İSMET ÖZEL KİTAPLARI
Rusya’da Çarlık düzenine son veren Bolşevikler değildi. Kurtarılması gereken yerin Rusya değil dünya olduğuna hükmedenlerin hedefinde dünya ihtilâli vardı. Bolşevikler bütün dünyanın Rusya’yı örnek alacağına inanmasalar nefes alamazlardı. Faşistler modern çağ tarafından imal edilmiş İtalyanlara Roma İmparatorluğunu geri verecekti. Naziler Almanlara bin yıllık hayat sahası vaat ediyordu. Neler söylüyor, hangi telden çalıyorum ben? Niçin tarihe gömülmüş totaliter rejimlerin ürettiği ufuklardan bahis açma zorunluğu duyuyorum? Bunu bilhassa yaşadığımız günleri anlayabilmek için yapıyorum. Yaşadığımız günler elektronik teknologi üzerinden insanın içine işlemiş acımasızlığı yaradılışın en sahici kısmı gibi gösterme çabalarıyla dolu. Bu çabalarda isabet bulmak herkesin içine düştüğü tuzaktan doğuyor. Dikkatinizi Turgut Özal’lı yıllarda zihinleri meşgul eden “alternatifsizlik” kavramına çekmek isterim. Millî Selâmet Partisi’nin İzmir listesinden milletvekili seçilemeyen, daha sonrasında da İsmet Sezgin’in çantasını yüklenme zoru altında yaşayan Turgut Özal 12 Eylül 1980 darbesini takip eden genel seçim sonrasında Başbakan olmakla kalmamış, yerine bir başkası konulamaz bir siyasetçi hususiyetine sahip olmuştu. Tuhaflığı izah etmek için Türkiye Cumhuriyeti bünyesinde neler dönüyor sualine müracaat etmemiz yanlıştır. Yerinde suali nelerin döndüğüne değil, nelerin döndürüldüğüne odaklandığımız şartlarda bulabiliriz.
Osmanlı devlet ricali iki etnik unsurdan yeniçeri ocağına oğlan devşirmekten imtina etti. Gayri-Müslim Araplar ve Grekler. Niçin bu iki unsur? Çünkü her ikisinin de geçmişinde hesap dışı tutulamayacak devlet tecrübesi var. Grekler yürüttükleri iddia gereği İstanbul’un fethinden günümüze kadar dillerine sadakati elden bırakmadı. Arap kalabilmek için Arapçayı koruyacak kadar akıl da Araplarda vardı. Dile getirdiğim unsurlar dillerinin gücünden hız alarak yeni bir çağ mı başlattı? Hayır. İngiliz emperyalizmi yürürlükte olmasaydı ne Yunan kuvvetleri İzmir’e çıkabilecek, ne de emperyalizme yem olacak Araplardan bahis açabilecektik. Bolşevikleri, Faşistleri, Nazileri de zikre gerek duymayacaktık. Dünyanın süsüne bel bağlayan insanlar kurulu düzene yataklık eden şartları besleyen bir ruh durumunu hayatımıza zerk etmiş haldedir. Kurulu düzen hegemonyasının kurbanlarının yanı sıra bir de dünyanın süsünden yansıyan her parıltıyı ümidi haline getirmiş insanlar var. Bunlar da karşımıza sanatçı, bilgin, filozof ve giderek devlet adamı kıyafetinde çıkıyor.
Muhbirler bazı şahsi sırları ellerinde dünya gücünün bir çeşidini tutanlara nakledenlerdir. Bütün beşeri bozukluklar dünyanın süsünden yararlanmak isteyenlerin eseridir dememiz yanlış olmaz. İnsan ilişkilerinin akışına sıhhat getirecek şey bir tür bilgi olmalı. Batı Medeniyeti işin içinden İbranî-Hıristiyan kültürü üzerinde yükselmiş bir birikimi esas alarak sıyrılmak istedi ve hâlâ istiyor. Bilgiyi ahlâktan koparmama ciddiyetine ulaşmış kişiler temelinde matematik oranlama bulunan bilginin iflâs ettiğini yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde fark ettiler. XVII. Hıristiyan asrından itibaren insanları kafesleme işinde kullanılan “bilimsel” birikim bir dayanak olmaktan çıkınca Batılıların elinde ne kaldı? Hiçbir şey. O halde İstiklâl Marşı’nın tek dişi kalmış canavar benzetmesini yaptığı bu medeniyet niçin hâlâ ayakta? Türkiye Cumhuriyetinin görünmeyen gerçek idarecileri Batı’nın çöpe atmağa hazırlandığı her şeyi Türkiye’de baş tacı ediyor. Bunun sonucu bir çöplük müzesinde yaşamak ideal haline geliyor.
Ne olacak? İdeologi gölgesinde ömür sürenler karısını kolayca boşama bekârlığından bıkmadıkça ve en elverişli milleti ithal etme derdine düşmüş insanlar dünyadaki bütün genel seçimlere vaziyet etmekten vaz geçmedikçe ufkumuzu karamsarlık kapsayacak. Karamsarlığımız direnmekten geri durmamız değildir. Müslüman kaldığımız müddetçe karamsarlık yerini ye’se bırakmayacak. Allah’tan ümit etmeği bilenler karamsarlığın kötümserliğe dönüşmesine fırsat vermeyecek. Sahte iyimserlik derin kötümserliğin dışa vurmasından başka bir şey değildir. İHA’ların ve SİHA’ların imalat ve ihracatıyla övünme sahte iyimserliğe kapı açar. Sanayide varlık göstermemiş ve mali politikasını esaret altında götürme hevesinden bir övünme payı çıkaran bir ekonomik yapının kime ne ödendiği saklanan ortamda kendi kendine gelin güvey oluşuna aklı olanlar güler. Derin kötümserlik dış ticaret açığını turizmden beklediğine (tekstilden bile değil) bağlamış bir dilenci ülke gerçeğine götürür. “Ne istediler de vermedik” şiarından “FETÖ terörü” yıldırmasına uzanan siyaset dili yarın herkesi “kabinede bir tek Nurcu yok” şikâyeti üzerine “Ben varım ya” diyen Süleyman Demirel’den daha pişkin, “daha türlü çeşitli” duruma sokacak bir tavaya dizecek.
İsmet Özel, 1 Şaban 1443 (3 Mart 2022)
İkaz: Her hakkı mahfuzdur. Bu sebeple yazının bütün olarak bu sayfadan başka bir yerde neşredilmesi yasaktır. Ancak kaynak gösterilmesi (İstiklâl Marşı Derneği internet portalinde yer aldığının ifade edilmesi) ve bu sayfaya doğrudan aktif bağlantı verilmesi şartıyla yazının kısa bir bölümü iktibas edilebilir. Eser sahibinin tayin ettiği usule bağlı kalmak suretiyle bu yazının her türlü neşri, 5846 sayılı Kanun hükümlerine tabidir.
Fahri Genel Başkanımız Şair İsmet Özel'in okurken hem sağdan hem soldan başlanan kitaplarının sekizincisi olan “İSLÂMLA DAMGALANMIŞ VAROLUŞ” neşrolundu.
Şimdi diyoruz ki dünyada mali hegemonya olarak işleyen bir sistem var. Bu sistem bütün insanları kendi emrinde çalıştırıyor.
İçinde iki CD ile ciltli olarak sunulan Erbain'in bu hususi baskısı bütün