Sola doğrudan Marksizmden giren Nâzım Hikmet'in de zihnini öncelikle emperyalizm uğraştırır. Habeşistan'dan Hindistan'a, bu konularla uğraşır. "Emperyalizmin Şarkı saran duvarı" vardır ve onun dibinde "bizimkiler" kurşunlanırlar. Böyle tanımlanmış bu duvarın, Mehmet Âkif'in "Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar" diye anlattığı duvardan etkilenmemesi zordur; referanslar (kontrastlarıyla) epey açık görünüyor. Demek ki ister Nâzım Hikmet gibi "emperyalizm" diyerek, isterse Mehmet Âkif gibi "Putları Allah tanıyanlar, aman, mescidimin boynuna çan asmasın" diye Hıristiyanlık'tan giderek, Türkiye'nin solu ve sağı Batı'yı ortak terimlerle lânetlemekte birleşmiştir.
Murat Belge, Sanat ve Edebiyat Yazıları, İletişim Yayınları-2009, İstanbul, s.104-105
Bugün İstanbul bayram ediyor; çünkü, bugün, onun kurtuluşunun, Türk ordusuna tekrar kavuştuğu uğurlu ve kutlu günün yıldönümüdür.
“İstiklâl Marşı marşların en büyüğüdür; ölümsüzdür..."
Çünkü en büyük hâdisenin yazdırdığı marştır, iman ve azim ordularının bütün dünyaya, bütün kâinata bu iman ve bu azmin, ebedi yankılar bırakan okuyuşudur:
Dün ve Bugün!
Hepsi, Türk İstanbulda, Fransız milli bayramını kutluyorlar ve hepsi, Türk İstanbulda, Fransız bayrağını selâmlıyorlar...
MİLLÎ HAŞYET
Gece yarısıydı. (Haber)in sahibi ve ben, otomobille gazeteye doğru geliyorduk. Yolumuz Sirkeci taraflarında dar bir sokağa saptı. Kimi kârgir, kimi ahşab, kümes gibi bücür iki sıra ev arasında, Arnavut kaldırımlı dar bir sokak. Pencereler, katran dolu küplerin açık ağızlarile, içerdeki karanlığı çerçeveliyordu. Sokakta, şeffaf uyku hayaletlerinden başka ne in, ne cin...
Günün düşünceleri...
Günün düşünceleri
Öz anası olanlara :
-Senin anan budur!
diye bir başka kadını;
Babası olanlara :
-Senin öz baban bu adamdır!
diyerek yabancı bir erkeği tanıtmağa uğraşan zavallı, gülünçtür de kendi öz inanı, kendi öz ülküsü, kendi öz rejimi ve kendi reyiyle başa geçmiş şefi bulunan bir millete yabancı bir inan, yad bir ülkü, özge bir rejim sunarak :


