NİMET

Hıristiyan takvimiyle 2007 yılında İzmir Orman Bölge Genel Müdürü İsmail Üzmez şöyle demiş, haberden iktibas ediyorum: “Akdeniz ülkeleriyle Türkiye'yi kıyaslayan Üzmez, 1995-2004 yılları arasında yangın sayısı ve yanan alan ortalamalarını gösteren son verilerde Türkiye'nin İspanya, Fransa, İtalya ve Yunanistan gibi ülkelere göre çok daha başarılı olduğunun görüldüğünü söyledi. Türkiye'de, bu 10 yıllık süreçte yıllık ortalama çıkan bin 916 orman yangınında 9 bin 526 hektarlık alanın zarar gördüğünü belirten Üzmez, bu dönemde Yunanistan'da yıllık ortalama 2 bin 652 yangında 38 bin 61 hektar, İtalya'da 8 bin 396 yangında 79 bin 371 hektar, Fransa'da 4 bin 845 yangında 23 bin 636 hektar, İspanya'da ise 20 bin 949 yangında 116 bin 317 hektarlık ormanın zarar gördüğünü bildirdi.”

Türkiye'nin orman yangınları hususunda diğer bütün Akdeniz ülkelerinden daha iyi durumda olduğu 1995-2004 yılları arasına dikkat çekmek için bu sözleri iktibas ettim. Yukarıdaki bilgileri veren Müdür bey bunun hikmetini zikretmemiş. Ben dillendireyim. 1995 yılı PKK'nın yıllardır yaktığı ormanlarımız dolayısıyla Orman Kanunu’na ölüm cezası hükmünün konulduğu yıldır. 2004 yılı ise Avrupa Birliği'ne uyum maksadıyla 9. AB Uyum Paketi’nin Meclis’ten geçtiği yıldır. AKP’nin iktidar CHP’nin ana muhalefet olduğu meclis işbirliği yaparak bu paketle birlikte Orman Kanunu’ndan ölüm cezası hükmünü kaldırmıştı. 1995-2004 yılları arasında Orman Kanunu’ndaki hükme göre terör maksadıyla orman yakanlar bu cürümleri sebebiyle insanların ölümüne sebep olursa cezası ölümdü. Bu hüküm hiç uygulanmadı fakat 1995-2004 arası vuku bulan orman yangını sayısı ve yanan alan miktarı 2004 sonrasına göre bariz şekilde daha az. Bugünkü istatistikler 1995-2004 aralığına nazaran orman yangını sayısının yaklaşık iki misline çıktığını gösteriyor. Hatta son yıllardaki yangınlar her sene tek başına neredeyse o on yıldan fazla zarar verdi Türk vatanına. Neticede hem Avrupa Birliği üyesi olmadı Türkiye hem de Türk vatanı ve Türk milleti Avrupa Birliği’ne uyum yolunda büyük zarara uğradı. Bugün orman yangınları sebebiyle cezaların artırılması hatta ölüm cezasının getirilmesini savunanlar önce bu bahisle yüzleşmeli. Niçin 1995 yılında Orman Kanunu’na ölüm cezası hükmü kondu? Ne uğruna 2004 yılında bu hüküm kanundan çıkarıldı? Bu hükmün kanun metninden silinmesi dolayısıyla Türk vatanının ve Türk milletinin gördüğü zararı kim tazmin edecek? Türkeli’ni zarar ve ziyana uğratanlar Türkeli lehine hangi kararı alabilecek?

Mikrofon uzatılan veya ekranlara çıkarılan insanlar orman yangınları bahsinde yukarıda zikrettiğim Orman Kanunu’na 1995 yılında ilave edilip 2004 yılında çıkarılan ölüm cezası hükmünü hiç dillendirmiyor, daha çok küresel ısınma lafını geveliyorlar. Halbuki aynı insanlar Türkiye’deki yangınların neredeyse tamamının “insan kaynaklı” olduğunu ve yangınların yarısının da sebebinin bilinmediğini söylüyor. Üstelik son günlerde ormanlarımızı yaktıkları için tevkif edilen insanlar olduğu kamuoyuna da aksetti. Yani ormanlarımızı hedef gözeterek bazı odaklar yakıyor. Devletin görevi o odakları bilmek, tedbirini almak, Türk vatanına ve Türk milletine verilmek istenen zarara mani olmak, Türk vatanı ve Türk milleti bir zarara uğradıysa bunun hesabını sormaktır. Bunları yapmıyorsa ona Türk devleti diyemeyiz. Devletin bugün zaten “Türk devleti” olarak anılmaktan dolayı ödü kopuyor. “Adlarımız farklı, soyadımız Türkiye” sloganıyla 1999 seçimlerine giren bir Alevi partisinin, Barış Partisi’nin sloganına sığınıyor. Barış Partisi “Adlarımız farklı, soyadımız Türkiye” sloganıyla girdiği o ilk seçimde yüzde iki bile değil ancak binde iki oy alıp tarihe karışmıştı. Devlet batılılaşma macerasından bu yana türlü manevralarla yalnızca ve ne pahasına olursa olsun varlığını kabul ve idame ettirmekle meşgul. Dün neden gayrimüslimlerle ittifak kurup Kırım Savaşı’na katıldıysa on yıllardır Avrupa Birliği kapısında da o sebeple bekliyor.  Devlet bunlarla uğraşırken ormanlarımız yakılmaya devam ediliyor.

Devlete bir millet dersi vermek gerekiyor yani batılılaşma melaneti başladığından beri olduğu gibi iş yine Türk milletine düşüyor. Lakin önce Türk milletinin kendine gelmesi lazım. Türk milleti “Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklâl” mısraında dile gelen düsturla yani varlık sebebini hatırlayarak kendine gelebilir. Allah’ın kendisine verdiği nimetlerin değerini bilip bu nimetlere zarar verenlerin hesabını görme yoluna ancak böyle girebilir. İşte o zaman ormanlarımızın yakılmadığı akarsularımızın, göllerimizin, denizlerimizin kirletilmediği ve kurutulmadığı, Türk vatanına ve Türk milletine verilen zararların hesabının sorulduğu yani Türkiye’ye kötülük yapanların yaptıklarının yanına kâr kalmadığı Türkeli’ne varmak mümkün olacak.

Gökhan Göbel, 10 Safer 1447 (5 Ağustos 2025) 

HANYALI KONYA - 5. Sayımız Neşrolundu

Konya Şubemizin neşrettiği «HANYALI KONYA» mecmuasının beşinci sayısı İsmet Özel’in yazı başlığı olan «Türk Faşizminin Neresindeyi(z)m ?» manşetiyle çıktı.

İSMET ÖZEL - İSTANBUL ŞUBE KURULU KONUŞMASI (9 ŞABAN 1443 / 12 MART 2022)

Dünyanın ümidinin Hıristiyanlık değil İslâm olduğunu ilan etti Türkler dünyaya.

"TEHDİT DEĞİL TEKLİF" Kitabı "İRTİCA ELDEN GİDİYOR" ile Birlikte Neşroldu.

"TEHDİT DEĞİL TEKLİF" ile "İRTİCA ELDEN GİDİYOR" kitaplarının yazıları konularına göre sıralanıp tek bir kitap olarak neşredilmiştir. Kitabının arka kapağında şunlar yazılı...