İSTİKLÂL MARŞI ŞAİRİ MEHMED AKİF HAKKINDA -2-

Dünkü söz mecramıza girelim: Tenkid; bir mevzuun ayıb ve kusurlarını sayıp dökmek değildir, demiştik.

İşte Akifin -sözün zıddını murad etmek yolu ile- bize, pek edibane olarak, anlattığı gibi tenkid; göze kestirdiğimiz bir hedefe karşı doludizgin hücum etmek ve hasmımızın faziletlerini, bir yıldırım şuaile eritip mahveylemek mânasına gelmez.

Ayıblı ve kusurlu kimseler ve eserler, meydana koyacak bir cevheri bulunamıyacağı için, tenkid mevzuu bile olmaz.

İstiklâl marşımızın ve onu ibda eden Akifin aleyhinde bulunan kimse, acaba (Ben eserde ve müessirde cevher aradım fakat bulamadım!) demek mi istiyor? Eğer böyle ise.. bu, şu mânaya gelir: Necib ve nezih duyguların ana yatağı olan millî hissiyatı umumiye, takdir kabiliyetinden mahrumdur. Vicdani içtimaî gafildir.

Halbuki.. o içtimaî vicdan, Akifin münekkidi için (İşte! Akifi kıskanan hasedci, Akife saldırıyor!) hükmünü vermekte ve bu hükümdeki isabet ve hakkaniyete şübhe etmemektedir. Demek ki, içtimaî vicdan nazarında meçhul ve mübhem olan kuru bir ihtisas salâhiyeti mevhumesine dayanan mütearrız münekkidlerin cezayı sezası böyle olur.

Akif şair değildir! diyecek kimse, her şeyden önce, şiirin pek esaslı bir surette tarif ve izahını yapıp ortaya koymalı ve bunu herkese doğru bir miyardır diye kabul ettirdikten sonra, Akifin eserlerini o miyarla yoklayıp ölçmelidir. Yoksa, keyfe göre değişecek bir endaze ile koca bir İstiklâl şiiri değil ya, en bayağı bir deli saçması bile ölçülüp biçilemez.

Bir cemiyetin hissiyatını millî bir iman vetiresile bir tek cümlede toplıyan ve tarihin şahikasına çıkıp,

Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak,
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak!

Diye ebediyetlere haykıran bir şaire dil uzatanlar, millî mukaddesata taarruz etmiş oldukları içindir ki, bütün milletin nefret ve lânetine tutulurlar. Bu hal, onlara belki şöhret kazanmak gibi gelir. Fakat meşum bir şöhret.

İstiklâl şairimiz Akif, şiirin ana pınarına hayran ve müştak kalarak diyor ki:

Şi’rin başı hilkatteki âhengi ezelmiş
Lâkin ben o âhengi ne duydum, ne duyurdum

Evet.. idrakin eriyip söndüğü yerde gönül en içli duygularını fütursuzca sayar döker. Buna samimiyet derler ki; bizim bildiğimize göre, şiirin öz mayası bu samimiyettir işte!.

Samimiyetten nasibi olmıyan biçare sözler, ne kadar katı veya yumuşak olursa olsun, asla şiir sayılamaz.

Herkes gibi ben de, Akifin şiirlerinde bir samimiyet deryasının sevimli kıyılarını, korkunç enginlerini, coşkun dalgalarını, munis mehtablarını -hayranlıkla- seyrediyorum. Hasbihali, canan yurdunu, hele Baytar İbrahim bey mersiyesini yazan bir kalem, eğer Akif gibi samimî bir şairin elinde olmasaydı.. o derin felsefei hissiyatın, en mübhem ve muğlak noktalarına kadar, bir cevelân ve beyan takatı bulabilir miydi?!.

Akifin yedi cildlik şiir mucizelerini inkâr edenlerle Halil Nihad şöyle alay etmişti:

“Akifin kestiği tırnak bile olmaz birisi!”

30 milyonluk vatandaş ve tebaası olan Osmanlı imparatorluğu can çekişirken, onun orta direği olan Türkün geçirdiği içtimaî ıztırabları ve sinesinde yatan millî istidad ve ihtiyaçları safahatile gösteren yedi cilt şiirin sahibi olan Akife karşı mücerred sanat namına, mahza insaniyet namına olarak hürmet etmekte mükellefiz. Milliyet hesabına ise kendisini öz yürekten sevmiye mecburuz.

Bu insanî mükellefiyet ve bu millî muhabbet iledir ki; Akifin şahsı, şiirleri hakkında umumî bir alâka mevcuddur. Onun müsbet taraflarını da, menfi cihetlerini de bahis mevzuu edecek olanlar, daima şu millî ve umumî hissiyatı incitmemiye dikkat etmelidirler. Yoksa, Akife ve şiirlerine dokunmak büsbütün yasak edilmiş değildir. Dürüst bir vukuf ile, temiz bir ahlak ile, -her şair ve her şiir gibi- Akifi de, şiirlerini de münakaşa mevzuu yapabiliriz. Haksız tecavüzde bulunmadıkça hissiyatı umumiyenin haklı tariz ve itabına uğramayız.

