İSMET ÖZEL KİTAPLARI
Türkiye Cumhuriyeti’nde dine taviz verildiğine dair bir tevatür dolaşır. Bu tevatür 27 Mayıs 1960 askeri hareketinin can bulmasına sebep olmuştur. Can verme işini üstlenenler sabit gelirlilerdi. Anlatılanlara inanırsak taviz verme suçunu 14 Mayıs 1950 genel seçimlerinde hükümet kuracak milletvekili sayısına ulaşan Demokrat Parti işlemiştir. Giderek bunu Adnan Menderes’e irca edenler de vardır. Oysa sözünü ettiğimiz vakıa dile getirilenden daha girift ve çapraşıktır. Gerçi DP’nin uyduğu iktisadi politika sabit gelirlilerde bir refah kaybı doğurmuştur. Para bolluğu yaşayanlar hayatını alış-verişten kazananlardı. 27 Mayıs sonrasında geçim sıkıntısı çekenlere “DP’den ne fayda gördünüz?” sualini tevcih ettiğinizde aldığınız cevap hep aynıydı: “Milletin cebi para gördü, para!” Köylünün ayağında artık CHP iktidarında olduğu gibi çarık değil, Doğu Karadeniz’in bazı yörelerinde “demokrat” adı takılan “lastik” vardı.
Türkiye Cumhuriyeti denince akla ne gelir? Herkesin meşguliyetine göre farklı cevabı olabilir. Hâlbuki herkesin tek bir cevapta birleşme zarureti vardır: İnkılaplar. Hıristiyan takvimine göre 1923’te başlayıp 1934’te soyadı kanununun çıkmasıyla biten inkılaplar. Sosyal hayatın güdümündeki biçim değişmesi ortaya 1923 öncesiyle kıyaslanamayacak ölçüde farklılaşmış bir Türkiye çıkardı. Avrupalılar gibi giyinmek zorundaydık. Köylüler kasket giyerek işin içinden sıyrılmağa çalıştı. Çünkü kasket hem şems-siperi olan, Almanların “Mütze” dedikleri ve şapka “Hut” sayılmayan bir serpuş idi ve hem de başındayken ters çevirdiğinde “secde” etme imkânı vardı. Böylece köylüler kendilerini yüzyıllar boyunca “başlarına siyah şapka giyerler” diyerek alaya aldıkları Frenklerin seviyesine düşmekten alıkoymuş oluyorlardı. Mecelleyi süratle yürürlükten kaldırdık. Çünkü Mecelle gayri-Müslimlerin mülklerinin ellerinden alınmasına aşılması güç engeller koymuştu. Medeni Kanun ise arazilerin gayri-Müslimlerin elinden alınmasına ve yabancı misyonlara Ulus ile Çankaya arasında yani Meclis ile Cumhurbaşkanı Köşkü arasındaki bölgede yüksek fiyatlarda satılmasına fırsat tanıyordu.
Dinine sadık kalan her Müslüman çok acı çekti. Bunun üstüne bir de Alman Harbi’nin ortaya çıkardığı zorluklar eklendi. Fakirler kadar zenginler de, Müslimler kadar gayri-Müslimler de CHP’den yaka silkiyordu. Buna mukabil 27 yıl devam eden tek parti iktidarı bugün de izlerini gördüğümüz anlaşılması akla zarar bir insan tipi üretmişti. Bunlar hemen hemen tamamı devlet memuru olan resmiyet kesimiydi. Yani “başıbozuklar” Demokrat Partiliydi. Dindarlığın başıbozuklara mahsus olduğu bir CHP yanılgısıydı. Parti tutmada nelerin rol oynadığına akıl erdirmeğe zahmet eden yoktu. Kimin kısa, orta ve uzun vadede tuttuğu partiden ne beklediğine dikkat eden yoktu. CHP yanılgısının içinde dindarları 27 Mayıs 1960 sonrası DP oylarına talip Adalet Partisi’nden koparmanın CHP’yi iktidara taşıyacağı fikri de vardı. Siyaset Türkiye’de körebe oyunu gibiydi, yani tuttuğumuz ebe oluyordu ama biz kimi tuttuğumuzu bilmiyorduk.
