İstiklâl Marşı Derneği’nin “Yeni Kana Yasa / Yenik Anayasa” adlı paneli 10 Ekim Cumartesi günü Ankara'da gerçekleştirildi. İstiklâl Marşı Derneği Genel Başkanı Şair İsmet Özel, panele ismini veren "yeni kan"dan bahisle Namık Kemal'in Vatan Şarkısı'ndaki "Ecdâdımızın heybeti ma’ruf-i cihandır / Fıtrat değişir sanma bu kan yine o kandır" mısralarını hatırlatarak başladığı konuşmasında şunları söyledi: "Böyle bir kan olup olmadığını hesaba katmamız lazım. Yeni kan var mı? Yani bu millet kanla mı yürüyor? Bu özelliği düşünmemiz gerekiyor mu? Düşünmemizi kolaylaştırmak için bugün Ankara’da iki patlama oldu. Büyük can kaybı olan... Bizim maruz kaldığımız anlayış biçimi konusunda aklımızı başımıza toplamamız gerekiyor. Müslüman olarak bize emredilmiş bir şey var: Âgâh olunuz. Yani biz dinimize bağlı kaldığımız kadar ve müddetçe ahmaklıktan uzak durmamız gerekiyor. Bugün olmakta olan şeyler konusunda da. Yani aklımızı başımızdan almamamız, birilerinin aklımızı başımızdan almasına fırsat vermememiz gerekiyor. ... Şimdi böyle bir şeyin yapılabilmesi için bir teşkilat lazımdır değil mi? Bu teşkilatın böyle bir hadiseyi yaratabilmesi için de para, değil mi? Şimdi, bu işi çok yüksek gelir sahibi insanların planladığını buradan anlayabilirsiniz. Yani kim bunun parasını temin etti? Bir. İkincisi böyle bir katliama sebep olacak hazırlıktan, Türkiye’de işbaşında olan insanlar haberdar olmadıysa Türkiye’de işbaşında olmaya layık olmayan insanlardır. Haberdar idiyseler, o zaman çok korkunç bir şeyle yüz yüzeyiz demektir."
TÜRKİYE'DE HÜKÜMET EDENLER NE KATLİAMLAR YAPTILAR, HİÇ HESABA KATILMIYOR
"Yıllardan beri ben söylüyorum. Neyi söylüyorum? Suriye diye bir devlet yoktur. Yani 1921 yılına kadar oralar Türk topraklarıydı ve biz Türkler olarak Suriye’de bir devletle aramızda sınır anlaşması yapmadık. 1921 yılında Fransız işgalcileri ile aramızda bir sınır anlaşması yaptık. Suriye, 1936’da Fransızların kendi adamlarına iktidarı bırakmaları sonucunda doğmuş bir ülkedir. Suriye ve Lübnan, buralar İngilizlerin Fransızlara lutfettikleri topraklardır. Yani kendi aralarında Türklerin Asya topraklarını paylaştılar vesaire. Yani Suriye’de ne oluyor ne bitiyor, bir şey anlamak için önce aklınıza neden 1921’de çizilmiş olan sınır boyunca yerleştirilmiş mayınların kaldırıldığı gelmiyorsa; yani bunun daha çok önceden planlanmış bir şey olduğunu anlamıyorsanız ahmaksınız demektir veyahut ahmaklığınız derecesinde ahlaksızsınız demektir. Şimdi yine Suriye ile ilgili bizim başımıza gelen şeylerle alakalı olarak; Süleyman Şah Türbesi’nin nakli meselesi var Raqqah’tan bilmemne. Şimdi en son nakil dolayısıyla tepki gösteren insanlar bir şeyler biliyorlardı tabii ki. Üstelik en son nakil de değil; çünkü Süleyman Şah Türbesi’nde Türk Bayrağı’nın dalgalanmasının sebebi Misak-ı Milli’nin oradan geçiyor olmasıdır. Biz Misak-ı Milli’den vazgeçmediğimizi işaret etmek üzere Türk Bayrağı diktik. Ama önce, birtakım Türkiye’de iktidara getirilmiş insanlar biraz daha kuzeye naklettiler türbeyi, en sonuncu ile -üçüncü galiba bu nakil- Misak-ı Milli’den vazgeçme hareketleridir bunlar."
