Çok garip bir tesadüfle Millî Mücadele yıllarının büyük manâsını terennüm edebilmiş bir şair de Nazım Hikmet’tir. Mütareke yıllarında Beyoğlu’nun kozmopolit muhitinde Ağacamiin halini düşünerek susturulmuş ezan sesleri karşısında tam bir Müslüman Türk evlâdının ıstırabını söyleyen mısralar onun imzasını taşır.
Havsalam almıyordu bu hazin hali önce,
Ah ey zavallı mabet seni böyle görünce
Dertli bir çocuk gibi imanıma bağlandım
Allahımın adını daha gönülden andım
O kadar yalnızsın ki, böyle bir muhitte sen
Bir arkadaş bulurdun ruhumu görebilsen.
Ey bu camiin ruhu, Rabbımıza git dile
Sana hürmet etmeyen bu mukallit mahalle
Birgün harab olmazsa Türkün kılıç kınıyla
Baştan başa tutuşsun göklerin yangınıyla.
Bu mısralarda gerçekten mustarip bir ruhun derin akislerini sezebiliyoruz. Gene aynı yıllarda Anadolu’da son mücadele yapılırken, mütarekenin karanlık İstanbul’unda bu büyük hadiseyi sezebilen Nazım Hikmet, bugün onun eserlerini en hurda teferruatına kadar yayınlayan komünistlerin unutturmak istedikleri gerçek söyleyişleri meydana getirmiştir. Onun "Yaralı Hayalet" gibi, "Kırk Haramilerin Esiri" gibi, "Yolcu Yolun Şarksa" gibi şiirlerini her nedense yayınlamak istemiyorlar. Çünkü bu eserler onun hayatındaki tezatları bütün ayrıntılarıyla ortaya koyacaktır da onun için. Bugün Türk Kurtuluş Savaşını Marksist-Sosyalist açıdan inceleyen ve bu konuda beş ciltlik, altı ciltlik kitaplar yayınlayanlar, acaba Nazım’ın şu mısralarını görmediler mi?
Bu bir şanlı erdir ki, Rabbı bulmuş kanında
Bir kere düşürmeden yüksek mağrur alnında
Alevden bir sancağın taşımış gölgesini
Memleketler çökertmiş yükseltince sesini.
Yukarıdan beri görüldüğü gibi Nazım Hikmet milliyetçi ve mukaddesatçı bir hava içinde şiir yazıyordu. Hattâ bu şiirlerinde zaman zaman bir milliyetçi-turancı karakter sezilebiliyordu. Anadolu savaşı içinde Ankara’ya giden Nazım Hikmet orada Türk İstiklâlinin şairi Mehmet Akif ile tanışmış, ondan gayeli şiir yazması için öğütler almıştı. Nitekim, Nazım Hikmet’in daha sonraları, yani komünist olduktan sonra bütün tandanslarıyla yazdığı sefalet şiirlerinde menfi bir Akif taklitçiliği sezilir. Nazım, aralarında Şevket Süreyya Aydemir, Muhsin Ertuğrul ve sonraları kendisi hakkında büyük hacimli kof bir methiye tanzim eden Vâlâ Nurettin ile birlikte Moskova’ya gitti. Moskova’daki tahsili yıllarında kendisine Türk dilinin bütün incelikleri öğretilen ve bu yoldan Moskova hesabına Türk şiir zevkini tahrib etmesi direktifiyle Türkiye’ye kemiğine kadar komünist olarak iade edilen Nazım Hikmet, bu direktife ölene kadar sadık kalmıştır. Dönüşünde tam bir Mayakovski üslûbunda yazdığı ve bir sanat değeri taşımayan şiirler ve uydurma destanlarla komünizmin Türkiye’ye yayılmasına çalıştı. Bu arada bir komünist taktiği olan mazideki millî değerlere saldırma işine girişti. Onun putları yıkacağız teranesiyle giriştiği çalışma, Türk kamu oyunda nefretle karşılanmış, bilhassa gençlik tarafından defalarca telin edilmiştir. Nazım: Ziya Gökalp, Namık Kemal, Yahya Kemal ve burada konumuz olan Mehmet Akif gibi halkın saygıyla benimsediği millî büyüklerimize hayasızca saldırmıştır.
Mehmet Akif’i, "Fikirlerinin doğruluğundan değil, davasına inanmış karakter sahibi bir insan olduğundan dolayı takdir ederken" onun düşüncelerini tezyif ve tahkir etmekten geri kalmamıştır. Meselâ; bugün komünistlerin dilinde Millî Mücadelenin destan şairi (!) olarak tezkiye edilen, aslında Nazım Hikmet’in Mehmet Fuat’ın deyimiyle "Şişirilmiş bir şair" olduğunu ortaya koyan kitabında (Kurtuluş Savaşı Destanı) Mehmet Akif için şunları yazmıştır :
— Bizim İstiklâl Marşımızda aksayan bir taraf var
Bilmem, nasıl anlatsam
Akif, inanmış adam.
Fakat onun ben
İnandıklarının hepsine inanmıyorum
Beni burda tutan şey
Şehit olmak vecdi mi ?
sanmıyorum.
Meselâ bakın :
"Doğacaktır sana vadettiği günler Hakkın"
Gelecek günler için
gökten âyet inmedi bize.
Onu biz kendimiz
vadettik kendimize.
Bir şarkı istiyorum
zaferden sonrasına dair
"Kim bilir belki yarın..."
Akif inanmış adam
büyük şair...
