Mehmed Akif ve Nurullah Ataç..

Nurullah Ataç’ın hatası, “Mehmed Akif” i henüz yeni tanımağa çalışmış olmakla başlıyor. Yani, Mehmed Akif öldükten sonra,

-Bu zat hakkında birçok şeyler yazılıyor, şunu ben de bir gözden geçireyim!

Demiş ve Akif’in âsârını ele almış. Bir edebiyatçı ve münakkid için ne kadar geç kalmış bir hareket!.. Nurullah Ataç’ın bir hususiyeti de, herkesin düşündüğüne veya düşünebileceği şeylere aykırı olmaktır. Bu belki bir görüş başkalığı, belki onun orijinalitesi icabıdır amma, Akif hakkındaki yazıda, tamamen “İnkâr” a giden hissî bir hareket kendini hiç gizleyemiyor. Dediğimiz gibi: “Akif” i yeni okuduğunu söylüyor. Yarın Yakup Kadri, Falih Rıfkı, Abdülhâk Hâmid, Fadıl Ahmed, Ruşen Eşref, Uşakî zade, Peyami şu ve bu da ölünce:

-Bu adamlar kimdir diyerek, eserlerini aldım, okudum ve gördüm ki…

Diye kaleme sarılacağa benziyor. Bu hal, memleket fikir, edebiyat ve san’at hayatında, bizzat Nurullah Ataç’ı ve onun kıymetini düşündürmeğe ve düşürmeğe yeter artar bile..

Şu da var ki, Nurullah Ataç, Akif’in âsârına olgun yaşında el uzatırken, gözlerini de sıkı sıkı yumarak bu işe girişmiştir. Tetkiki, âmânın el yordamile bir cismin rengini ve güzelliğini araştırmasını andırıyor. Çünkü herkesten başka bir şey söylemek arzusu ve illeti baş gösterince, berveçhi peşin, gözü kapamak lâzımdır.

Evet, hepimiz de “Mehmed Akif” de bir ümmet şâiri vasfı bulmayor değiliz. O ruhunun millî kısmını dümura uğratarak herşeyi, minare, mihrap ve cami avizesi zaviyesinden görmüştür. Fakat “İstiklâl Marşı” ve “Çanakkale” gibi iki şaheser vermiştir ki, millî şâirlerimiz ve san’atkârlarımızdan hiç biri, onlardaki yüksek kudret ve heyecanı, daha doğrusu millî atmosferi terennüm edememişlerdir.

“Nurullah Ataç” ın eli, Akif’in âsârını yoklarken bu iki âbideye nasıl oldu da dokunmadı, hayret edilir.. Şu halde aziz meslektaşımız, bir defacık olsun, İstiklâl marşını da söylemiş sayılamaz. Söylemişse bile, kimin eseri olduğunu sormamış demek lâzımdır ki, buna Nurullah Ataç hesabına ihtimal vermiyoruz.

Sonra; Mehmed Akif’i kendi vicdanî akidesi ve san’atını kullandığı maksatla başbaşa bırakarak diyebiliriz ki; merhum, en yüksek şâirler arasında bulunmıyabilir. Fakat muhakkak ki, halka inebilen ve halka en iyi, en açık bir dille yaklaşabilen, hem de aruz veznindeki eski ifadeyi ilk parçalıyan şâirlerden biridir.

Onun açık, zengin ve akıcı üslûbunu, dil üzerindeki mutlak hâkimiyetini, dağarcığındaki kelime bolluğunu ve bu sayede yarattığı yeniliği de inkâr etmeğe hakkımız yoktur. Böyle bir inkârın edebî ve ilmî kıymeti olamıyacağını da Nurullah Ataç, pekâlâ bilir.

Biz “Ölmüş bir adamla uğraşılmaz” demedik ve demeyiz. Çünkü şahsı değil, eserleri mevzuubahistir. Ve böyle bir düşüncenin vazedebileceği tahdid, nihayet tarihin sahifelerini bile örümcek ağlarile örtmeğe kâfidir. Ancak, Nurullah Ataç’ı ve her Türk münevverini tetkik ve tenkitlerinde daima isabetli, daima haklı görmeği isteriz. “Mehmed Akif” in eserlerinin bizim cephemizden cerh ve tenkid edilecek cihetleri çoktur. Fakat bizimle beraber olan veya bir yenilik, bir hususiyet taşıyan terennümlerinde “Hiç” olduğuna da aklımız ermiyor doğrusu..

Orhan Rahmi Gökçe, Anadolu, 3 Şubat 1937, s. 3 ve 6

İstiklal Marşı okunduğunda, millet'e değil ümmet'e inandıklarını söyleyen MSP'liler...

MSP'nin yeni girişimleri ise kuşku ve kaygı uyandırmıştı.

Zeki Sarıhan, Mehmet Akif

 “Benim Mehmet Akif hakkında bir araştırma yapmamın güncel bir nedeni de oldu.

"İstiklâl Marşının yalnız bir mısraı, emsallerinin üstüne çıkararak, bir insanı vatanperver etmeye, bir milleti ayağa kaldırmaya kâfidir."

Son haftalarda Türk Gençliğinin kafasını meşgul edecek bir mevzu ortaya çıktı: İstiklâl Marşı’nın değiştirilmesi problemi. Günün vakıalarından bir an yakalarını kurtararak,

"Herkesi şaşırtan özelliği, kimi derse kaldırsa Akif'in İstiklal Marşı'nı -tam metin- ezbere okumasını istemesiydi. "

İki ay boyunca, Atsız hocam oldu: Hitler gibi, gerçekten perçemi geniş alnına düşerdi ama...

Niçin bir millî marşımız yok?

Yusuf Ziya Bey, millî bir marştan mahrum oluşumuzdan en büyük teessürü hisseden bir zat olduğu için, bu bahis etrafında bize umumî alâkayı davet edebilecek şeyler söyledi.

Ölüm, Akifi aramızdan aldı götürdü, fakat…

Onun adı tarihte olduğu gibi yüreklerde de yaşıyacaktır. Çünkü yazdığı marşla adı Türk istiklâline bağlı, yani ebedî kaldı.