"Şimdi Türkiye’de Hafız Esad’ın oğlu Beşar Esad aleyhine durmadan laflar üretiliyor. Hafız Esad’ın en büyük oğlu değil Beşar Esad; aklı bu işlere en çok eren oğlu. Onun için iktidara gelmiş birisi. Hafız Esad, şimdi Türkiye’de kanlı zalim falan, olabilir adam dünya kadar katliam yaptı. Acaba şu anda Türkiye’de hükümet edenler ne katliamlar yaptılar onları hiç hesaba katmıyoruz. Yani nelerden sorumludurlar? Benim hala içimde yara olan iki husus var. Birisi uçak kazası süsü verilerek 6 fizikçimizin öldürülmesi, diğeri de Aselsan’daki intihar süsü verilerek öldürülen mühendislerimiz. Aselsan’daki mühendislerimiz neden öldürüldü; Türk uçaklarının Amerikan ve İsrail uçaklarının düşman uçakları olarak algılanmasına müsait programlamayı yaptıkları için. Yani Türkiye’ye sattıkları uçaklarda Amerikan ve İsrail uçakları düşman uçakları olarak algılanmıyor. Bu mühendisler, ‘hayır, bunlar da düşman uçakları olarak algılansın’ diye bir planlama yapıyorlar -"software" dediğimiz şey-, bunlar o yüzden temizlendiler ve temizlendikleri Washington’a rapor edildi, ‘içiniz rahat olsun, biz onları hallettik’ diye."
BÜTÜN HADİSELERDE İSRAİL'İN GÜVENLİĞİ GÜNDEN GÜNE PEKİŞİYOR
"Beşar Esad meselesi ortaya çıktığında Putin dedi ki, ‘biz Beşar Esad’ı değil, Suriye’de kendimizi savunuyoruz’. Bugün yapılan müdahalede Beşar Esad’ı kurtarma müdahalesi değildir, doğrudan doğruya Rus Federasyonu’nun hayatiyetiyle alakalı bir şeydir. Bizi Türkiye olarak en az ilgilendiren bir meseledir. Yani bu doğrudan doğruya İsrail ile, Amerika Birleşik Devletleri ile, Sovyetler Birliği ile alakalı bir meseledir. Bu Suriye meselesinde elde edilen sonuç, 1967 altı gün savaşlarında İsrail’in işgal ettiği Golan Tepelerini geri alabilecek yegane Arap Devleti’nin ortadan kaldırılması meselesidir. Yani Golan Tepelerini şu anda İsrail terk edecek olsa, kime terk edeceğim diyecek, terkedeceği bir güç yok. Ama Suriye Golan Tepelerini geri almak üzere bir politika takip ediyordu Arap Milliyetçiliği adına. Yine bizi ilgilendiren bir mesele değil. Bu doğrudan doğruya İsrail’in güvenliği meselesiydi, hala öyledir. Hepiniz haberlerde dinliyorsunuz, ediyorsunuz; sadece Müslüman ve Müslümana benzer insanlar ölüyor, İsrail’in güvenliği günden güne pekişiyor bütün bu hadiselerle dikkat ederseniz. Sovyetlerin Türk uçaklarını taciz etmesi meselesinde de İsrail kazançlı çıkıyor."
"Bizim nüfusumuzun çoğunluğu vatan haini, asker kaçağı insanların çocuklarıdır. Dolayısıyla bunların inkılaplar denilen değişikliklerden istifade etmeleri, ondan sonra memleket aleyhine alınan kararlara her zaman hevesle katılmaları şaşılacak bir şey değildir. Türkiye’de tabii ki bugün parlamentoda olan partilere oy veren insanlar vatanperverliği göz ardı etmiş insanlardır. Türkiye’de eğer vatanperverler ağır basmış olsaydı, bugün parlamentoda bir tek mebus olmazdı. İnsanlar kimi seçiyorum diye soracaklardı. Bunu sormuyorlar çünkü kendilerine benzeyen insanları seçiyorlar. Hep beraber, al gülüm ver gülüm yürüyor Türkiye. Türkiye bu halde. Ama mesela, Suriye bizim kadar sefil değil. Onun için Suriye’de rejim bir türlü değişmiyor. Suriye’de “bu memleket benim memleketim” diyen insanların sayısı “bu memleket kimin olursa olsun” diyen insanların sayısından daha fazla. O yüzden de Suriye, Amerika Birleşik Devletlerinin ikinci Vietnam’ı oldu. Amerika Birleşik Devletleri Vietnam’da savaşı neden kaybetti? Çünkü tek tek bütün Vietnamlılaları öldürmediği takdirde savaşı kazanamayacağını anlamıştı. Aynı şey Suriye için de geçerli oldu. Suriye’de bu memleket benim memleketim diyen insanlar hala direniyorlar; bu Türkiye’ye gelenler Suriye’nin vatan hainleri yahut işte o Avrupa’yı zorlayanlar falan filan."
