İSMET ÖZEL KİTAPLARI
Saçma deyince aklımıza üç şey geliyor: Önce açılıp saçılmaktaki dağılmayı anlıyoruz. Sonra zihnimizi saçmanın mecazi anlamı yani akla sığmadığını düşündüğümüz şeylerin hepsi meşgul ediyor. Nihayet düşüncemize serpme balık ağı takılıyor. Bu yazıda esas aldığımız sadece mecazi anlam olacak. Saçmalığı harekete geçilecek yer olarak seçmeliyiz diyorum eğer varmak istediğimiz bir yer varsa. İlk adımı attığımız yer saçmalık olmayacaksa hiç hareket edemeyeceğiz demektir. Niçin durup dururken saçmalığa övgü düzdüm? Çünkü saçmalık sorgulanmağa gelmez. Varılması gereken bir yerin olup olmadığı sorgulanabilir; ama bir şeyi saçma bulduğumuzda ortaya sorgulanacak bir şey çıkmadığını da itiraf etmiş oluruz. Bu söylediklerimi Karl Popper’ın bilimi kayırmak ve inancı mahkûm etmek kastıyla söylediklerine benzetmeyin. Popper taraftarlarının yaklaşımına göre bir söylem ancak yanlışlanabilirlik hususiyetiyle bilim dâhilindedir. İnanç âlemi olanca gücünü yanlışlanamazlık iddiasından alır. Böylelikle toplumların tarih yükünü hiç umursamadan Bolşevizm’i, Faşizmi, Nazizm’i tu kaka edebilir ve giderek ABD’yi başımıza bir taç olarak kondurabiliriz. Oldu bu. Bu vakıa ayniyle vuku buldu.
Saçmalık en parlak dönemini II. Dünya Savaşı akabinde yaşadı. Yani ben saçmalığa övgü sunarken “Bir adam dünyanın her hangi bir yerinde hapiste iken kendimi özgür hissedemem” diyen Albert Camus’yü aklımdan çıkarmıyorum. Camus II. Dünya Savaşı ertesinde kılını kıpırdatmak istiyor idiyse yazarlığının etkisini saçmalıkta aramasını bildi. Oyun içinde oyun bilhassa II. Dünya Savaşı ertesinde yaşandı. Mihver devletlerinin yani Japonya’nın, İtalya’nın ve Almanya’nın mağlubiyeti totaliter düzenlerin sonunu getirdi. Öyleyse bu sınıflamada Sovyet düzenini nereye koymak gerekiyor? Hatırlayalım ki, I. Dünya Savaşı’na ABD’nin Hıristiyan 1917 yılında girmiş olması Amerikan kamuoyunda büyük bir tepkiyle karşılanmıştı. Giderek devlet de bu tepkiye hak verir bir tutumu benimsemiş göründü. Tepkiyi yersiz hale getirmek ve Roosevelt yandaşlarının Pearl Harbor belâsını üretmeleri de kamuoyunun savaş aleyhtarı tepkisini yönlendirmek içindir. Oyun kurucular şu veya bu sebeple aslına bir türlü vakıf olamayacağımız düzenekler oluşturuyor. Aklımızı düzeneklerle baş etmeğe yormayalım. Aklımızı yoracağımız şey bizi neyin zebanilerin işkencesiyle süslenmiş ateşten koruyacağı ve neyin bize altından ırmaklar akan bahçede bir yer hazırlayacağıdır. Din gününün sahibine yaranmak için elimizden geleni yapacağız.
Bir soğuk savaş dolması yuttuğumuz için ahlayıp vahlamak kimin işine yarar? Saçma bir kalkış noktası bulamayan herkesin. Aklı başında biri isek kendimize bir kalkış noktası bulmalıyız. Ya dünya ihtilâli için yola çıkmışızdır, ya yeniden Roma imparatorluğu hayaline dalmışızdır veya Almanlara bin yıllık bir hayat sahası bulma peşindeyizdir. Tedavi olmak için yuttuğumuz haplar saçma değildir. Dünya Sistemi olduğu yerde kalsın diye uğraşmamıza gerek yoktur. Saçmalık keyfimize göre kurguladığımız mükemmeliyettedir. Yani hangi türden olursa olsun sanat saçmalıktan ibarettir. Saçmalık uğruna yani diyelim ki, çoluk çocuğumuzun rızkı uğruna öldüğümüz zaman rahat ölürüz. Meşru olmayan yaşama biçimleri uğruna ölenler saçmalıktan sıyrılıp hayat biçimlerini dünya ile özdeşleştirmişlerdir.
Niçin din gününün sahibine yaranma yolunu kaçınılmaz buluyoruz? Çünkü vukuatı takip ettiğimizde gördük ki, kaçınılmazlık saçmalıkla birlikte yürür. Hıristiyan takviminin 1920nci yılının 23 Nisan’ında açılan Büyük Millet Meclisi Dünya Sistemi dalgalanmalarını hesaba katmayan bir saçmalık yaparak misak-ı millî üzerine yemin etti. Misak-ı millî bugünün Türkiye Cumhuriyeti hudutlarını ifade etmez. Selânik’ten Varna’ya, Batum’dan Musul’a uzanan ve vatan denilince İstiklâl Marşı’nda anılan vatanı gündemde tutan anlayış ancak bir saçmalık üzerine bina edilebilir. Geçen yüz sene boyunca bir saçmalığı bir başka saçmalıkla yamamağı marifet saydık. Biz Türkler kendi ordumuzun denetim altında tuttuğu topraklar üzerine yemin ederken bunu Düyun-u Umumiye'nin yok sayılmasını zafer addederek yaptık. Bir yanda Düyun-u Umumiye'yi yok saymak, diğer yanda devlette devamlılığı var saymak vardı. Modern akıl saçmalığı bertaraf etmek için verilen hükümlerde tutarlılığı, hükümlerdeki yargıların ispat edilebilirliğini, öngörülerin hayatla doğrulanmasını ve buna benzer birçok şeyi sağlamlığın şartı saydı. Oysa modernliğin yenilikten başka gıpta edilecek bir tarafı yoktu. Yenilik Oscar Wilde'ın moda için söylediği özellikle maluldü. Yani o kadar çirkindi ki, dayanamayıp altı ayda bir değiştiriyorduk. Saçmalıktaki samimiyet modernlikte yoktu.
İsmet Özel, 28 Zilhicce 1443 (27 Temmuz 2022)
İkaz: Her hakkı mahfuzdur. Bu sebeple yazının bütün olarak bu sayfadan başka bir yerde neşredilmesi yasaktır. Ancak kaynak gösterilmesi (İstiklâl Marşı Derneği internet portalinde yer aldığının ifade edilmesi) ve bu sayfaya doğrudan aktif bağlantı verilmesi şartıyla yazının kısa bir bölümü iktibas edilebilir. Eser sahibinin tayin ettiği usule bağlı kalmak suretiyle bu yazının her türlü neşri, 5846 sayılı Kanun hükümlerine tabidir.
Fahri Genel Başkanımız Şair İsmet Özel'in okurken hem sağdan hem soldan başlanan kitaplarının sekizincisi olan “İSLÂMLA DAMGALANMIŞ VAROLUŞ” neşrolundu.
Şimdi diyoruz ki dünyada mali hegemonya olarak işleyen bir sistem var. Bu sistem bütün insanları kendi emrinde çalıştırıyor.
İçinde iki CD ile ciltli olarak sunulan Erbain'in bu hususi baskısı bütün