İSMET ÖZEL KİTAPLARI
Memet Fuat’ın birinci basımı Nisan 1985’te yapılan Çağdaş Türk Şiiri antolojisinin sayfalarını çevirirseniz benim adımın İkinci Yeni ile birlikte anıldığını görürsünüz. Bende bir de aynı kitabın iki cilt halinde genişletilmiş ve Ekim 1999’da yapılmış ikinci baskısı var. Bu kez benim ismim Toplumsalcı Eylem Şiiri kategorisine sokulmuş. Düzenleyen yerinde aynı düzenleyici olarak duruyor; ama ben editöre göre iki kategori arasında savruluyorum. Memet Fuat ortamın kanaatlarına boyun eğerek tavır alırdı. Hâlâ yaşasaydı bugün 97 yaşında olacaktı. Ortam öylesine değişti ki, antolojisine yeni bir biçim verme şartlarını elinde tutuyor olması onu kim bilir beni nereye oturtmağa sürükleyecekti?
Günlerden bir gün “Götür şiirlerini, bassın Memet Fuat” diyen Edip Cansever'di. Bu sözü tuttum ve iki şiirimi götürdüm Yeni Dergi’ye. Bir sonraki uğrayışımda mütebessim bir yüzle “Bunlar politik şiirler” gerekçesi eşliğinde şiirlerim bana iade olundu. Daha sonra birçok şey vuku buldu. Bu kabil hikâyeleri uzatmak beni rahatsız ediyor. Her şeyin aslı şahit olana göre değişiyor. Görünüşte hepimiz anlaşmış havasına giriyoruz. Türk edebiyat tarihini yazma gücüne erişecek biri temayüz edecek mi, bilmiyorum. Bildiğim şey edebiyat sahasında (belki her sahada) her şeyin “Sen, ben, bizim oğlan” düsturuyla yürütüldüğüdür.
Birey tek başına birey değildir. Yani parlaklığı ne kadar dikkat çekse de her birey bir kavme, bir millete, bir kültüre mensup bir kişidir. Mensubiyetle aidiyet arasındaki farka özen gösterelim. Türk dilinde yazan insanların Türklükle mensubiyet itibariyle elbet bir temasları var; ama bunların kaçı Türklüğe aittir? Mehmet Akif’e uzak durmağı şiire yakın durmak sayanların, Ömer Seyfettin’in cesedinin tıp fakültesinde kadavra olarak kullanılmasına aldırış etmeyenlerin Türk edebiyatı endişelerini ciddiye almak zaaftır. Tarihin akışına karşı kendimizi nerede tuttuğumuz ihmale gelmez. Çok nobran bir tavrı temsil ediyor gibi duran İkinci Yeni ne yapmış olursa olsun içinden çıktığı kültürün, milletin, kavmin hususiyetleriyle alış veriş halinde var oldu.
Ne yapmıştı İkinci Yeni ve ben ne yapmıştım? Okuduğunuz bu son cümleyi “Ne yapmıştı İkinci Yeni ve buna mukabil ben ne yapmıştım?” şekline getirmek daha isabetli olur. Zira dünyada gerçekleştirilen her şey dünyada gerçekleşen bir başka şeyle mutlaka irtibatlıdır. Bu yüzden İkinci Yeni şiir akımının Demokrat Parti’nin hükümet ettiği günlerde baş gösterdiğini akılda tutmak lâzım. A Dergisi’ inde ve Ankara’da yayınlanıp mali yükünü Cemil Sait Barlas’ın karşıladığı söylenen haftalık Pazar Postası’ nın edebiyat ekinde boy gösteren bu şiir akımı sadece İkinci Yeni yaftasıyla yetinmiyordu: Anlamsız şiir, kapalı şiir, giderek üstü örtük şiir tabirleriyle de anılan bir şeydi. Türkiye’de yeni akımı temsil eden şiir bazılarınca anlamsız, kapalı, üstü örtük sayılıyordu. Yine bazılarınca Demokrat Parti her şeyin açıkça yazılmasına imkân vermeyen bir baskı politikası uyguluyordu. Hiçbir bakımdan halka açık olmayan şiir için bunu iddia etmek ancak bir ilginçlik denemesi olabilirdi. Meseleyi yerli yerince anlamak için “çağdaşlık” bahsine müracaat etmek gerekiyor.
Çağdaşlığı modernleşme ile eş anlamlı saysak bile zihnimiz aydınlanmış olmayacak. Modernlik yerine Avrupalılık dememiz ifade gücümüzü artıracaktır. Avrupa keşifleri, müstemlekeleri ve her ikisini de takiben bilimiyle yerküreye örneklik etti. Örneği reddeden sadece Çin’deki “haklı yumruklar” hareketi oldu. İşte benim şiir inşa etme çabam bu düğüm noktasına denk gelir. Milâdın 1963üncü yılı benim ilk şiirimi yayınladığım ve Türkiye İşçi Partisi’ne kaydımı yaptırdığım yıldır. Benim için bir açılım zamanı. Bir şiir inşa edecek ve yerkürede hak ettiğim yere sahip çıkacaktım. Dünyaya mensup olma edilginliğinden dünyaya ait olma etkinliğine sıçramıştım. Bugün de ahiretin daha hayırlı olduğuna inanmama rağmen dünyaya ait olmaktan yüksünmüyorum. Dünyadan daha hayırlı ahiret dünyanın ahiretin tarlası olduğu gerçeğini ortadan kaldırmıyor.