"Biz Türk değilsek ve Türk değilim ben fakat bu topraklarda benim de hakkım var diyor isek dünya sisteminin Türkiye'yi haritadan silmek için hazırladığı planların hepsine imza atmışız demektir. Mesela Kürt meselesini karıştırmayalım. 'Arnavudum, ben Türk değilim Arnavudum.' O zaman kardeşim senin devletin var, s... ol git. Türk değilim demek ve Türkiye'de bir takım imkanları kullanmak Türkiye'nin bir varlık kazanmasına mani olmak demektir. Çünkü Türkiye'de dünya sisteminin iyi işlemesi şartına bağlı olarak para kazanılır. Bana milli bir hedef uğruna zengin olmuş bir tek kişi gösteremezsiniz, bir tek kişi. Hepsi gayri milli bir projenin bir parçasıdır. Bütün zenginler!"
NAMAZ KILMAK KÜFRE MEYDAN OKUMAK DEMEKTİR
"'Dünya kafirlerin cenneti, Müminlerin zindanıdır.' Bunu insanlar rahatsızlıkla karşılıyorlar. 'Olmaz benim de cennetim olsun dünya.' İçinde iman yok adamın. Yani 'Dünya kafirlerin cenneti, Müminlerin zindanıdır.' Yani ne demek Müminlerin zindanıdır? Allah bize ne kadar iman nasip ettiyse o kadar Cennet'i özleriz. Yani Cennet'i özleyişimiz imanımız kadardır. Biz Cennet'i özlemek diye bir şey yok içimizde. O zaman şehit de olamıyoruz. Çünkü İslami metinlere bakın öbür dünyada şehitler dünyaya geri dönmek isterler. Bir daha şehit olmak için. Yani anlatabiliyor muyum? Müslüman şimdi bugünkü yeni kan, cenneti özlemek istemiyor. Adam mesela şerefsizlik olarak addetmiyor bir yabancı şirkette yönetici olmayı. Bunu böyle söylersen sen kötü oluyorsun."
"Namaz kılmak, oruç tutmak dünyada Müslümanların hiç kimsenin boyunduruğu altında yaşamayacak insanlar olduğunu, sadece Allah'a kulluk etmekle vazifeli olduklarını gösteren işaretlerdir. Bunu göstermediğin zaman kılınan namaz namaz değildir, tutulan oruç oruç değildir. Biz Hakk'ın divanına dururuz. İki ayağımız arasında bir ayaklık mesafe vardır. Bunu dini terbiye almış olan herkes öğrenir. Yani kıyamda hazırolda durulmaz. Kıyamda kafirin karşısında durmak, sağlam durmak üzere durulur. Yani Hakk'ın divanına durursun, ama küfrün karşısında durursun. Ve tafsilatını benim 'Namaz İnsanı Kılar' yazımda bulursunuz. Abdestten başlayan bir şeydir o. Yani namaz kılmak demek, küfre meydan okumak demektir. Küfre meydan okumadan kılınan namaz, namaz değildir. Tutulan oruç, Yahudilerin Hıristiyanların tuttuğu oruç değildir. Böyle nefsimizi terbiye etmek için falan filan oruç tutmuyoruz. Biz bizi yaşatanın sadece Allah olduğunu bütün küfür alemine kafasına çakmak üzere oruç tutuyoruz. Bir ümmet bir ay boyunca oruç tutuyor. Yani biz içtiklerimiz, yediklerimiz sebebiyle canlı olmadığımızı, cinsi münasebet yoluyla üremediğimizi, sadece bizi Allah'ın yarattığını ve Allah'ın bize can verdiğini ve Allah'ın verdiği canı Allah'ın alabileceğini kafalarına çakmak için kafirlerin, bir ümmet olarak oruç tutuyoruz. Dediğim gibi öyle bir dini fantezi değil bu. Bir savaş, bütün insanlar, Müslüman olmayan herkes bu insanlardan korksun diye. Yani Müslüman teröristtir. Müslüman'ın ilk vazifesi terörist olmaktır. Kafirler Müslümanlardan korkacaktır. Korkmadığı zaman Müslüman, Müslüman değildir."