Gündelik dedikodulardan başka Akif lehinde -henüz kendi sağ iken çıkan- üç mühim eser hatırlıyorum:

1-Süleyman Nazifin “Akif bey”i. Süleyman Nazif; şairi azam Hâmidin baş havarisidir. O, pek haşmetli bir kalem Napolyonluğu sürmüş, az günde muzaffer yazı hücumları yapmıştır. Babadan miras bir şiir istidadı ile, kendine has gürlek bir üslûb ile edebiyat kahramanı tanınmış bir zattır. Akifle aralarında biraz siyasî içtihad ve ruhî mizaç farkı olmakla beraber, Akifin şiirlerini beğenmiş, övmüştür.

2-Hemşerim İsmail Habibin Teceddüd Edebiyatı Tarihidir. Eseri baştan sona kadar isbat eder ki; İsmail Habib tuttuğu mevzua geniş bir vukuf ve salâhiyetle hakim olabilen ciddî bir edebiyatçıdır. Bu zat da    -biraz istemiyerek- Akifi takdir ve sena etmiştir. İstemiyerek diye bir işaret koydum. Çünkü o eserin müsveddelerini daha önceden görmüştüm. O zamanlar İsmail Habib, Akifle şahsen tanışmadığı halde, Akifin sanat kudretini, ifade selâsetini, halka nüfuz ve müessiriyet derecesini izah için kitabında daha geniş bir saha ayırmıştı.

Fakat.. İsmail Habib, Akifle Ankarada tanıştıktan ve hattâ onun henüz yarım olan Asımını kısmen kendisinden dinledikten sonra, kitabını bastırırken o geniş sahifeleri biraz daraltmış, o uzun satırları azıcık kısaltmıştır. Bununla beraber Akifin ve onun şiirlerinin lâyık olduğu takdir ve senayı büsbütün esirgememiştir. Yalnız biraz cimrilik göstermiştir.

3-Cenab Şahabeddinin Serveti Fünunda bir makalesi. Doktor Cenab; Serveti Fünun devri diye edebiyatımıza başlı başına bir fasıl açan zümrenin kudretli bir unsurudur. İnce duygulu şiirler yazmıştır. Seyyal bir üslûbu vardır. Zekâ oyunları ile kıvrak istihzalar, iğneli alaylar yapmak mizacındadır. Bu zat, Hamidden sonra iki şairi beğenip methetmiştir. Birisi İzmirli Tokadî zade Şekib, öteki Çanakkale için o muhteşem şiir âbidesini yapan Akif.

(Devamı Yarın)

Akçay İskelesi

Ruhi Naci Sağdıç, Yeni Sabah, 03.07.1940, s.5

AKİF Münakaşası mı? Yoksa…

Edebiyatın ve sanatın bayraklarını Akifin kemiklerine takarak sokak sokak dolaşmak...

Ret Sedaları

İstiklâl Marşı’mız Büyük Millet Meclisi’nin 1 Mart 1337 tarihli celsesinde görüşülmüş, 12 Mart 1337 tarihli celsesinde ise resmen kabul edilmiştir.

İstiklâl Marşına Dair

Pek az müddet evvel İstiklâl marşımızın bir notasını Alman istemiş, bütün İzmiri üç gün alt üst etmiş uğramadığı musiki mağazası ve kütüphane kalmamış, buna rağmen İstiklâl marşımızın bir notasını bulmağa muvaffak olamamış.a

Konservatuvar muallimlerinden piyanist Cemal Reşit Bey, milli marş hakkındaki...

Milli marş yahut milli Hymne tekmil halk tarafından ezberlenebilecek bir kabiliyette olmalıdır. Meselâ, rastgele bir köylü, bir çoban, milli marşı, kolaylıkla teganni edebilmeli, güftesini okumalı, mânasını anlamalı ve milli marşa karşı sevgi ve hürmet beslemelidir.

"Birçok mısraları marş mıdır, dua mıdır, farkedilemez haldedir.”

Safahat yalnız kendi devrinin değil, geleceğin meselelerine de tercüman olmuştur. Namık Kemal ile açılan cemiyetçi şiir çığırını en ileri götüren;

"Yunan canavarının da artık tek dişi kalmıştı"

…Anadolu alevler içindeydi. Camilerde diri diri insanlar yakılıyordu.

Mahir İz - Yılların İzi; İstiklâl Marşı'nın Yazılması

Yeni kurulan devlet için bir «Millî Marş» yazılması hususunda Büyük Millet Meclisi’nin altı ay müddet vererek açtığı «İstiklâl Marşı Müsabakası»na muhtelif şairlerin gönderdiği 724 şiir gelmişti.

"Yukarıdaki satırlar, İstiklal Marşı hakkında yapılmış hemen hemen en sert eleştirilerdir. "

Karabekir, Genelkurmay Başkanlığı'na da Akif’in İstiklal Marşı ve bestelenmek için bunun Paris'e gönderilmesi tasarısı hakkındaki eleştirilerini bildirir.