Görüldüğü gibi bu bozuk-düzen mısralarında daha çok İstiklâl Marşı’nın manevî veçhesi kınanmış, sırf manevî varlıklardan sözettiği için onun yerine – Kapalı bir ifade ile de olsa – kızıl marşların alması ihsas edilmiş. Aynı zamanda Nazım’ın yukarıdaki satırlarına kaynaklık eden düşüncelerin daha evvel –Geçen yazımızda söz konusu ettiğimiz– Sabiha Zekeriya Sertel’in kaleminden çıktığını görürüz. Bu slogan şudur: "İstiklâl Marşı Gökten inmiş âyet midir?" Ve işte Nazım’ın ifadesinde bulunduğu şekil: "Gelecek günler için gökten âyet inmedi bize." Bu da gösteriyor ki, mütareke yıllarında "Ağacamii" gibi tam bir inanmış adam karakteriyle yazılan şiirlerine mukabil, yukarıdaki mısralarında "Beni Stalin yarattı. Ben Sovyetler Birliğinin çocuğuyum..." diyebilen şairin ilk hazırlık devresindeki bocalamalarını farkediyoruz. Bu gibi şiirlerinde daha çok manânın Nazım’a has alegorik bir ifade ile beyan edildiği görülür.
Mehmet Akif meselesinde solcu yazarların bugünkü tutumları büyük bir taktik değişikliğine uğramıştır. Onun sosyal görüşlerini sömürmek için bazı şiirlerini beğendiklerini söyleyen bu insanlar tek düşünceden caymamışlardır. O da İstiklâl Marşımızı değiştirmek istemeleridir. Nitekim bunun böyle olduğuna en büyük tanık, 1962 yılında toplanan ve bir amacı da İstiklâl Marşı’mızı değiştirmek maksadında birleşen 7. Maarif Şurası'na sunulan "Güzel Sanatlar Komitesi Raporu"na imza koyanlar, aynı zamanda bir vakitler Nazım Hikmet’in affı dilekçesinin altına da imza atan kişilerdi.
Solcuların Akif’i ve İstiklâl Marşı'nı inkâr etmelerine ve her vesileyle sistemli bir şekilde yıpratmağa çalışmalarına bakarak insan, elinde olmadan bunun nedenlerini arıyor da. Yahya Kemal’in bir zamanlar Sermet Sami Uysal’a söylediği ve bu yazarın "Yahya Kemal’le Sohbetler" kitabında yer alan şu düşüncelerinde karar kılıyor:
“...Nitekim Akif’i de bazan fakir semtlerden bahsetmesine rağmen beğenmezler. Çünkü o da Müslüman bir şairdir. Komünist şairler, daha doğrusu kendini şair zannedenler Akif’i de, yazdığı şiirlerini de inkâr ederler. Çünkü o da gayelerine hizmet etmez.”
Her millî konuda olduğu gibi, Mehmet Akif ve İstiklâl Marşı konusunda da bu hadiseler gösteriyor ki, kervan yürüyecektir..
Muhiddin Nalbandoğlu, Milli Hareket, Kasım 1966, S. 3.
«İSTİKLÂL MARŞI» ÜZERİNDE BİR TAHLİL DENEMESİ Sayıları çok az da olsa, İstiklâl marşımızın güfte ve bestesini beğenmeyenler ve değiştirilmesini isteyenler vardır. Böyle düşünenler şu gerçeği unutuyorlar: İstiklâl marşlarının değeri, «Mükemmeliyet» lerinde değil, «Tarihîlik» lerindedir. Onlar milletlerin tarihlerinin...
"Biz İstiklâl Marşını söylerken duyduğumuz heyecanı, Akiften değil, o günlerin haşmetinden alıyoruz. Güzel olan Akif’in nazmı değil, bizim heyecanımızdır."
Âkif “Milli” olamaz!
Zonguldaklı bir gencin asil heyecanı
Zonguldaklı, tanımadığım bir gençten bir mektub aldım. Bana hitab eden yazısını “Çelikel lisesinden Zeki Kandemir” diye imzalayan bu genç diyor ki:
“Zonguldakdayım. Hergün güneş gurub ederken bir manga asker, başlarında komutanları olduğu halde hükûmet konağı önünde bayrak merasimi yapıyorlar...
Günün düşünceleri...
Günün düşünceleri
Öz anası olanlara :
-Senin anan budur!
diye bir başka kadını;
Babası olanlara :
-Senin öz baban bu adamdır!
diyerek yabancı bir erkeği tanıtmağa uğraşan zavallı, gülünçtür de kendi öz inanı, kendi öz ülküsü, kendi öz rejimi ve kendi reyiyle başa geçmiş şefi bulunan bir millete yabancı bir inan, yad bir ülkü, özge bir rejim sunarak :
İLAHİ’DEN MARŞA
“İstiklal Marşı” sözünü bile ilk defa duyuyordum. Tekkedeki ilahilerden, okuldaki marşa gelmiştim.
Zirâ, İstiklâl Marşı'mıza karşı gösterilen saygısızlık - hemen her zaman ve her yerde rastladığımız ve maalesef garip, mânâsız bir alışkanlığın tesiriyle tabii bir olay gibi karşıladığımız - çok hazin ve yüz kızartıcı bir gerçektir
Eşref Edip - Mehmet Âkif Hayatı, Eserleri ve Yetmiş Muharririn Yazıları
Dergâhta şiir yazarken Üstad Ankaradaki bütün şiirlerini, İstiklâl marşını hep bu dergâhta yazmıştır. Yüzlerce asır Türk Milletile beraber yaşayacak olan
"Herkesi şaşırtan özelliği, kimi derse kaldırsa Akif'in İstiklal Marşı'nı -tam metin- ezbere okumasını istemesiydi. "
İki ay boyunca, Atsız hocam oldu: Hitler gibi, gerçekten perçemi geniş alnına düşerdi ama...


