...
Cuma Mektupları’na “Bir siperden söz ediyorum” diyerek başlamıştınız. İstiklâl Marşı Derneği bir siper mi? Veya oradaki şey de bu olabilir mi? Bir de şunu eklemek istiyorum. Biliyoruz ki siz “paylaşılmayan hakikat tecessüm etmez” dediniz yıllarca. Dernek böyle bir paylaşımın tecessüm etmesi için mi kuruldu? Veya İsmet Özel okurları bu derneğin doğal üyesi mi? Gibi birkaç kompleks soru.
- Yok aynı çatı altında toplanabilir sorduklarınız. Bizim dernek içindeki önemli, ele aldığımız konulardan birisi budur. Benim sık sık ifade ettiğim şey İstiklâl Marşı Derneği’nin asla bir “İsmet Özel Fan Kulüp” olmadığı şeklinde. Elbette benim yazdıklarım dolayısıyla bir istikamet arayışına mana vermeye çalışan insanlar derneğimizde yer tutuyorlar. Ama İstiklâl Marşı Derneği’nde öne çıkan şey doğrudan doğruya İstiklâl Marşı’nın kendisinden başka bir şey değil. Bu münasebetle biz hassasiyetle İstiklâl Marşı’nın metnine başka siyasî temâyüllerin bulaşmasına mani olmaya çalışıyoruz. Bu bakımdan bir senedir biz İstiklâl Marşı’nın suiistimali yolunda gördüğümüz işaretlerin izalesiyle uğraşıyoruz. Anlatabiliyor muyum, yani “İstiklâl Marşı böyle de anlaşılabilinir. Canım burada bunu demek istememiştir herhalde” diyen insanların yaklaşımlarını devre dışı bırakmaya çalışıyoruz, bir senedir. Bunların başında da “Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar!” mısraı var. Bu yaptığımız en son toplantıda Mehmet Akif’e karşı bir mısra olarak ele alınmıştır. İstiklâl Marşı’nın Mehmet Akif’e karşı bir yönü de vardır. Yani nasıl ki İstiklâl Marşı Türk Milleti’nin yazdığı bir marştır. Ama bu hiç şüphesiz ki Mehmet Akif’in elinden çıkmıştır. Bu tıpkı Kur’an-ı Kerim’in Allah Kelâmı olmasına onun Resûl-ü Ekrem (s.a.v.)’in iki dudağı arasından insanlara duyurulmuş olmasıyla irtibatı ne mânâdaysa; İstiklâl Marşı’nın Mehmet Akif’in kaleminden çıkmasıyla İstiklâl Marşı’nın Türk Milleti’nin duası olması arasında buna mümasil bir bağ vardır. Biz o yüzden İstiklâl Marşı’nın metnine ehemmiyet veriyoruz. Yani onu bir Mehmet Akif şiiri saymıyoruz. Nitekim bu zaten kendi beyanlarında da var. Kendi Safahat’ına da Mehmet Akif İstiklâl Marşı’nı almıyor. Çünkü “Bu milletimin eseridir” diyor. Bu bir önceki soruyla da irtibatlı olarak anlaşılabilinir. Bu İstiklâl Marşı’nın bestesine de müracaat edilebileceğinin kaynağıdır, dayanağıdır. Anlatabiliyor muyum? Onun için İstiklâl Marşı Derneği’nde İsmet Özel’in elbette bir yeri var. Hatta görevi var. Şu mânâda: bu derneğin kuruluşunda en önemli adımı atmış birisi olarak; işi yozlaştırmayan bir istikamette yürümesini, en azından bir miktar, bir süre bunu sağlamayı kendime tabii ki bir vazife biliyorum. Ama dediğim gibi, yaptığım şey doğrudan doğruya İstiklâl Marşı’nın metninin kaydırılmasına mani olmaktır. Yoksa benim edebi hayatımla Mehmet Akif’in edebi hayatı arasında bir geçişme, bir ortak nokta falan filan değil bu. Ama yine de biraz önce okunan basın bildirisinde anlaşıldığı gibi. Bu topraklarının ruhuyla alakalı bir şey bu. Elbette Türk şiirinin mahiyeti ve yönsemeleri, refleksleri ile ilgili bir şey. Yani İstiklâl Marşı dediğimiz metin edebi bakımdan da gözleri faltaşı gibi açabilecek derecede kıymetli bir metin. Yani öyle hani “Canım, işte burası da böyle olmuş” denecek bir şey değil. Teknik olarak çok kuvvetli, vezni çok yerli yerinde, kafiyelerin harikulade bir değeri var. Dediğim gibi ses düzeni kendine mahsus bir işleyiş gösteriyor. O bakımından tabii ki Türk şiirinin de göğüs kabartıcı bir örneği İstiklâl Marşı. O yüzden biz bütün dünya milletlerine seslenip “Var mı sizin böyle bir marşınız!” diyebiliriz rahatlıkla. Bu Fransızların millî marşı, bütün dünyada bilinen Marseillaise de buna dâhil. Yani bizim öyle bir İstiklâl Marşımız var ki bu söz sanatları itibariyle meydan okuyucu bir şey. Ama Türkiye’de böyle bir meydan okuyuşun etkisinden kötü duruma düşecek olan insanlar var. Bunlar 1921 yılında da vardı, 1923’te de vardı, 1924’te de vardı, 1950’de de vardı, 1971’de de vardı, 1980’de de vardı, 2008’de de var. Biz İstiklâl Marşı’nı öne çıkararak bu haşaratın topraklarımızdan -yok olmasını değil, çünkü mutlaka Allah yarattığına göre bir şey vardır- ama bu haşaratın bir kıymete bindirilmesine mani olmak istiyoruz. Bunların haşarat olduğunun bilinmesini istiyoruz. Bütün mesele bu.
