İSTİKLÂL MARŞI'NI DEĞİŞTİRMEK İSTEYENLER

İSTİKLÂL MARŞIMIZ

Milletler varlıklarını devam ettirmek için gerekli olan bilgileri temin etmeyi düşünürken, müziğin çekiciliğinden de istifade etmeyi unutmamışlardır. Çünkü bir milletin müziği, o millet fertlerine ait müzikten duyguların nağmeli bir ifadesidir.

İnsanlar sevdikleri her şeyi madde halinde karşılarında görmek istedikleri için sembollere çok bağlıdırlar. Bunun içindir ki maddi olarak hiçbir değer ifade etmeyen bayrak, milleti temsil eden bir işaret olması bakımından, millet fertleri tarafından, çok büyük bir sevgi ve saygı görür. Üzerine bazı işaretler işlenmiş bayrak adı verilen bez parçaları millet olma şuurunun göze hitap eden kısmını teşkil ederken kulağa hitap eden kısmını da söz ve ritmiyle milletin özelliklerini karakterize eden milli marşlar meydana getirmiştir. Bunun için milli marşlar da bayrakla aynı oranda saygıya layıktır. Eskiden milli marşların sayısı birden fazla olabiliyordu. Yani birkaç tane marş ayrı ayrı bir milleti temsil ediyordu. Mesela Fransızların milli marşları olan Marseyyez 1789 ihtilalinde ortaya çıktı. O zamana kadar Fransızları tek başına temsil eden bir Fransız marşı yoktu. Bugün bütün modern milletlerin kendilerini temsil eden bir tek milli marşları vardır. Bir milli marşın hiç değişmemesi için milletin geçmişine, haline, geleceğine hitap etmesi lazımdır. Tek taraflı bir milli marş eksik demektir. Günün birinde değiştirilebilir. 

TÜRKLERDE MİLLİ MARŞ

Büyük Türk devletleri içinden devlet olmaya layık beylikler türeyince hakan bunlara bağımsızlık işareti olarak bayrak ve davul gönderdi. Bu gerçek bize, diğer milletlerde olduğu gibi Türklerde de egemenlik işaretinin göz için bayrak, kulak için müzik olduğunu göstermektedir. 1921 yılına gelinceye kadar Türk milletini temsil eden bir milli marşı yoktu. Bununla beraber mazisi çok eskiye dayanan, milletçe ve orduca söylenen türkülerimiz vardı. Evliya Çelebi Seyahatnamesi‘nde okuduğumuz; Resulullah âlemin bulunduğu yerlerde Osmanlı davulunun bulunmasına ve esnaf alayında mehtercilerin mimarlardan önde gelmelerine dair sözler müziğe verilen önemi anlatmaktadır. 

İSTİKLAL MARŞI’NIN YAZILIŞI VE KABULÜ

İstiklâl Harbi’nin ilk yıllarında ordu eğitimi bakımından müziğin yeri takdir edilerek askerleri ve halkı coşturacak onların inançlarını arttıracak bir marş yazılması da düşünülmüştür. Ortaya güzel bir marş çıkması gayesiyle bir yarışma yapılmasına karar verilmiş, güfte ve bestesi seçilenlere 550'er lira vaadedilmiştir. Milli Hükümetin ilk maarif vekili olan Dr. Rıza Nur’un tavassutuyla müsteşar vekili mevkiinde olan Kazım Nami Duru yarışmayı organize etmiştir. Yarışmaya 724 kadar güfte katıldı. Maddi bir karşılık olduğu için Mehmet Akif bu yarışmaya iştirak etmemişti. Maarif Vekili Hamdullah Suphi Tanrıöver’in başkanlığındaki bir heyet yarışmaya katılan güftelerden yedisini seçti. Bunlar arasında Hüseyin Suad, Kemalettin Kami, İskender Haki ve Mehmet Muhsin gibi şahısların yazdığı parçalar da vardı. Fakat heyet bu parçaların da hiçbirinin Türk Milletini temsil edecek durumda olmadığı kanaatindeydi. Bunun üzerine Hamdullah Suphi, Mehmet Akif’e memleketi bu müessir telkin ve tehyiç vasıtasından mahrum bırakmaması meyanında bir mektup yazdı. Endişesi olan 500 liralık mükafat meselesini de hal edeceğini söyledi. Mehmet Akif mektubu aldıktan sonra Ankara’da bulunan Tacettin Dergahı'na çekildi ve İstiklâl Marşı'nı üç gün içinde 17.02.1921’de bitirdi. İstiklâl Marşı'nın bir kısmı aynı gün Hakimiyet-i Milliye ve Sebilürreşad’ın ilk sahifelerinde basına aksetti. Tamamı ise 21.2.1921’de Kastamonu’da neşredilen Açık Söz gazetesinde yayınlandı. İstiklâl Marşı 1.03.1921 tarihinde Mustafa Kemal’in başkanlık ettiği meclis oturumunda Balıkesir mebusu Hasan Basri Çantay‘ın teklifi üzerine maarif bakanı Hamdullah Suphi Bey tarafından meclis kürsüsünden okundu. Marşının okunması biter bitmez tekrar okunması istenince ikinci bir defa yine okumuştur. Fakat bununla da yetinilmemiş üyelerin heyecanlı teklifleriyle üçüncü defa da okumuştur. (Ayakta sürekli alkışlar)

