"Bu ne imandır, Allah, Allah!.. Ne güzel, nasıl kuvvetli, parıl parıl bir inançtır bu?.."

...

Evet Mehmet Âkif tam bir müslümandı, İslâm şairiydi. "Tam müslüman" demek münevver müslüman demektir. Bunun için de Âkif hiçbir zaman ham sofu, mutaassıp softa olmadı. Onu böyle görenler ve bugün Âkif'in yolunda yürüyenlere, Âkif hayranlarına "Gerici" -Mürteci- damgasını basmak isteyenler ancak cahil kimselerdir; Âkif'i de, müslümanlığı da tanımıyan. bilmiyen zavallılardır. Yahut da ne maksat peşinde koştukları meçhul, bedhahlar. kötü niyetliler. Yoksa,

"Çalışmayan insan değildir?" 
 "Beşikten mezara kadar ilim isteyiniz!"
 "İlim Çin'de de olsa gidip arayınız!"

gibi ayetler, hadislerle bize daima bilgi edinmeği çalışıp yükselmeği emreden ileri bir dinin esaslarını,  güzel şiirlerinde, manzumelerinde terennüm ve halka telkin diye Mehmet Âkif’e gerici diyebilirler mi?...

Gericilik kör ve korkunç bir kara kuvvettir. Allah hepimizi ondan korusun! Şairimiz ise bilginin ve çalışmanın meş’alesini halk kitlesinin karanlık cehaleti üstüne tutan adamdır. O, hak, doğruluk, fazilet ve çalışma istiyordu:

 "Çalış! Daima hayır için çalış! Hakikat ve medeniyet yolunda kanatlanıp ilerlemek için çalış!.." Büyük İslâm şairinin parolası bu idi.

İslam şairi! Mehmet Âkif bu ünvanı ömrü boyunca başında bir şeref gibi taşıdı. Bu ünvan kendisine pek yaraşıyordu ama onu tam olarak ifade etmiyordu. İslâm şairi; aynı zamanda Türk şairi, bu halkın bu memleketin şairi idi; bu halkın duyan ve sızlayan kalbi, bu halkın gören gözü, söyliyen dili idi. 

Hiçbir şair; bu memleketin dâvasını, derdini, ıstırabını ve sefaletini onun kadar duymamış, duymuşsa bile onun gibi haykıramamıştır. Bu milletin cevherine, istiklâl aşkına; bu asil ve cesur milletin; istiklâlini, ne pahasına olursa olsun, mutlaka ve tezelden kurtaracağına da Âkif kadar inanmış az insan vardır:

              Doğacaktır sana va’dettiği günler Hak’kın
              Kim bilir belki yarın, belki yarından da yakın!.. 

Bu ne imandır, Allah, Allah!.. Ne güzel, nasıl kuvvetli, parıl parıl bir inançtır bu?.. 

Sanatı, işini gayeye hizmetkâr eden şairin muvaffak olması güç iştir. Mehmet Âkif bu güç işte muvaffak olduğu için bir kere daha, bin kere daha büyüktür.

 Aziz hâtırası önünde saygıyla eğilelim.

Halide Nusret Zorlutuna, Hisar Dergisi, Sayı 50, Şubat 1968, S. 10-11

ŞÂİR FİKRET VE AKİF

(Rubabı Şikeste) müellefini, cihan harbi içinde kaybetmiştik..

Fikret’in ölümü, birçok münevverlerle perestişkârlarını derin ve sonsuz bir keder içinde bırakmıştı. Bu derin ve sonsuz keder içinde, onu ihmal eden devrin hükûmetine karşı dudaklarda iğbirarın korkak fısıldayışlarile ifşa edildiğini hatırlarım. Yahud, harb yıllarının sıkıntılı şartları içinde hükûmete küsmüş olanlar, bir hak kazanmış gibi bu noktada birleşmiş oluyorlardı…

""Şiir bitince tekrar okunmasını" bağırarak teklif etti. Şiir bir daha, bir daha... Tam dört defa okundu ve mebuslar ayakta dinlediler."

Dostlarım dinlemekle yetinmedim, o günlerde Ankara’nın savaş ve siyaset hayatının içine bir de sanat fırtınası düşmüştü. Meclisi, ordusu sağlam kurulan yeni devletimizin

İşte İstiklal Marşı bu azmin ve imanın mahsulüdür.

Artık Akif yaralıdır. Son ümidini Anadolu'da başlıyan Milli Mücadele'ye bağlamıştır.

Osman Nuri Ekiz - Mehmet Akif Ersoy

Milli Kurtuluş Savaşı’mızı Türk Milleti adına yürütmek üzere 23 Nisan 1920’de Atatürk tarafından Ankara’da toplanan Birinci Büyük Millet Meclisi’nin açılışında, bando ile çalınıp

"Herkesi şaşırtan özelliği, kimi derse kaldırsa Akif'in İstiklal Marşı'nı -tam metin- ezbere okumasını istemesiydi. "

İki ay boyunca, Atsız hocam oldu: Hitler gibi, gerçekten perçemi geniş alnına düşerdi ama...

İstiklâl Marşımızın Psikanalizi

Her milletin bir “millî marş”ının olması teamül haline gelmiştir. Milletçe saygı duyulan, ayakta dinlenen marşdan bir kısmı hükümdara övgü mahiyetindedir.

Mehmet Akif’in ölümü

Kıymetli şâirin ölüm haberi yüreğimi sızlattı.

AKİFİN MEZARI

Üniversite talebesi geçenlerde ölümünün yıldönümü münasebetile İstiklâl marşı şairi Mehmed Akifin mezarını ziyaret etmiş. Gençler, bu mezarın bir toprak yığınından ibaret olduğunu görerek müteessir olmuşlar; onun mezarına bir taş dikmeğe karar vermişler ve bunun için de bir broşür çıkarmışlardır...