- Ankara’da verdiğiniz bir konferansta sanırım İsmet İnönü’nün Lozan’dan sonra “Bir yüz yıl kazandık”şeklinde bir anekdot anlatmıştınız.
- Lozan’dan çıkarken “Bir yüz yıl kazandık” dediği rivayet edilir. Evet.
- Dün akşam da ikinci kez vatan haline getirilmesinin sonuna gelindi şeklinde bir tespitiniz vardı. (“Türk Tarihin Neresinde?” başlıklı konferans) Bu anlamda bu yüz yıllık süreyle sizin bu öngörünüz veya tespitiniz örtüşüyor.
- Bunu siz fark etmiyor musunuz? Bunu bana niye soruyorsunuz? Siz yani bugün Türkiye’de olup biten şeylerin; iktisadî mânâda, siyasî mânâda, sosyal mânâda olup biten şeylerin Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin noktalandığı bir noktanın geride bırakılmasına pek az zaman kaldığı insiyakıyla yapıldığını siz göremiyor musunuz? Bu kadar gücünüz yok mu? Türkiye’de bir tane plak şirketi var: Kalan! Ne mânâsı var bunun? Türkiye Cumhuriyeti ortadan kalkacak, bunlar da “kalanlar”! “Kalan” koymuşlar! Yani, kaldıysa bunlar “kaldı”. Onun için Türkçe tangolardan, efendim, alaturka bestecilere kadar bir şeyler var. O “kalanlar” arasında. Ama biz İstiklâl Marşı Derneği’ni kurmak suretiyle bütün bu temâyüllerin çok aşılmaz bir duvara çarpacağı öngörüsünde bulunmuyoruz; bulunmak istiyoruz.
06 Haziran 2008 tarihinde Konya Memleket Gazetesinde yayınlanan mülâkattan alınmıştır.
Vatan der demez küflü bir şeyden, modası geçmiş bir kavramdan bahsettiğimizin bilincindeyiz. Bu şeyin modası, yalnızca Türkiye’de değil, yerkürenin her bucağında bilhassa globalizasyon marifetiyle kast-ı mahsusla, bile isteye geçirilmiştir.
İstiklâl Marşı’nın beste yarışması açılmıştır. Yirmi dört beste gelir ve bir karara bağlanmaz, İstiklâl Marşı bir besteye oturtulmaz. 1930’a kadar İstiklâl Marşı yirmi dört farklı besteyle değişik değişik bölgelerde söylenerek gelir.
Şimdi, sapık düşünceyi bize geçerli düşünce olarak kazıklamak isteyen insanlar dünya şartlarının neleri bize yaptırdığını gözümüze sokmaya çalışırlar. Türkiye Cumhuriyeti, İstiklâl Marşı yazıldığı ve meclis tarafından kabul edildiği zaman yoktu.
Biz İstiklâl Marşı Derneği üyeliğini Türkiye’de insanları hem hakarete maruz bırakıp hem de onların enerjilerini kötü niyetlerine alet eden insanların bizimle münasebettar olmama şartına bağlıyoruz.
Sancak, ordu komutanına alemdir, onu temsil eder. Bayrak ise bir topluma, kavme, millete âlemdir, onları temsil eder. Niçin “al bayrak” denmeyip de “al sancak” denmiştir?
... Birkaç gün sonra Fransa’da devlet başkanlığı ikinci tur seçimi yapılacak. Merak edilen şey seçimi kimin kazanacağından çok adaylardan birinin yüzde kaç oy alacağıdır. Merak konusu olan Jacques Chirac değildir.
12 Mart 1921’de İstiklâl Marşı, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından millî marşımız olarak kabul edildi. Daha Sakarya Meydan Muharebesi olmamıştı, bizim istiklâlimizi kazandığımıza dair bir sarahat yoktu.