Panelde söz alan İstiklâl Marşı Derneği İkinci Başkanı Durmuş Küçükşakalak "yeni kan" meselesinden bahisle Türkiye'de bir kan değişiminin yaşandığını şu sözlerle izah etti: "Yeni kan nasıl bir şeydir? Nasıl üretilmiştir? Nasıl sirayet etmiştir, bunlardan bahsetmeye çalışacağım. Şimdi yeni kan dediğimize göre bunun bir de orjinali, eskisi var demektir. Kan birden bire değişebilen bir şey değildir bunu kanı değiştirilen bebeklerde, görenler de olmuştur, saatler, günler süren bir hadisedir. Ana babadan kan uyuşmazlığı varsa –genelde Rh faktöründen kaynaklanır- bu bebeğin kanı değiştirilir ve bu beslendiği yerden yapılır bebeğin yani göbek kordonundan-orada iki tane, bir atar damar bir toplardamar vardır- toplardamardan yavaş yavaşu kan çekilir, atar damardan yeni kan verilir. Bu iş aniden yapılacak olursa şoka girer ve ölür nakil yapılan kişi. İşte bu toplum hayatında sadece Türkiye’de değil dünyada yapılan bir iştir. Neyle yapılıyor bu? Parayla yapılan bir iş bu yeni kan parayla üretilen bir kan. Ülkeden ülkeye renk değişiklikleri olabilir, kan normalde kırmızıdır ama, açık kırmızı koyu kırmızı olabilir. Türkiye’deki kanın rengi yeşildir. Çünkü dolar kurundan elde ediliyor bu. Ne zamandan beri bu kan zerk edilmeye başlandı buna bakmamız lazım. En son, Özal’la birlikte başlayan ve AKP döneminin sonuyla hitama ermiş bir kan değişimidir maruz kaldığımız şey. Mesela ben kendi hayatımızdan, kendi sokağımdan bir örnek hatırlıyorum. 9-10 yaşlarındayım 85-86 yılıdır. Sokağımızda bir komşunun düğünü var, Konya’nın düğünleri meşhurdur, o gün biz düğün pilavı yiyeceğimiz heyecanıyla kalktık ama sokakta hiçbir çocuğa annesi o düğünde yemek yemeye izin vermedi. Anlamadığımız bir şey söylediler: 'Bankadan para çekmişler.' Gittiler anne babalar hayırlı olsun dediler ama çocuklarını ve kendilerini o sofraya oturtmadılar. Böyle bir kan vardı ama yeni yeni Özal dönemiyle sirayet etmiş, bankadan para çeken diye ilk defa birisi türemişti. O zamanda bir kişiye sirayet etmiş o kan zamanla, ama çok yavaş ilerledi, bu son 12-13 yıla gelinceye kadar yarı kapasitesini tamamlamış oldu, verilecek olan kanın yarısı verilmiş oldu"
YENİ ANAYASAYI YAPAMADIĞI İÇİN AKP'NİN İPİ ÇEKİLDİ
"Anayasası olmayan yasalar var şu anda ve hepsi Türkiye aleyhine üretilmiş, Türkiye aleyhine işleyen yasalar bunlar. Bunların anayasa telaşı bundandır. Değilse 170 küsür maddelik anayasanın 120 küsür maddesi zaten değiştirilmiş, istenilse defalarca değiştirilecek, değiştirilebilecek bir anayasa var ve birileri yatıp kalkıp her şeyi bu anayasaya bağlıyorlar. 'Suriye’de iş çıkmaza girdiyse bu anayasayla alakalıdır' gibi. Bu yeni kana çok yasa yapıldı. Dediğim gibi 12-13 senedir çıkan yasalara bugüne kadar kimse cesaret bile edemezdi. Bu kanın anayasasının yapılamamasının tek sebebi varsa İstiklâl Marşı’dır, İstiklâl Marşı Derneği’dir. Çünkü bu anayasa taslaklarını kabul ettikleri internet üzerinde bir portal mi açmışlardı, yoksa TBMM’nin sayfasında bir bölüm mü açmışlardı? Bütün sivil toplum kuruluşları, ilgili ilgisiz herkesin anayasa taslaklarını ve görüşlerini, anayasa hakkındaki görüşlerini iletebilecekleri bir portal vardı. Orada bir tane bulamazdınız yüzlerce, bu konu hakkınca fikir beyan eden kuruluşların içinde 'Hayır anayasa istemiyoruz!' diyen tek bir kuruluş bulamazdınız. Bütün partilerin, bütün sivil toplum kuruluşlarının vesaire el birliği, dil birliği ettikleri halde çıkaramadıkları anayasa sadece İstiklâl Marşı Derneği, anlayanlar için bir teklif, anlamayanlar için tehdit olarak 'Anayasa’dan İstiklâl Marşı Çıkmaz, İstiklâl Marşı’ndan Anayasa Çıkar' dedi. Sadece İstiklâl Marşı Derneği bunu söyledi ve anayasa yapılamadı. Yapılamadığı için de AKP’nin ipi çekildi. Daha doğrusu bunun için iş başına getirilmişlerdi. Bu yeni kana, Özal’dan beri başlayan, üretilen, enjekte edilmeye başlayan bu yeni kana yasalar yapması için AKP iş başına getirilmişti ve bunu anayasayla –yenik olmayan tabi, şu anda yenik bir anayasa- yeni bir anayasayla bunu taçlandırmak için göreve getirilmişti üç dönem mühlet verilmişti ve bu üç dönem sonunda bunu beceremediler. İşi bilen, işin nerden çekip çevrildiğini bilenler dikkat ederseniz 'Biz siyaseti bırakıyoruz' deyip çekildiler inlerine. İş bilmeyenlere kaldı, inşaatın çöküntüsü onların üzerinde kalacak."