İkinci Yeni şiir hareketi, tuhafınıza gidebilir ama Batılılaşma serencamımızda bir tedbirlilik hareketi idi. Türkçe şiir yazanlar II. Cihan Harbi’nde yer almamış olan Türkiye’nin bu açığını bilinçli veya bilinçsiz kapatma çabası içindeydiler. Orhan Veli sonrasında edebiyat âleminde rastlanılan yenilik Divan şiirinin ve akabinde aruz vezninin terk edilmesi yüzünden uğranılan sağanakta aradığı saçak altını garipsenişte arıyordu. Kitap okuyanlar arasında atonal müziğe hayran olma eğilimi olduğu kadar bir ruh doktoruna başvurma eğilimi de hâkimdi. Şiirde Garip’le başlayan açıklık ve sarahat yerini kolay açıklanamazlığa, dolaylılığa bırakmıştı. Garip’ in Orhan Veli’nin ölümünden sonra hayatta kalan iki şairi İkinci Yeni’yi başlattıkları iddiası güttüler. Bana İlhan Berk bir Hollanda seyahati sırasında adeta bir sır tevdi edermişçesine Behçet Necatigil’ in kendisine “Bu şiiri biz de yazabiliriz İlhan” sözlerini aktardı. Aynı seyahatin bir yerinde İlhan Berk İslâm’ın kendisini korkuttuğunu da söylemişti. Anlaşılan Türkiye’nin omurgasız aydınları İkinci Yeni’nin garipsenme fırsatını kaçırmak istemiyordu. Bunu bari yazmasaydı dediğimiz 555K şiirinin şairi Cemal Süreya “İkinci Yeni benim” diyecek kadar da ileri gitti.
Neydi yer yer sabuklamayı andıran “bu” şiir? Hem “Garip”te, hem de İkinci Yeni’de sağlam taraf manzume ile şiirin birbirine karıştırılmasını önleyen taraftı. Bu tarafı yabana atmayın. Böylece ders kitaplarında yer bulmağı edebiyat başarısı sayma eğilimine kapılmış bir toplumda manzumeden şiir tadı alma tuhaflığını yadırgamayanların ve buna mukabil manzumede aradığını şiirde bulamamış olanların estirdiği hegemonya şiddeti altında bir şiirden anlayan seçkin zümre doğmuş oluyordu. Benim bu zümreye güvenim tamdı. Bütün olan bitene rağmen Şiir Okuma Kılavuzu’nu yazışım güvenimin eseridir.
Neydi “bütün olan biten”? Türk topraklarının içinde ve dışında yaşayan küfür âlemi benim Müslüman kimliğe sahip çıkma tavrıma cephe almıştı. Hidayetimden önce Bodrum’da Richard Mckane ile karşılaşmamızda bana şiirlerimin The Penguin Book of Turkish Verse için İngilizceye tercüme edildiğini söylemişti. Antolojiyi sabırsızlıkla bekliyordum. Niçin sabırsızlıkla? Çünkü bu yayınevinin kitapları bütün kıtalarda dağıtılıyordu. Eğer komünistliğimden ötürü başım derde girer de yurt dışında yaşamak zorunda kalırsam bu antolojiyi kullanarak kimliğimi ispat edebilirdim. O günkü aklım bu kadardı. 1978 yılında yayınlanmış olarak bu antolojiyi görünce kâfir aklının neyle uğraştığını anladım. Şöhretimin nereye ne şekilde ulaştığını bilmiyorum. Durum dünyada Türkiye’dekinden farklı değildi. Kâfirler hamle yapmışlardı. Ataol Behramoğlu’na göre ben şiirimi zekâmla zehirlemiştim.
İsmet Özel, 7 Safer 1445 (23 Ağustos 2023)
İkaz: Her hakkı mahfuzdur. Bu sebeple yazının bütün olarak bu sayfadan başka bir yerde neşredilmesi yasaktır. Ancak kaynak gösterilmesi (İstiklâl Marşı Derneği internet portalinde yer aldığının ifade edilmesi) ve bu sayfaya doğrudan aktif bağlantı verilmesi şartıyla yazının kısa bir bölümü iktibas edilebilir. Eser sahibinin tayin ettiği usule bağlı kalmak suretiyle bu yazının her türlü neşri, 5846 sayılı Kanun hükümlerine tabidir.
Fahri Genel Başkanımız Şair İsmet Özel'in okurken hem sağdan hem soldan başlanan kitaplarının sekizincisi olan “İSLÂMLA DAMGALANMIŞ VAROLUŞ” neşrolundu.
Şimdi diyoruz ki dünyada mali hegemonya olarak işleyen bir sistem var. Bu sistem bütün insanları kendi emrinde çalıştırıyor.
İçinde iki CD ile ciltli olarak sunulan Erbain'in bu hususi baskısı bütün