Şair, bu kıtaya bir uyarı ile başlıyor ve gözünü dikmiş alçaklardan sakınılması gereken bir yurttan bahsediyor. Bu şairin öncelikle bulunduğu yer ile kurduğu sıkı bir irtibatı/anlamı yani orayı gerçekten yurt/vatan edindiğini bize bildiriyor. Bu bir kere başlangıçta insanın nasıl bir yerde, nerede ve ne kadar kıymete haiz bir yerde yaşadığını bilmesi bakımından çok mühim. Başta bilelim, biz sonuna kadar yani bedeli canımız dahi olsa müdâfa etmekten bir an dahi geri dur(a)mayacağımız bu topraklar bizim yurdumuz, vatanımız. Şair, en üst şuur ile kurduğu bu münasebet dolayısıyla milletine, aman bir an bile gözünü dikmiş alçakların bu topraklarda hak iddia etmesine ve söz sahibi olmasına göz yumma, diyor.
Şairinde belirttiği gibi burası bizim vatanımızdır, bu şuur ile burda yaşamanın anlamını ve gerektiğinde canımız pahasına bedelini ödemeye hazır olduğumuzu bilmeli ve bildirmeliyiz. Bu vatana göz dikmiş alçakların hiç eksik olmayacağını bildiğimizden bir an bile milletçe gaflete tahammülümüz yoktu.
Allah'ın bizlere vaadettiği günlerin doğacağı ifadesini kararlılık ve imanla ortaya koyan bir mısra var ortada. Çocuk halimizle mısraın etkisini hissettiğimiz, sözün zindeliğini ve keskinliğini sezdiğimiz halde, neden coşkumuzu sönümleyecek menkıbeler kitaplarımıza sokuşturulurdu? Ders kitaplarında İstiklâl Marşı'nın yorumlanışında çarpıtıcı, sönümleyici, soğurucu etkiler yapan hikâyeleri öyle çok okuduk ki; zihinlerimizin dumura uğratılmış olduğunu yeni anlıyoruz.
Şüphesiz ki Allah sözünü yerine getirecektir; biz Allah'ın dinine yardım edersek Allah da bizimle olacaktır. Allah vaadini bize, Türklere yapıyor. Dün İstiklâl Harbi'ni verdiysek, hayatta kalma mücadelesini Allah'ın vaadine sıkı sıkıya bağlanmakla gerçekleştirdik. Bugün bu vaade muhatap olmayı reddettiğimiz ölçüde topyekün helâk olmaya çok yakınız.
80 yıldır muğlak bilgiyle, çarpık eğitimle mısraın duruluğunu, mısraın ifade ettiği apaçık anlamı görmekten uzaklaştık, görüşümüz bulanıklaştı.
Bizim için âhiret en fazla yarın kadar uzak olabilir, yarından da yakın olan ise bugün yani bu dünyadır. Allah'ın Kâfir ya da Müslüman Millet hakkında vereceği karar ve onlara yaşatacağı günler (eyyamullah), Kuran ve Hadisler yoluyla bize bildirilmiştir. Bugün ya da yarın, inanan için farkeder mi?
Biz bu mısrayı yorumlarken 13 er daha can verdi. Bu erleri kim öldürüyor? Bu erler ne için öldürülüyor? Ne için ölüyorlar? Başbakan niçin Amerika'ya gidiyor? Niçin Amerika'dan dönüyor? Buyur, düşün. Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Nasıl bir belayla karşı karşıyalardı ki can havliyle koşuştular Hanzala gibi, binlercesi nasıl cansiperane, telâşla. Öyle ki kefenleyecek vakit de yok nakit de yok beden de yok. İstiklâl Harbi şehitlerinin hâli bu.
İstiklâl Marşı Derneği'ne üye oldum ben. Üye oldum olalı hissettiğim bir şey var iliklerime kadar. Daha ben dernek binasına adımımı atmadan, hayatımda kim var kim yok bana karşı tavrını belirledi. İster uzak ister yakın olsunlar; hangi cepheden, hangi görüşten olurlarsa olsunlar, bir yerde toplandılar. Bana hem manen hem madden rahat da huzur da vermedikleri gibi huzurları da kaçıyor İstiklâl Marşı'nın adının anılmasından. İliklerime kadar hissettiğim şey beni çepeçevre kuşatan her türlü ilişki örgüsünün, üstümü örten, sırtımı sıvazlayan ne varsa ortadan kalktığıdır. Bunun adı yalnızlıksa yapayalnızım. Onlar da bir şekilde ilişki kurdukları bu kimseyi kendi kullanabilirlikleri açısından ölmüş kabul ediyorlar. Ölmüşüz de kefenimiz yok. Daha bakın, derneğe üye oldum, kapıdan yeni girmişim, rozetimi yeni takmışım. Daha dernek kapısından dışarı adımımı atarken hayat beni nelerle karşılıyor.