Büyük Millet Meclisi tarafından istiklâl Marşı’nın resmen görüşülmesi 12.03.1921 günü yapıldı ve aynı gün ikinci reis Adnan Adıvar’ın başkanlık ettiği oturumda saat 17:45 iken ekseriyetle milli marş olarak kabul edildi. Artık Türk milletini tek başına temsil eden bir milli marşımız olmuştu. Bu marş Mehmet Âkif’in yazdığı İstiklâl Marşı idi. 

İSTİKLAL MARŞI'NIN DİLİ VE EDEBİ DURUMU

Devrine göre İstiklâl Marşı'nın dili oldukça sadedir. Günümüzde içerisinde sözlüğe ihtiyaç gösteren bazı kelimeler vardır. Fakat bu eksiklik hiçbir zaman Akif'e ait değildir. Bunun sebebi dilimizin gerek olumlu, gerekse olumsuz yönde zamanla değişikliğe uğramasındadır. 

İstiklâl Marşı, yazarın adiyle 263 kelimeden ibarettir. Bu kelimelerin 170'i Türkçe, 76'sı Arapça, 15'i Farsça, 1'i Rumca, 1'i de Fransızcadır. Kıta adedi 10, mısra adeti 41'dir. Aruzun remel bahrinin (Feilâtün-Feilâtün-Feilâtün-Feilün) vezniyle yazılmıştır. Bu ölçeğin en önemli özelliği birinci (Feilâtün)ün (Fâilün), son (Feilün)ün de (Fâlün) olabilmesidir. 

İSTİKLÂL MARŞI'NI DEĞİŞTİRMEK İSTEYENLER

İstiklâl Marşı milli marş olarak kabul edildikten sonra hemen her devrede, çeşitli çevreler tarafından değiştirilmek istenmiştir ve halen de istenmektedir. Bazıları “korkma” “şafak” gibi kelimelerin yersiz kullanıldığını “ezan” kelimesinin laiklikle bağdaşmadığını ve "medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar” mısraının medeniyet düşmanlığı ifade ettiğini söylerken bazıları da İstiklâl Marşı'nın bütün olarak bizi temsil etmeyeceğini iddia etmektedirler.

Birinci kısımdakilerin üzerinde en çok durdukları “Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar” mısraıdır. Buna karşı verilen cevap özet olarak şöyledir: “Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar” mısraındaki canavar kelimesi emperyalist Avrupa’yı mütecaviz ve müstevli garp dünyasını temsil etmektedir. Bir milli şairden “Harim-i ismeti”ne  sokulan, bizi mahvetmek isteyen düşman kuvvetlerini Avrupalıdır diye alkışlaması elbette beklenemez. Lumumba’nın öldürülmesi dolayısı ile bir yazar Avrupa medeniyeti için aynen şöyle diyordu: Uygar Avrupa, uygarlığı ile hür insanların üstüne bir veba olmuş nereye gitmişse soymuş soğana çevirmiş, öldürmüş… (Yaşar Kemal Cumhuriyet 19/02/961) Bir solcu yazar bizimle ilgili olmayan bir meselede Avrupa medeniyetini bir veba gibi telakki ettiği halde kimse ses çıkarmıyor da bir milli şair hayatımıza kast eden düşmanı vahşet, zülüm ve tecavüzcü yüzünden “canavar” kelimesi ile tavsif edince medeniyet düşmanı mı oluyor? İstiklâl Marşı’nın bütün olarak değişmesini isteyenlerin düşüncelerini aşağıdaki Nurullah Ataç’a ait sözler tam olarak ifade etmektedir:

İstiklal Marşı'nda bizim bugünkü ideallerimizi uyacak, onlara hiç olmazsa bir telmih sayılacak hiçbir şey yoktur. “Lakavmiyyete fi’l İslam” düşüncesi ile yazıldığı için Türk’ten Türkiye’den bahsedemez. İçinde ezan vardır, minare vardır, imamı, müezzini, kayyumu ile bütün cemaat vardır. Millet yoktur. Doğrusu bir marş değil bir ilahi, bir tazarrudur. O bugünkü Türkiye’yi temsil edemez. Bize şimdi ideallerimize uygun hiç olmazsa onlarla tezat teşkil etmeyecek bir marş lazım. Niçin yazılmasın? Bugünkü şairlerimiz Mehmet Akif kadar da mı yazamazlar?”

