Bugünkü Cumhuriyette, bir haber var ki son derece hoşuma gitti. Millî Müdafaa Vekilliğinden yazılan bir tezkere üzerine Başvekâlet bayrağa ve sancağa hürmet hakkında bütün vilâyetlere bir tamim göndermiştir. Başvekâlet, bu tamiminde, yurdda bayrak ve sancak saygı ve sevgisini kuvvetlendirmek için, bütün okullarda ve Halkevlerinde, esaslı dersler ve konferanslar tertib edilmesini, köylerde de halkın bilgi ve duygularını yükseltecek tedbirler alınmasını istiyor.
Millî Müdafaa Vekâletile Başvekâletin bu teşebbüslerine memnun olmamak kabil değildir; çünkü bayrak, sancak, millî marş gibi devlet ve milletin varlığını, istiklâlini temsil eden millî mukaddesata karşı beslemek mecburiyetinde olduğumuz duygular, maalesef, henüz zayıftır ve umumî değildir. Hâlâ, resmî dairelerde bile soluk ve yırtık bayraklar görür, eza duyarsınız. Hâlâ sancak geçerken ağzında sigarası ayak ayak üstüne atmış oturan adamlar görür; sinirlenirsiniz. Hâlâ Taksim meydanında, bir törende İstiklâl marşı çalınırken, elleri cebinde, şapkası başında, yılışık yılışık yanındaki kadınlara bakan baylar görür; hem ıstırab; hem hiddet duyarsınız.
Halbuki medenî memleketlerde bayrak, sancak, marş, herkesin üzerine titrediği en aziz, en kutsî birer timsaldirler.
Berlinde Meçhul Askerin mezarını, her an iki nöbetçi bekler. Bu nöbetçilerin mensub olduğu kıt’alar, hayli muhteşem merasimle nöbet değiştirirler. Önde mızıka olduğu halde, yeni bir bölük gelir; mezarın önünde saffıharb nizamında bekliyen nöbetçi bölüğün önünden ayni sert yürüyişle geçip gider. Tören esnasında Alman millî marşları çalınırken meydanı dolduran kadın, erkek, çocuk ve ihtiyar, bütün insanlar, civardaki muhteşem binaların kapılarındaki bronz heykeller gibi dimdik selâm dururlar. Hiçbir nakil vasıtası, hiçbir ferd yerinden kımıldamaz.
Londrada, bir varyete tiyatrosuna gitmiştik. Numaralar bittikten sonra, İngiliz marşı çalındı, herkes ayakta dinledi. Bütün tiyatroların ayni surette millî marşla bittiğini söylediler. Birkaç yıl önce, 30.000 küsur tonluk büyük bir İngiliz posta vapuru “yanılmıyorsam Homeric” limanımıza gelmişti. Gemide verdikleri müsamereye beni de davet etmişlerdi. On ikiye kadar dansedildi. Müsamere, İngiliz marşile bitti.
Ayni şeyleri biz neden yapmıyalım? Millî terbiye bakımından bunlar elzemdir.
Fikrimce Başvekâletin vilâyetlere gönderdiği tamim kâfi değildir. Bayrak ve sancak ne vakit ve nasıl selâmlanır? Millî marş ne vakit, nerelerde çalınır ve nasıl selâmlanır? Bütün bunları gösteren bir talimatname yapmalıdır.
Aldığım mektublardan anlıyorum ki bayrağı sancaktan tefrik edemiyenler, bunların ne zaman selâmlandığını bilmiyenler vardır. Radyoda İstiklâl marşı çalınırken, bir kazinoda oturanlar ayağa kalkmalı mıdır? Diye soranlar var. Benim şahsî fikrim şudur ki nerede olursa olsun İstiklâl marşı çalındığını duyunca hemen ayağa kalkıp selâm vaziyetini almalıdır.
Bayrak ve sancağa sevgi ve saygı duygularını aşılamak ve kuvvetlendirmek için yapılacak dersler ve konferanslar da, sade sözden ibaret olmamalı: bayrak ve sancak bilfiil selâmlanmalı: İstiklâl marşı söylenmeli: hulâsa ruhlarda heyecandan doğan bir sevgi ve saygı uyandırılmalıdır.
Abidin Daver, Cumhuriyet, 03.08.1937, s. 3
İSTİKLÂL MARŞININ BESTEKÂRI ZEKİ ÜNGÖR’Ü EVİNDE ZİYARET
“İstiklâl Marşı” nın kimin eseri olduğu hakkındaki suale “şair Mehmet Akif merhumundur” cevabı verilir de; o güfteyi melodisi ile heyecan ve hürmet telkin eden ölmez bir eser ve “Millî Marşımız” haline getiren bestekâr Zeki Üngör’ün isminden hiç bahsedilmez! Bu haksızlık, şarkılardan bir çoğunda da tamamile...
ŞÂİR FİKRET VE AKİF
(Rubabı Şikeste) müellefini, cihan harbi içinde kaybetmiştik..
Fikret’in ölümü, birçok münevverlerle perestişkârlarını derin ve sonsuz bir keder içinde bırakmıştı. Bu derin ve sonsuz keder içinde, onu ihmal eden devrin hükûmetine karşı dudaklarda iğbirarın korkak fısıldayışlarile ifşa edildiğini hatırlarım. Yahud, harb yıllarının sıkıntılı şartları içinde hükûmete küsmüş olanlar, bir hak kazanmış gibi bu noktada birleşmiş oluyorlardı…
" İstiklal Marşı kötü bir marş olabilir, sözleri de yeterli olmayabilir ama biçimsel de olsa saygı duyulması gerekir."
- Nâzım Hikmet ve Sabahattin Ali konusunda ne düşünüyorsunuz? Millî marştan daha çok tanınıyorlar.
Kâzım Karabekir - İstiklâl Harbimiz; "Düşmanlarımız Türkler kabiliyetsizdir medeniyet kabul etmez diye iddia ederken milletimizi "evet medeniyet canavardır" diye bağırtmak doğru mudur?"
İsmet Paşanın mektubu bana bir istiklâl marşı yapmak ilhamını verdi. Ve şunu yazdım ve besteledim
Bugün yeryüzünde bağımsızlığını kazanmış ve devlet haline gelebilmiş her milletin bir bayrağı vardır. O halde bayrak hür bir milleti temsil eder. Bayrak ile milli marşı ise çok yakından ilgilidir. Zira bayrağı olan her hür devletin bir de milli marşı vardır. Bu marş ki, o milletin bayrağı göndere çekilirken milli duygularını kükreten ve “İşte hürüm bayrağım göklerde dalgalanıyor” dercesine istiklâlini dünyaya haykıran milli andıdır.
İşte İstiklal Marşı bu azmin ve imanın mahsulüdür.
Artık Akif yaralıdır. Son ümidini Anadolu'da başlıyan Milli Mücadele'ye bağlamıştır.
Yalnız İstiklâl Marşını yazan Mehmet Akif neticenin şüpheli olduğu bir zamanda...
8 şubat 1919 tarihinde Müttefikin orduları Başkumandanı Ceneral Franchet d’Espérey İstanbul’a gelerek ve at üzerinden...
"İstiklâl Marşı"nı kabul eden Türkiye Büyük Millet Meclisi de kültür ve heyecan bakımından aynı yüksek seviyede idi.
Ziya Gökalp, büyük mefkûrelerin, cemiyetlerin buhranlı devirlerinde doğduğunu ve onlara yol gösterdiğini söyler. İstiklâl marşları da böyledir.


