İSMET ÖZEL KİTAPLARI
Vara vara “Felsefe bir çılgınlıktır” sonucuna vardı Martin Heidegger. Doğrusu bu sonuç Batı Felsefesine en büyük darbeyi indirmeği başaran adama yakışırdı. Modern felsefenin varlık sorununu göz ardı etmekle başladığını söylemek felsefenin yediği en büyük darbeydi. Varlık sorunu Aristoteles’te dipdiri durur. Hekimin oğlu dünyayı ancak elimizle daha doğrusu zihnimizle ona şekil verebildiğimiz miktarda kavrayabiliriz diyordu. Her ne kadar Batı Felsefesi Whitehead’in ifadesiyle Platon’a düşülen notlardan ibaretse de tasnifleriyle hayat olarak bildiğimiz şeye can veren Aristoteles olmaksızın kalıplaşmış hayatımızın her santimetresine kadar sokulmuş bilim de kendine çeki düzen veremezdi. Buraya kadar söylediklerim bizi nereye götürür?
Söylediklerimin varacağı yer Batı dünyasının selâmeti hayrına edilen bütün sözlerin suya çektiğimiz çizgilerden ibaret olduğu yerdir. Batı Medeniyeti başlangıcından bu güne onu sarıp sarmalayan açıklamaktan çekindiği bütün kötülüklerin desteğiyle bir numarada kalmağı başardı? Kim ben ayakta kaldımsa fuhuş sayesinde, uyuşturucu sayesinde, ticari tezvirat sayesinde kaldım diyebilir? Nitekim demiyorlar. Modern Batı Felsefesi denince karşımıza abidevi bir Immanuel Kant çıkıyor. Kant’ı okuyup anlamak cesaret ister. Şimdiye kadar “Ben Kant’ı okuyup anladım” diyenlerin ulaştıkları sonuç şudur: “Rasyonalistlerin ve Ampiristlerin çabaları sonuç vermemiştir, çünkü bizim bilgi olarak adlandırdığımız şey gerçekte zihnimizin kapasitesinden ibarettir”. Öyle midir gerçekten? “Belirsizlik İlkesi”ni anlayabilmemiz ancak Heisenberg’in zekâ seviyesini yakalamamızla mı mümkün olacak?
Eşya vardır, tavırlar ve davranışlar vardır. Hepsinin ayrı ayrı isimleri, sıfatları, halleri vardır. Şeyler ve o şeyler hakkında fikirler edinmeden varlıktan konuşamayız. Öyle ki bir şeyin, velev ki o şey insan olsun, varlığını ispata yeltenmemiz bizi gülünç bir duruma düşürür. Nitekim vakti gelince yani Türklerin tarih sahnesindeki yeri küçümsenince Batı Medeniyeti gülünçleşerek hız kazanmıştır. Modern felsefenin kurucusu olduğu farz edilen Descartes “cogito ergo sum” dedi. Ne demekti bu? Varlık alanında yer kapladığı şüpheli kimseler her şeyden önce kendi varlıklarından emin olmak istiyorlardı. Halk ağzında tercümesi “düşünüyorum o halde varım” şeklinde dolaşan ibare düşünceye öyle yüce bir makam atfetti ki, düşünceyi insanın varlık sebebi haline getirdi. Dolayısıyla bilmekle değil, daha ziyade tanımakla insan olunabileceği fikri Avrupalıda kemikleşti. Yükselişi her mevsimde yaşanabilir konutlar inşa etmede, “homo Faber” olmada değil de, o inşaatı yapacak fikir gücünde “homo Sapiens” olmada aradı. Aradığını bulduğunu zannettiği zamanlara I. Cihan Harbi arifesinde ulaştı. Altı ay devam edeceği farz edilen savaş insanlığa dört yıla mal oldu. Harbin sonu Batı Medeniyetinin de sonuydu; ama böyle bir son Batılıların ıslah oldukları anlamına gelmiyordu.
