İSTİKAMET ÜZERE
İSMET ÖZEL
.

Kur’an Allah’ın lâtif olduğundan sıklıkla bahseder. Buradan Allah’ın kesif olmadığını anlamamız kolaylaşıyor. Zamanımızda letafet ve kesafet arasındaki tenakuzdan bahsetme yolunu seçmemizin sebebi ne? Yalnız günümüzün dünyasını değil her çağda dünyanın aldığı şekli tartışmanın ağırlık noktası burada çünkü. Batı medeniyetinin yaptığı tasnife göre Antik Çağ denilen dönemde olan biteni kavrayış bakımından Mısır medeniyeti ile Yunan medeniyeti arasında bir rekabet vardı. Temas kurdukları her şeyi mükemmelleştirme tutkusuna kapılmış Yunanlılar ezel ve ebed fikrine yabancıydılar. Onları sınırlı olanın içindeki meseleler meşgul ediyordu. O kadar ki, aydınlar katında Mısır’dan devralınmış ve fakat baştan ayağa Yunanlılaştırılmış Öklid geometrisinin gücü XX. Hıristiyan yüzyılına kadar kendini korudu. Niçin “baştan ayağa Yunanlılaştırılmış” dedim? Antik Yunanlılar dünyanın olduğu gibi mükemmel haliyle var olduğuna kanaat getirmiş olarak yaşadılar. İlahi gücün alt edilemeyeceğini kanıtlayan tragedyaları ve var olanın tuhaflığını tebarüz ettiren komedyaları vardı.

Erkekler sakal tıraşı, sünnet olmazlar ve varlık kazanmış her şey olduğu gibi muhafaza edilir, onları düzeltme girişiminde bulunulmazdı. Aksi yolu takip eden Mısırlılardı. Bir vücuttan uzaklaştırılabilecek her şeyi uzaklaştırır, yeni ve farklı bir oluşumda uzlaşma ararlardı. Yalnız erkekler değil, kızlar da sünnet edilirdi. Mısırlılar mükemmeliyetin tabiilikte değil, aşkınlıkta bulunabileceği saplantısıyla gariplik göstermekten geri durmadılar. Antik çağ Mısır resimlerindeki gariplik de şöyle izah ediliyor: Bir nesne en iyi, en eksiksiz hangi biçimde resmedilebiliyorsa öyle resmediliyordu. Resimlerde bize bir tür çolaklık gibi görünen şey gerek insan yüzünün ve gerekse ayakların en iyi, en eksiksiz biçimde ancak profil görünüş aracılığıyla resmedileceğinin kabulünün sonucudur.

Niyetim tarihin yükünü kavrayışınıza arz etmektir. Lâtif olanın kesif olana galebe çalacağına inanırsanız Allah’a borç vermiş olursunuz. İnsanlar modern çağda kesafetin letafete baskın çıktığına inanarak hareket ettiler ve felâkete uğramayı yerinde buldular. Tutturdukları yönde ısrarlarını devam ettiriyorlar. Roma medeniyeti Yunan medeniyetinin yerini alınca bilimde, edebiyatta, hayal gücünde bir yüksek derece tutturma özlemi yerini siyasi bir aidiyete bıraktı. Artık Roma medeniyetine ait olma fikri güneş ile dünya arasındaki mesafe hakkında sahip olunan fikirden üstün sayıldı. Kesif olan sayılabiliyor, ölçülebiliyor, yok edilebiliyordu. İnsanlar yüzyıllar boyunca saydılar, ölçtüler ve yok ettiler.