Bakara Sûresi 214 . Ayetinin, aslında her müslümanın sıkça işittiği, -nedense en çok da işitildiği gibi unutuluveren- meâlini düşündürdü bu mısra bir de. "Yoksa siz, sizden öncekilerin başına gelenler, sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Peygamber ve onunla beraber mü’minler, “Allah’ın yardımı ne zaman?” diyecek kadar darlığa ve zorluğa uğramışlar ve sarsılmışlardı. İyi bilin ki Allah’ın yardımı pek yakındır."
“Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.” ifadesi kesinlikle bir mübalağa olarak görülmemelidir. Zira itikadımıza göre, cennet vatanın feda edilmesi ile cennetin feda edilmesi ya da cennet vatan uğruna canın feda edilmesi ile cennetin kazanılması arasında kopmaz bir bağ vardır. Vatan karşılığında teklif edilenin "dünya" değil de “dünyalar” olarak ifade edilmesi de dikkate değer bir husustur. Ben Şairin bu ifadeyi Kur’an-ı Kerim’den ilham olarak kullandığı kanaatindeyim. Zira ayet-i kerimede “yeryüzündekilerin tamamına, hatta bir o kadarına daha sahip olunsa, kıyamet gününün azabından kurtulmak için bunların tamamı fidye olarak verilecek olsa bile bunun yine kabul edilmeyeceğinden” (5/36) bahsedilmektedir.
Vatanı ile, şairin sözünü ettiği tarzda bir münasebet, ancak “şehit oğlu” mertebesini idrak eden itikad sahiplerine mahsustur. Bu idrakten ve tercihten mahrum olanlar için her şeyin bir “ederi” vardır. Zira onlara göre yaşadığımız kürenin bir dizi “küresel realiteleri” ve “kriterleri” (Kopenag vs.) bunu zorunlu kılmaktadır.
Fuat Dik üçüncü iki kıtanın birincisi sensin. Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk'ın mısraını yorumlarken “İstiklâl Marşımız tevhide bürhandır” hakikatini dile getirdirdiğin için. Bazı bariz işaretler nerede olduğumuzu gösterse de, cifriyat, dernek olarak giriştiğimiz işin hiçbir yerini doldurmuyor. Yine de soruyoruz: Muvahhidlik taslayarak dünyevî işlerini şıkır şıkır yürütenler, iş göğsüne İMD rozeti takmaya gelince neden kıyı bucak kaçıyor? Doğrusu bu taslayıcılardan biz de mümkün mertebe uzak durmaya çabalıyoruz. Dernek olarak ne yaparsak, herşeyi Hakk’a tapan olarak yapacağız, hiç; ama hiçbir şeyi, dereyi geçmek için veyahut maslahat gereği yapmayacağız.
İSMET ÖZEL
Fuat Dik'in "Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın..." mısraıyla ilgili yorumu:
Madem İstiklal Marşımız ilhamen yazdırılmıştır, öyleyse 'acaba' dedim, ve daha önceden böyle şeylere tevessül etmediğim halde, marşımızın bu kıtasının bu son iki mısraının hesab-ı cifrisini hesaplamaya giriştim. Bu mısrada "doğacaktır sana=1428"; "vaad ettiği günler Hakkın=999"; sonraki mısrada ise yine garip bir tarzda "1212" rakamları var. 1428, şu idrak etmekte olduğumuz hicri sene, İstiklal Marşı Derneği'mizin de kuruluş senesi. 999, malumunuz, Esma'ül Hüsna'ya işaret; sonraki mısrada 1212 sanki bire şeyi tekrar ederek vurgular gibi, elbette benim idrakimi aşıyor. (İstiklal Marşı'nı ingilizce çevirisinden okuyan bir yabancı bu iki mısra için "bön" nitelemesi yapmıştı.)
İstiklal Marşımız tevhide bürhandır.