I. Cihan Harbi akabinde Modernleşmekten fütur etmeyen Batılılar her gün biraz daha kurnazlaşarak Batılı olmayan herkesi çocuktan daha kolay aldatılır duruma düşürdü. İğfal edilenlerin ilki İtalyanlardır. İngilizler onları Anadolu’dan en büyük parçayı size vereceğiz diyerek kandırdılar. Her ne kadar uygulanmayan Sevr Anlaşmasında bu böyleyse de, İtalyanlar kimden ne kertede kötülük gördüklerini fark ettikleri için tek kurşun atmadan Anadolu’dan çekildi. I. Cihan Harbi imparatorlukların sonu oldu mu? Eğer mağlup tarafın içinde Alman İmparatorluğu (II.Reich), onunla kültür birliği içinde bulunan Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve ziyaret ettiği Osmanlı toprakları için Kayser’in artık bizim de bir Hindistan'ımız var dediği ülkenin eteklerine teyellenmiş Osmanlı İmparatorluğu olduğu göz önüne alınırsa böyle bir son hakikat gibi görünebilir. Fakat daha savaş bitmeden Çarlık yıkıldı. Giderek Bolşevikler savaş aleyhtarı bir şiarı (ekmek, barış, hürriyet) öne çıkararak iktidarı ele geçirdiler.
I. ve II. Dünya Savaşları arasında ne oldu? İspanya’da 1936-1939 arasında bir iç savaş cereyan etti. Bu halkın dayanışmasının siyasi bir sonuca tahvil edilip edilemeyeceğinin denenmesiydi. Mali hegemonyayı ellerinde tutanlar modernleşmiş bir halkın elinde hiçbir şey bulundurmadığını gördü. Ne Bolşevikler, ne Faşistler, ne Naziler ellerinde devletin devlet olmak için eline geçirdiği güçten fazlasını bulunduruyordu. Nitekim Ruslar Bolşevik ideologi desteğiyle değil Çarlık sancaklarının gölgesinde Almanları yendi. İtalyanlar Birinci Cihan Harbi sırasında ve sonunda olduğu gibi her türden ve her çeşitten komplolara maruz kaldı. Almanların gördükleri hasar bir atom bombasından görülebilecek hasarı aratmazdı.
Kıssadan hisse: Beşer yığını içinde eriyip gitmektense dikkatimizi bizi insan kılan her şeye çevirmemiz gerekiyor. Dünya Sisteminden medet ummanın bizi her gün biraz daha köle kılacağını akıldan çıkarmadan yaşamamız gerekiyor. Daha çok tatmin, daha büyük mutluluk der iseniz her kademedeki suçu beraat ettirmiş olursunuz. İnsandan bütün beklediğimiz bir sağlam ve salim duruştur. O duruşu takip eden duruşlar silsilesini de beklemeden edemiyoruz. İnsanın çağlar boyu varlığına anlam katan şeyin bundan ibaret olduğuna akıl erdirmemiz gerekiyor. Yani insana ilişkin anlamı insanın artan veya azalan fiyatlar karşısındaki tutumundan veya tutumlarından değil ve fakat insanın karakterini inşa eden tavrından çıkarabiliriz. Aristokrasinin Ruhban sınıfıyla ittifakı Avrupa’da Feodalizmi inşa etti. Avrupa’nın gücünü hiçe sayan Müslümanların ne aristokrasisi, ne de Ruhbanı vardı. İslâm toplumunu çaresizliğe sürükleyenler Avrupalı görünmeği yükseklik zannedenlerdir. Bu tavır değişmediği için düşüş devam ediyor.
İsmet Özel, 25 Safer 1444 (21 Eylül 2022)
İkaz: Her hakkı mahfuzdur. Bu sebeple yazının bütün olarak bu sayfadan başka bir yerde neşredilmesi yasaktır. Ancak kaynak gösterilmesi (İstiklâl Marşı Derneği internet portalinde yer aldığının ifade edilmesi) ve bu sayfaya doğrudan aktif bağlantı verilmesi şartıyla yazının kısa bir bölümü iktibas edilebilir. Eser sahibinin tayin ettiği usule bağlı kalmak suretiyle bu yazının her türlü neşri, 5846 sayılı Kanun hükümlerine tabidir.
Fahri Genel Başkanımız Şair İsmet Özel'in okurken hem sağdan hem soldan başlanan kitaplarının sekizincisi olan “İSLÂMLA DAMGALANMIŞ VAROLUŞ” neşrolundu.
Şimdi diyoruz ki dünyada mali hegemonya olarak işleyen bir sistem var. Bu sistem bütün insanları kendi emrinde çalıştırıyor.
İçinde iki CD ile ciltli olarak sunulan Erbain'in bu hususi baskısı bütün