İstiklâl Marşı Derneği Genel Sekreteri Mustafa Tosun ise konuşmasında şunları ifade etti: "Anayasa normalde insanlar tarafından konuşulan bir şey değildi. Hukuk çevrelerinde konuşuluyordu ya da siyasi çevrelerde. Türk toplumu sanki şeriat gelecek, insanlar Allah’ın hükmüne uyacaklar gibi bir hava estiriliyor dışarıda, insanlara bunu paravan olarak kullanarak… Herkes evinde bile Anayasa konuşuyor. Denildiği gibi Türkiye’deki vatan mefhumunu, Türklüğü yok sayan bir anayasa Türkiye’nin mahvına sebep olacaktır. Bu arada köprü mevzuu oldu. Birinci köprü yapıldığında Türkiye’de terör patladı. 72’te açıldı 80’e kadar bir terör patlaması oldu. Bu köprüyle alakalıydı. 80’li yıllarda ikinci köprü yapıldı bu sefer Türkiye uyuşturucu ticaretinin ve fuhuşun köprüsü haline geldi. Şimdi üçüncü köprü ve buna entegre kanalıyla muhtemelen bir işgalin hazırlığı yapıldığı anlamına geliyor. Bu arada da hissi olarak düşündüğüm bir konu, muhtemelen büyük İstanbul depremi sonrası Türkiye’ye dünya sistemi denen şeyin el koyması çabası da uzak bir şey değil. Deprem olduğunda bir anda birileri, yardım olabilir ya da mesela siz bunu gereği gibi yapamadınız, insanların yaşama hakkını dahi sağlayamadınız diye böyle bir şey geliştirebilirler. Bu arada Türkiye’de canı yanan bir şeylerden, hemen AİHM’ne gideceğini söylüyor. Veya Türkiye’de işte NATO’yu göreve çağırıyor. Bu mevcut anlayışlar içinde bir çıkış yolu bulmak mümkün değil. Aslında anayasayı biraz da gündeme taşıyamamalarının, referandum olarak, sebebi şu: bir anayasa isteyenler bir blok oluşturduğunda karşısında istemeyenler bir blok oluşturmadığı için otomatikman İstiklâl Marşı Derneği kantarın diğer tarafında olacaktı. Bunu göze alamadılar. Bir taraf olduğunda diğer tarafta mutlaka İstiklâl Marşı Derneği olacağı için bunu biraz daha ertelediler veya başka planlara geçtiler."
10 Ekim 2015, Ankara
Sınıf Bilinci’nin ikinci merhalesindeyiz. Evvelce Güz, Kış, Bahar, Yaz olarak dört nüsha neşrettiğimiz Sınıf Bilinci’ni bu sene sekiz nüsha neşredeceğiz.
Fahri Genel Başkanımız Şair İsmet Özel'in yeni yazı dizisi "TERSİNDEN EDEBİYAT TARİHİ" her cuma günü internet portalımızda yayınlanacaktır.
TİYO Yayıncılığın onuncu kitabı Şiir Okuma Kılavuzu yeni edisyonu ile neşredilmiştir.
Genel Başkanımız İsmet Özel'in son onüç senede yayınlanmamış olan "İrtica Elden Gidiyor" kitabının gözden geçirilmiş yeni baskısı TİYO Yayınlarından çıktı.
Derneğimizin hazırladığı "Takvim Risalesi" neşrolundu.
Fahri Genel Başkanımız Şair İsmet Özel'in “Pergelin Yazmaz Sivri Ucu” adlı yeni kitabı neşrolundu.
İsmet Özel'in her birini tek bir kitap olarak tasarladığı ve İstiklal Marşı Derneği portalinde yayınlanan "Homeros'tan Karl Marx'a Şiirin Türk Tarihi", "Türküm Doğruyum İntikamım Ülkemdir", "Tersinden Edebiyat Tarihi" ve "Önce Namazdan Soracaklar"...