Tarım ürünlerinin taban fiyatlarının Adalet Partisi iktidarının devamında oynadığı rolü bilmeyenlerin bütün kötülüklerin halkın cehaletinden ve namaz kılıp oruç tutmağa tutkun oluştan kaynaklandığına inanmaları tabiîdir. Parmak ayı gösterdiği zaman parmağa değil, aya bakmak lâzım denir. İnkılâplar dünyada eşi benzeri olmayan bir insan zümresi doğurdu. Bunlar parmak ayı gösterdiğinde parmağa bakmakta ısrarlıdırlar. Böylece Dünya Sistemi Türklere biçim vermede başarılı olmasa bile yaptıkları boşa çıkmış olmuyor. Doğan Avcıoğlu’nun YÖN hareketi umulmadık yaygınlığa ulaştı. Sıra İslâm’dan medet umma dolabına gelince pratik kazançlar siyaseti tamamen kapladı. Bugün biz Müslümanların akşam eve dönerken üstünü yoklayıp birkaç meteliği kaldıysa onu da tasadduk ederek evine paraya hiç bulaşmamış, yani tertemiz giren Peygamber’in ümmeti olduğumuz dilden dile dolaşmıyor.
Bu ülkede Batı ile İslâm düşmanlığından başka hiçbir ortak paydası olmayan kimseler ilerlemiş sayıldı. Onların sonradan adını Atatürk devrimleri tabirine çevirdikleri inkılaplardan başka dayanakları yoktu. Dine düşmanlık bakımından Sovyetlerden daha ilerideydik. Düşünün: Sovyet Komünist Partisi papaz çocuklarının mekteplerden uzaklaştırılmalarına karar veriyor. Bunun üzerine “benim babam da papazdı” gerekçesiyle şartlı refleks fikrini doğuran Ivan Petrovich Pavlov laboratuvarıyla ilişkisini kesiyor. Komünist Partisi bir bilim adamının kalbini yeniden kazanmak kastıyla kararını değiştiriyor. Türkiye dine karşı Rusya ile karşılaştırılamayacak sertlikler gösterdi. Türk milleti İstiklâl Harbi’ni başlatmış orduya cephe almadı, Cumhuriyet idaresinin asayişi temin hususundaki gayretlerini destekledi. Buna rağmen bırakın dine dair müspet yayınlar yapmağı, Kur’an elifbası basmak bile büyük hadiseydi. Namaz kıldığı ve Kur’an okuduğu için karakolda falakaya çekilen sakallı hocaları hiç anmayalım. Dine taviz verildiği söylentisi temelsizdir. Tek parti döneminde sadece İslâm’a değil, her türlü metafizik düşünceye öylesine husumet gösterildi ki, bazı yasakların sona ermesi dine taviz gibi göründü. Türk toplumundan öcünü alamadıklarına inananlar bugün bile Ezan’ın aslına uygun olarak okunması yerine Türkçeye tercümesinin mecbur edilmesini savunmaktadırlar.
İsmet Özel, 17 Ramazan 1445 (27 Mart 2024)
İkaz: Her hakkı mahfuzdur. Bu sebeple yazının bütün olarak bu sayfadan başka bir yerde neşredilmesi yasaktır. Ancak kaynak gösterilmesi (İstiklâl Marşı Derneği internet portalinde yer aldığının ifade edilmesi) ve bu sayfaya doğrudan aktif bağlantı verilmesi şartıyla yazının kısa bir bölümü iktibas edilebilir. Eser sahibinin tayin ettiği usule bağlı kalmak suretiyle bu yazının her türlü neşri, 5846 sayılı Kanun hükümlerine tabidir.
Fahri Genel Başkanımız Şair İsmet Özel'in okurken hem sağdan hem soldan başlanan kitaplarının sekizincisi olan “İSLÂMLA DAMGALANMIŞ VAROLUŞ” neşrolundu.
Şimdi diyoruz ki dünyada mali hegemonya olarak işleyen bir sistem var. Bu sistem bütün insanları kendi emrinde çalıştırıyor.
İçinde iki CD ile ciltli olarak sunulan Erbain'in bu hususi baskısı bütün