Bu zihniyetteki insanlar da en güzel cevabı Prof. Dr. Faruk Kadri Timurtaş vermiştir: “İstiklal Marşını değiştirmek fikri yeni değildir. Zaman zaman ortaya atılır. Bu arzuyu ileri sürenler umumiyetle kasıtlı hareket eden vatani ve milli duyguları zayıf kimselerdir. Milletlerin mukaddes tanıdıkları şeyler vardır. Milli marşlar bunlardan biridir. Mukaddesat arasında yer alan madde ve hususlar değiştirilemez. İstiklâl Marşı tarihleşmiş, millileşmiştir. Milli mukaddesat çamaşır değiştirir gibi değiştirilemez.”


Bibliyografya:
Kerim Yund: İstiklal Marşı (1961)
Faruk Kadri Timurtaş: Mehmet Akif ve Cemiyetimiz (1962)
Hasan Basri Çantay: Akif’name (1966)


Yusuf Ziya Gürel, Ocak Dergisi, Haziran 1968, S.6

İstiklâl Marşı

Öyle bir ülkeyiz ki istiklâl-i tam'dan vazgeçmişiz, istiklâl'i çoktan unutmuşuz...

İSTİKLÂL MARŞI MÜNEKKİTLERİ: ORHAN SEYFİ ORHON'UN YIKICI GÖRÜŞLERİ

1939 yılı başlarında "Yücel" adıyla bir dergi çıkarıldı. Zamanının en ağırbaşlı bir yayın organı olarak bilinen bu dergide Orhan Seyfi Orhon’un imzasını taşıyan bir yazı yayınlanmıştı. Muharrir bu yazısında Milli Marşımızın en popüler bir mısrasını kastederek büyük bir bilgiçlikle (!) şunları karalıyordu: 

"Kimbilir belki yarın, belki yarından da yakın"

Bir kahraman emekliye ayrıldı

Bu kahraman 1903 eylülünün 25 inci günü doğmuştu. 1947 eylülünde emekliye ayrıldığına göre, henüz 44 yaşındadır. 44 senelik hayat, emekliye ayrılacak bir yaş değildir ama, o çok yorulmuş ve yıpranmıştı. Çünkü bütün ömrü savaşmakla geçmişti. Balkan harbinde, Karadenizde...

"Bu beste Akif'in şiirine kör topal uydurulmuştur."

Yeni Adam'ın 16’ıncı sayısında Şair Mehmet Akif hakkında ankete bir cevabım neşredildi. Bu cevaba mecmuamızın 173'üncü sayısında Sadettin Öcal "inkar edilemiyen sanat" diye bir cevap veriyor.

ANADOLU'YA GEÇİŞ SEBEPLERİ

Bir edebiyatçı arkadaşımı Kalamış'ta ziyarete gitmiştim. Sonradan okul müdürlüğü yapan tanınmış öğretmen Hıfzı Tevfik'ti bu. Fuat Paşa arsası denen metruk bir bahçeden Dalyan tarafına dalgın yürüyorduk.

Türk Ulusunun Utkusu

Ulusal Kurtuluş Savaşında, İslâmcı görüşün ulusal bir çizgide geliştiği görülür. Bu, İslamcı düşüncenin Osmanlı Devletinde kazandığı ikili yapının bir sonucuydu.

İSTİKLÂL MARŞI'NI DEĞİŞTİRMEK İSTEYENLER

İstiklâl Marşı milli marş olarak kabul edildikten sonra hemen her devrede, çeşitli çevreler tarafından değiştirilmek istenmiştir ve halen de istenmektedir. Bazıları “korkma” “şafak” gibi kelimelerin yersiz kullanıldığını “ezan” kelimesinin laiklikle bağdaşmadığını ve "medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar” mısraının medeniyet düşmanlığı ifade ettiğini söylerken bazıları da İstiklâl Marşı'nın bütün olarak bizi temsil etmeyeceğini iddia etmektedirler.