İSMET ÖZEL KİTAPLARI
Ömrümün sonuna yaklaştığımın bilincinde olarak henüz 17 yaşımda “Dünyada bir şair vasfıyla belirme” kararı almış olmamdan şikâyetçi değilim. Geriye kalan her şeyden ve yaşadığım her dakikadan şikâyetçiyim. 79 sene boyunca ne yaptıysam yaptığıma pişman değilim, yıllar içinde her yaptığımı bugün de açık alınla yaparım ve fakat yaptığım her şeyden bir şikâyetim var. Pişman olmayışım ve şikâyetçi oluşum birbirine cevap veriyor. Pişman olmadığım için şikâyetçiyim ve şikâyetçi olduğum her şey beni pişmanlıktan kurtarıyor. Sonunda söylenecek şeyi baştan söyleyeyim: Dünyada dönen dolapların hiç birine kendimi, ne kadar gayret ettimse de uyduramadım. Dünya demek dönen dolaplar mı demek? Önce bu sualin cevabını bulalım. Bulursak çağlar boyu uyum ve uyumsuzluk konusunda nerede bulunduğumuz açıklığa kavuşacak.
Çağından kaçmağa çabalamak kendinden kaçmağa benzer. Şiir yazmağa karar verdiğim yıllarda beni cezbeden Marksizm “Aydınlanma Çağı”nın bir çiçeği idi. Avrupa’da bir medeniyet doğduğuna inanmadan kendinizi Aydınlanma’ ya mensup sayamazdınız. 1848’de yayınlanan Komünist Manifesto’da Marx ve Engels kendilerini Bilimsel Sosyalizm’in mümessilleri sayıyorlardı. İnsanlık ilerlemiş ve tarih bilinci insanlığı Aydınlanma’ ya ulaştırmıştı. Avrupalılık insanlığın vardığı en ileri noktaydı. Bugün bile aynı düşünceye sıkıca sarılarak yaşayan insanlar var. Müstemlekecilik sırasında birçok yanlış (Köle ticareti gibi meselâ…) yapılmış olabilir. Fakat kavgada yumruğun hesabı yapılamazdı. Milâdın 1917nci yılında Çarlığın devrilişinin ardından Rusya’da yönetim mekanizmasının dümenine oturan ve kendilerine komünist unvanı yakıştırılanlar adlarına uygun bir yönetimi uyguluyorlar mıydı? Hayır, hiçbir şekilde. Kimileri Çin’den ümit besliyordu. Fakat Türk olanlar bunun içinin kof olduğunu kolayca anlayabiliyordu. Sosyalizme bel bağlamak gerçekleştirilememiş hedefleri benimsemekti. Keder veren bir şey değildi bu. Modernliğin nüfuz ettiği her durum geçmişte başarılamamış şeyleri hal yoluna koyma gücünü onarıyordu.
Allah bana hidayet nasip ettiğinde Türkiye nüfusunun yüzde doksanının Müslümanlığı benimsediği kuyruklu yalanı ortalığa hâkimdi. İstiklâl Harbi’nin başlatılmış olmasının ve gayri-Müslimlere karşı bariz bir üstünlük tesis edilmesinin yaşadığımız toprakları dudak payı bırakmaksızın İslâm’la doldurduğu aklımdan geçmiyordu. Bu belki Müslüman olmanın yalnızlıktan kurtuluşun hiç olmazsa bir işaretiyle karşılaştığım fikrine ulaştığım yanılgısına uğrattı beni. Bu yalana kitap okumuşların tamamının kapıldığına şahidim. Kitap okumuşlar halkın dinle aldatıldığına inanıyorlardı. 1973 yılında “Siyasal İslâm” bu sebeple başlatıldı. Müslümanlar bir yana çekilirse Adalet Partisi’nin altından toprak kayacaktı. Hiç de öyle olmadı. Siyasal İslâm yıllar içinde kambur üstüne kambur ilâve etti. Siyaset sahnesinden samimi insanlar kolaylıkla uzaklaştırıldı. Bütün işimiz daha başından şimdiki işini bilen zevata bırakılmıştı. İdeallerine ihanet eden komünistler ve münafıklığı İslâm diye yutturma hevesindeki Müslümanlar... Helâl ile haramı birbirinden kesinlikle ayıran insanlar İslâm’ın kıldan ince kılıçtan keskin olduğuna inanırlardı. Onları hesap gününe bu inanç hazırlıyordu. Sırat-ı Müstakim kolayca benimsenen bir şey olsaydı ona Sırat-ı Müstakim demezdik.
Şiir terbiyesi edinmiş olmam ideologi alanındaki düşünce kalıplarının zihnimi çarpıtmasına engel oldu. İnsan şiir okuyarak şiir terbiyesi edinebiliyor. Tekrar tekrar okunduğunda insana bıkkınlık veren şiir terbiye edici vasfı bakımından doğru yerde, iyi yerde değildir. Bir şiir terbiye ediciliğini her okunduğunda okuyana yeni ufuklar açarak kazanır. Vücudumun bir yandan benimsediğim davanın destekçilerinin varlığıyla dolu olması diğer yandan şiirin vaatlerinin dinçliğiyle direnç kazanması gençliğimin acılı yıllarını geride bırakmama sebep oldu. Şimdiki halim nicedir? Zaman bana her geçen yıl insanların kolaylıkla ideallerini gözden çıkardıklarını öğretti. Şimdi gündelik hayat insanların her türden ihtiyaçları uğruna eğilip büküldüklerinin misalleriyle tıka basa doludur. İnsanlardan biri miyim? Bu sual şiir yazma kararı aldığım zaman beni yaktı. Üzerimdeki yanık kokusu her tanıştığım kimse ile aramızdaki mesafenin sebebi oldu.
Yıllar içinde yanımda, yanı başımda bir yanık daha bulmak tek hedefim oldu. Kimsede suç aramıyorum. Netice onu bulamayışıma vardı. Tuhaflık bende miydi, başkalarında mı? Felekten bir gece çalmak değilse bile dünyadan bir şeyler elde etmek için herkesin işlediği hataya bir mazeret bulabilirdim. Niçin hiç kimsenin aklına benim de bir mazeretim olabileceği gelmiyordu? Aslına bakarsanız geliyordu. Geldiğini biliyordum. Taşların yerine oturmasına engel olan neydi? Taşlar olduğu, taşların bir yeri olduğu ve her taşın yerine oturması gerektiği fikrini nereden çıkardım?
İsmet Özel, 25 Zilkade 1444 (14 Haziran 2023)
İkaz: Her hakkı mahfuzdur. Bu sebeple yazının bütün olarak bu sayfadan başka bir yerde neşredilmesi yasaktır. Ancak kaynak gösterilmesi (İstiklâl Marşı Derneği internet portalinde yer aldığının ifade edilmesi) ve bu sayfaya doğrudan aktif bağlantı verilmesi şartıyla yazının kısa bir bölümü iktibas edilebilir. Eser sahibinin tayin ettiği usule bağlı kalmak suretiyle bu yazının her türlü neşri, 5846 sayılı Kanun hükümlerine tabidir.
Fahri Genel Başkanımız Şair İsmet Özel'in okurken hem sağdan hem soldan başlanan kitaplarının sekizincisi olan “İSLÂMLA DAMGALANMIŞ VAROLUŞ” neşrolundu.
Şimdi diyoruz ki dünyada mali hegemonya olarak işleyen bir sistem var. Bu sistem bütün insanları kendi emrinde çalıştırıyor.
İçinde iki CD ile ciltli olarak sunulan Erbain'in bu hususi baskısı bütün