ASLIMIZ İHTİŞAM DEĞİLDİR
İSMET ÖZEL
.

Tarih bize öyle devirler yaşadığımızı söylüyor ki, ecnebilerin sefir bile olsalar, padişahın huzurunda ayakları üstünde durmaları yasaktı. Onları tahtın önüne iki Müslüman köle koltuklarından kavrayarak getirir, huzurdan sefir diyeceklerini dedikten sonra aynı yöntemle uzaklaştırırdı. Hiçbir gayri-Müslim hükümdar Türklerin hükümdarına denk sayılmazdı. Rüzgâr hep aynı istikamette esmedi. Osmanlı devleti harp meydanlarında mağlubiyetlerle yüz yüze gelmesiyle birlikte yapılan anlaşmalarda Babı Âli Avrupa krallarının (yine de padişahla değil) Sadrazamla aynı çizgide bulunmalarını kabul eder oldu. Sonra keser döndü, sap döndü, hayretler içinde elimizi keserin kesici kısmıyla bütünleştirdik. Bu kendi kendimizi müstemlekeleştirmiş bir ülke durumuna düşmemiz demekti. 400 yıldır bir yandan elimiz kanıyor ve indirebilenler sapı kafamıza indiriyor. Can havliyle bir yandan iki unsurlu Filistin devleti istediğimizi ve öte yandan İsrail’in gerçekleştirdiği soykırımına ortak olmak istemediğimizi haykırıyoruz. Ne istediğimiz, nerede durduğumuz belli mi? Değil.

Her şeyden önce biz Türklerin sıkıntı çektiğimiz dünyada işlerin bir sisteme tâbi olarak yürüdüğüne akıl erdirmesi gerekiyor. Sistem yok diyenler bizi sistemin tekerleğine çomak sokma fikrinden uzaklaştırmak isteyenlerdir. Sistemin tekerleğine çomak sokma fikrinde ısrar etmek ne işimize yarıyor? Israrımız daha iyi bir dünya özlemimizi kamçılıyor. Daha iyi bir dünya diyoruz; ama en iyi dünya demiyoruz. Müslümanın yükümlülüğü dünyayı cennete çevirmek değil ahirette vereceğimiz hesabı hafifletmektir. Dünyanın bir imtihan yeri olmasına itirazımız yok. İtirazımız ekmeğimize el atanların bizi bizden uzaklaştırmalarına ve aslımızı hatırlayamayacak kadar yabancılaşmamızadır.

Tebük Seferi bugün İslâm’ı yaşamamız itibariyle iki bakımdan önemlidir. Birincisi Rasulullah’ın Müslümanlar karşısına çıkma cesareti gösteremeyen kâfir ordusunu takip edip telef etmektense İslâm ümmetinin dirlik ve düzenine hassasiyet göstermesidir. İkincisi ise hakkında Tevbe Suresinin 107-110 âyetleriyle bilgi verilen, cihada çıkmak için yapılacak harcamaları mescid inşaatı için kullanmak suretiyle ortaya çıkmış Mescid-i Dırâr ’ın  (zararlı mescid) yıktırılıp yaktırılmasıdır. Türk milletinin ve sonunda Misâk-ı Millî’nin ortaya çıkışında bu iki husus vazgeçilmez bir rol oynamıştır. Türk milletinin iskeletini ne tabiatın bahşettiği imkânlarda, ne de bu milletin çevreyle ilişkisinde, yani kültürde bulabiliriz. İskeletin tamama erdirilmesi için kâfirle çatışmayı göze alan Müslümanlar bize yeter.

Bilinecek şeyi üstünkörü bilmek kimliğini yığınlar içinde kaybetmiş kimselerin işine gelir. Biz “kâfirle çatışmayı göze alan” dediğimizde bu sözden “kâfirle çatışan” anlamı çıkaran nice şahısla karşılaştım. Oysa bugün Müslümanların yaşadıkları yerleri gösteren haritaya baktığımızda bir cenk gerçekleşmeksizin Müslümanlaşmış sahaların ihmal edilemeyecek büyüklükte olduğunu görürüz. Yani helâl içinde yaşamak İslâm’ın en çekici yönüdür. Müslümanlar olarak Dünya Sistemi ile özden zıtlaşma halindeyiz. Zira sözünü ettiğimiz kurulu düzen ayakta kalabilmek için azami kâr motifiyle hareket eder. Kâr etmek Dünya Sistemi’ni ayakta tutmaya yetmez; sermaye sahipleri üstünlük yarışı içindedir. Daha üstün duruma yükselen aşağıda bıraktığına talimat verir, altta kalan altta kalışının bedelini ödemek mecburiyetindedir. Sermaye sahipleri arasında acımasız bir hiyerarşi yürürlüktedir. Metropol karar alır ve aldığı kararı uygulayarak günlük ekmeğini çıkaranlar ele geçirdikleri değerin en kıymetli kısmını üstündekine teslimle mükelleftir.

Müslümanlar Dünya Sistemi karşısında aciz durumda mıdır? Bilakis, dünya işlerinin hal yoluna konulması hususunda helâl kazanç kavramı Müslümanların en büyük kozudur. Bugün üniversite bünyesinde reklamcılık öğreten bölümler var. Bu durumu reklamcılığa “usturuplu yalan” diyerek hafife alabilir miyiz? Hayır, alamayız. Çünkü reklâm harcamaları maliyete dâhil edilmektedir. Yani bir malı o malın satışı yönünde yapılan reklamlardan haberdar olmadan alsanız bile sizi muhtemelen aldatmak için yapılan harcamayı siz ödüyorsunuz. Kapitalizmin işleyişinin her hangi bir ahlâk kuralıyla ilgisi yok.

İsmet Özel, 10 Safer 1446 (14 Ağustos 2024)


İkaz: Her hakkı mahfuzdur. Bu sebeple yazının bütün olarak bu sayfadan başka bir yerde neşredilmesi yasaktır. Ancak kaynak gösterilmesi (İstiklâl Marşı Derneği internet portalinde yer aldığının ifade edilmesi) ve bu sayfaya doğrudan aktif bağlantı verilmesi şartıyla yazının kısa bir bölümü iktibas edilebilir. Eser sahibinin tayin ettiği usule bağlı kalmak suretiyle bu yazının her türlü neşri, 5846 sayılı Kanun hükümlerine tabidir.