Dün şehir gazinosunda cereyan eden esefli hâdise hakkında yazdığımız makaleyi teyid eden bir mektup aldık. Bu mektubu aynen aşağıya koyuyoruz:
14 Temmuz gecesi Şehir gazinosunda evelâ Fransız sonra Türk ve daha sonra da faşist milli marşlarının çalınması dolayısiyle Nejat’ın İzmir matbuatına geçirtemediği için Cumhuriyet gazetesine göndererek neşrettirdiği yazıyı ve bundan mütehassıs olarak dünkü Başmakalenizde bahsına haklı olarak lüzum gördüğüüz ayni meseleyi okudum.
O gece, Şehir gazinosunda bir çok arkadaşlarımla beraber ben de oradaydım. Nejatın yazdığı hâdiseye aynen şahid oldum. Cumhuriyette çıkan yazının sıhhatını bozacak hiçbir mübalağa göremiyor, hatta bu meselede müsamahakâr bir ifadenin noksanlığını bile buluyorum.
Gazinoda evvelâ Fransız millî marşının çalınmasındaki mananın, Fransızların 14 temmuz cumuriyetlerinin ilânının yıl dönümü tesit için olduğunu bilmekle beraber bunun bir Türk gazinosunda canlandırılmasındaki münasebetin, hayır münasebetsizliğin sebebini ben de anlıyamadım.
Bundan sonra, hiç de çalınması beklenilmediği halde dinlediğimiz - keşke dinlemez olsaydık - İstiklâl marşımızın, o haşmeti, vekarı, asaleti kendine has marşımızın, Nejat'ın dedigi gibi “Çingenelerin elinde berbat ve perişan bir halde” yayık yayık, gevşeye gevşeye, eriye eriye çalındığını duyunca buna müdahale etmeyi ve hattâ bir isyan hiddetile orkestrayı susturmak heyecanımı güç zabtettim.
Bu, yetmiyormuş gibi Türk haysiyetini, Türkün milli hislerini, rencide eden bu “haysiyetşiken” harekete, istemeye istemeye dinlediğimiz faşist milli marşile nihayet verilmesi, cidden hiç bir Türkün tahammül edemiyeceği bir hadise idi.
Buna benimle beraber, hep nasıl tahammül ettik? Bu galiba böyle bir şeye hiç tesadüf etmediğimizin verdiği şaşkınlıktan gelen atalet olacak.
Gerek Cumhuriyet gazetesinde çıkan yazıya ve gerekse makalenize eski bir müzisyen fakat daha evvel bir milliyetçi sıfatiyle şunları eklemek isterim ki, evela milli marşımız hiç münasebeti yok iken her hangi bir yerde ve bilhassa gazino, kahvehane gibi yerlerde çalınamaz. Ve hiç bir milletin milli bayramının tes'idine İstiklâl marşımız, gazino gibi bir yerde iştirak şarkisi Olamaz
Yazımi şununla bitirmek isterim ki, mübalâğalı olmasını çok arzu ettiğiniz Cumhuriyetteki yazı maalesef tamamen doğru ve haklıdır.
Abdi Aksuner, Halkın Sesi, 1 Ağustos 1936
Ataç ise yine bir başka yazısında, Âkif’in millî şair, İstiklâl Marşı’nın millî marş olduğunu savunanlara “içinde minarenin, hilâlin, müezzinin zikredildiği bir marş nasıl millî olabilir?”
Mehmed Akif'i karlı bir kış günü, 26 Aralık 1936'da sessiz sadasız toprağa vermiştik. Bugün onu, ölümünün 16'ncı yıldönümünde her zamanki gibi hürmetle anıyoruz.
Sinemalarda aktüalite filmi gösterilirken, bazan birkaç kere istiklâl marşı çalındığı oluyor. Her seferinde ehalinin yarısı ayağa kalkıyor. Kalkmıyanlara da ihtarlarda bulunanlar oluyor.
Bâzan imanla haykırır: İstiklâl savaşında doğacak hürriyet ve istiklâlin müjdecisi olarak...
Antakya 9 (A. A.) - Hatay millet meclisi dünkü toplantısında Halep ve Lazkiye hudutlarında Suriye memurları tarafından bazı Hatay köyleri üzerine yapılan tazyika nihayet verilmesi için hükûmetin teşebbüslerde bulunması