Birçok şairin, Mehmet Akif'in devreye girmesi üzerine yapıtlarını yarışmadan çektiğini de öğrenmiş bulunuyoruz.

...

Gazetede okudum, dilimiz, dünyada en çok konuşulan ilk beş dil arasındaymış. Beni önce biraz şaşırttı bu. Sonra gönendim. Sonra da bu gönencimin boş olduğunu anladım. Fransızca basılan bir kitap Fransızca konuşulan her yerde aynı kitaptır. Ve aynı Fransızca söz konusudur. Türkçe için durum öyle mi? Ulkemizin içinde bile iki Türkçe çarpışıyor.

Hep söyleriz, Türkçemiz güzeldir diye. Ama bakın İspanyolca nasıl kötü:

"Cervantes'i, Quevedoyu saymazsak, bir İspanyol edebiyatı yok. Dilimiz çok yoksul da ondan. Sözgelimi hem uyku, hem duş kavramı için aynı sözcüğü ["sueño"] kullanıyoruz. Ayrıca çirkin bir dil İspanyolca. Neruda bir gün bana İspanyolca yazılabileceğine inanmadığını söylemişti. Ben de zaten pek bir şey yazılmadığını söyleyerek karşılık vermiştim. Bu böyle ya, İspanyolca yazmak zorundayım, yazgım bu benim.”

Yukarıdaki sözler Borges'in. Bir yazarın kendi anadiline karşı bu tür tavır alışını fazlaca acımasız bulabiliriz. Ama, n'eyleyelim ki, böyle düşünüyor Borges. Borges ki İspanyolca'nın ulularından.

Aşağı yukarı bu sözleri okuduğum günlerde geçmiş bir olayı anımsıyorum şimdi. İstiklal Marşı'nın güncellik kazandığı günlerden biriydi. Birkaç kişi oturmuş konuşuyorduk. Daha önce hiç görmediğim bir genç de katılmıştı aramıza. Arkadaşlardan biri, "Keşke" dedi, "İstiklal Marşı için açılan yarışmaya katılmış öbür şiirler de yayımlansa. Hepsini görmüş olurduk." Yeni tanıdığım genç buna şiddetle karşı çıktı. Öfkelenmişti birden, boyun damarları kabarıp inmeye başlamıştı. Ona göre İstiklal Marşı'mız, İstiklal Marşı'mızdı; öbür şiirlerin yayımlanması sakıncalı olurdu; kendimizi inkâr etmek olurdu. Nedenini sorduk. Şöyle karşılık verdi yeni genç:

- Ya onlardan biri daha iyiyse?

Burda sorun İstiklal Marşı yarışması değil. Ayrıca bugün, birçok şairin, Mehmet Akif'in devreye girmesi üzerine yapıtlarını yarışmadan çektiğini de öğrenmiş bulunuyoruz. Seçme işlemi (TBMM oylaması) iki aday yapıt arasında yapılmış: Mehmet Akif'in ve Muhittin Baha'nın [Pars (?)- S.Ö.] şiirleri. Yani "İstiklal Marşı Yarışmasına Katılan Şiirler" adlı bir kitap düşünülemez. 

Ama yeni gencin bağnazlığı ürpertmişti beni. 

Bir de Borges'in sözlerini düşünün.

Yazko somut, 22 Nisan 1983
 

Cemal Süreya, Türkçe Bilenin İşi Rast Gider-Seçme Denemeler, Yapı Kredi Yayınları, Ağustos 2014, s. 60-61

 

 

 

Nazım Hikmet: "Bizim İstiklâl Marşında aksayan bir taraf var"

Saat beşe on var.
 
Kırk dakika sonra şafak
    sökecek.

İstiklâl Marşı'nın ilk mısraındaki müjde, orada dövüşen kahramanlar için değil...

Mısır’a gidişini ne mânâsız şeylere verdiler. Şapkadan ürktüğünü söylediler...

Millî Bir Marşa Muhtacız

Bu âcûbeyi hâlâ millî marş diye terennüm etmekte, her şeyden evel, sanatımız için hazin bir mahcubiyet yok mudur?

"MİLLÎ MARŞIN İSE MİLLÎ RUHA YAKIN, MUNİS VE MİLLETİN RUHUNU VECDE GETİRECEK NAĞMELERLE BESTELENMİŞ OLMASI GEREKİR"

Bazı Anadolu gazeteleri, güftesi şair-i İslâm Mehmet Akif Bey tarafından tanzim edilmiş olan İstiklâl Marşı’na muhtelif bestekârlar tarafından yapılan yüz kadar bestenin, berâ-yı intihap Paris Konservatuarı’na gönderildiğini yazıyorlar.

İSTİKLÂL MARŞI

Avrupalıların (Hymne national)  dedikleri milli nağmeler,  milletin vicdanından, ilhamlarından doğan ve en samimi heyecanları ifade eden terennümlerdir.

Annemin bayrağı

Arife günü hayata gözlerini kapayan anam için, bir mersiye yazarak kendi kederimi ve yasımı sizlere de aşılamağa kalkışacak değilim. Abidin Daverin annesinden değil, bir Türk anasından bahsedeceğim.

"Büyük ve samimi bir inan ile bağırıyor."

Son zamanlarda pek çorak ve gayesiz kalmış olan edebiyat âlemimiz mühim direklerinden birini daha kaybetti.