Aksi istikametteki teklifi Kur’an getirmişti. Müslümanlar insanlık hesabına saymağa ve ölçmeğe birinci sırada yer vermiyor ve insanlık adına yok oluşu reddediyorlardı. İnsanlık var oluş derecesini Kur’an sebebiyle en yükseğe taşımış ve topluluk içinde fasih ve sarih olmağı zaruri kılmış, fısıldaşmağı yasaklamıştı. Bu husus yaşadığımız topraklarda Cumhuriyet’in ilânını kolaylaştırmış ve inkılaplar sebebiyle başkaldırı hareketlerinin uç vermesini engellemişti. Önce saltanatın ve çok geçmeden hilâfetin Büyük Millet Meclisi’nin uhdesine devredilmesinin Türk milletinin dik duruşuna zarar vermeyeceği düşünülmüştü. Dik duruş özlemi geçen yüzyılda çok büyük tahribat gördü.

Cumhuriyet idaresi ihata ettiği şeyleri bir arada tutabilmek için bohçalama yolunu seçti. Ne var ki, bohçalamak için kullanılan bezin gayet zayıf bir dokusu vardı. Her akla uygun tavır bohçanın delinmesine sebep oluyordu. Delik yeri kapatmak için oraya bir yama vurmak gerekiyordu. Siyasetin çok partili hayat suretiyle yürütülmesi daha milâdın 1946ncı yılında totaliter siyasi yapıya son vermiş ve bohçayı en nazik yerinden delmişti. Dünya olaylarının seyri olduğu kadar Türk milletinin yönsemeleri de bohçayı umulmadık yerlerinden halen deliyor. Türklerin elinde siyasi yapı olarak bir yamalı bohça var. Üstelik delinmiş yerler birbirleriyle hiçbir bakımdan uyumlu olmayan parçalarla yamalanmış. Yamalı bohçadan kurtulmak için yeni ve değişik yamalardan medet umamayız. Bohçayı yani Batılılaşmayı tümden terk etmek zorundayız. Bunu başarmanın en etkin yolu resmen kendi yazımıza dönmekten geçiyor. Bazıları gerçekleşmesi tamamen imkânsız bir şey istediğimiz iddiasında bulunabilir. Eğer gerçekleşmesi tamamen imkânsız şeyi istemeği başarmışsak gerçekçiliğe giden yolu açmış olacağız.

Türk milleti boş ve aptalca olan şeyi, yani dünya sevgisini olduğu kadar ölüm korkusunu terk etmiş olmaktan hiçbir zarar görmeyecek. Bilakis Türk milletini var kılan şeye geri dönmek gündelik endişelerin ters yüz edilmesi anlamına gelecektir. Dünyayı tekmeleyeceğiz ve içimiz şehit olma arzusuyla dolacak. Söylendiğine göre ahirette dünyaya dönme isteği taşıyanlar sadece şehitlermiş. Çünkü onların içinde Allah uğruna bir kez daha ölme ateşi hâlâ harlı imiş. Bu sözleri buraya dünya ahiretin tarlasıdır hükmünü göz ardı ederek sıralamıyorum. Şehit olma arzusu dünyada hükmünü yürüten mali sermayeye karşı savaşa engel değildir. Ancak mali sermayenin hâkimiyetine savaş açanlar dünyayı tekmeleyebilir. Ülkemizdeki bütün suları insanların faydasına hasretmek ve atlarımıza geri dönmek sıhhatimize değer verdiğimizi gösterir. Şahadet şerbeti içme ümidi istikamet üzere olduğumuzun delilidir.

İsmet Özel, 29 Recep 1446 (29 Ocak 2025)


İkaz: Her hakkı mahfuzdur. Bu sebeple yazının bütün olarak bu sayfadan başka bir yerde neşredilmesi yasaktır. Ancak kaynak gösterilmesi (İstiklâl Marşı Derneği internet portalinde yer aldığının ifade edilmesi) ve bu sayfaya doğrudan aktif bağlantı verilmesi şartıyla yazının kısa bir bölümü iktibas edilebilir. Eser sahibinin tayin ettiği usule bağlı kalmak suretiyle bu yazının her türlü neşri, 5846 sayılı Kanun hükümlerine tabidir.