Şairin yes içinde çırpınan ruhu iki defa milletine inanıyor. Biri Çanakkale zaferinde, öteki İstiklâl harbinde. Bunlardan biri Asımdaki Çanakkaleyi, öteki de İstiklâl marşını doğurmuştur.

 …

Şair, mütarekede Anadolu’ya geçiyor. Birinci millet meclisine âza oluyor. Milli mücadelede orada kalıyor. İstiklâl marşını yazıyor. Şapka kanunu çıktıktan sonra Mısıra gidiyor. 

Onu bir din şairi diye yükseltmeye çalışanlar yanılıyorlar. Akif vaz ve nasihata başlayınca düşüyor. Çok düşüyor. Bir din şairi için lazım olan cezbe, mistik ruh ondan yok. Akif din felsefesi yapmıyor.  Tanrıya ulaşmak istiyen bir ruhun çırpınışları, yükselişleri, düşüşleri yok. Yalnız bir iki manzumesinde Müslüman bir türk çocuğunun milli hislerle karışmış din sevgisini sezebiliyoruz. O tatlılık, yumuşaklık var. Ötekileri riyazetle içi kavrulmuş bir zahidin hiddetlerile dolu. Akif’in bize anlatmak istediği Allah sevgisi değil, Allah korkusudur. 

Cemiyeti iskolastik bir gözle görüyor. Onu, 1300 sene geriye götürecek nasihatler veriyor. Her şey bidat, her şey küfür. Ruhlara iman telkin etmiyor, itikatla uğraşıyor. 

Bütün söylediklerini bir ilmihal kitabında bulmak mümkün. Dinî mefkûresinin kahramanı olan “Asım”a bakınız. Korkunç bir softa. Rakı içiliyor, kumar oynanıyor, çalgı çalınıyor diye ev basıyor, kafa göz yarıyor. Maazallah eline bir hükûmet kuvveti geçse hepimize merhametsizce “haddı şer’i”yi tatbik edecek!

Şairin yes içinde çırpınan ruhu iki defa milletine inanıyor. Biri Çanakkale zaferinde, öteki İstiklâl harbinde. Bunlardan biri Asımdaki Çanakkaleyi, öteki de İstiklâl marşını doğurmuştur.

Eğer daima inansaydı… hayatı o dar çerçeve içinde görmeseydi…bize akait öğreteceğine iman telkin etmeğe çalışsaydı…

Orhan Seyfi, Mehmet Akif-Hayatı ve Eserleri-, Cumhuriyet Kitaphanesi, 1937, s. 16, 23-24

Kalkık ve çatık kaşlar

Celâl Bayar, İzmir'deki nutkunda, iktidardakilerin vaktiyle halkın karşısına hep asık suratla ve çatık kaşla çıktıklarını...

Mehmet Akif günleri

İstiklal Marşı dünyadaki milli marşların ekserilerinin aksine, sade bir üsluptan ve slogan halindeki deyişlerden çok dantel üsluplu bir felsefeyi aksettirir.

Bülend avazla ve kemali mehabbetle Tekbir etmişler.

Yalnız şu vak'a, Mehmed Beyin fart-ı zekasına hüccet addolunmağa layıktır.

Bizim maatteessüf daha istikrâr etmiş bir millî marşımız yoktur.

Âkif beyin güftesi fena mıdır? Bu güftenin uzunluğunun mahzuru var mıdır? Suallerine ben “her şeyden evvel beste lazımdır. İnsana asıl tesir eden kelimeler değil bestedir. Zirâ mûsikîyi insan her damarında, her sinirinde ayrı ayrı hisseder. Güfteden mütehassıs olan yalnız dimağdır” diyeceğim. Yoksa Âkif beyin güftesi pek kuvvetlidir.

"Yunan canavarının da artık tek dişi kalmıştı"

…Anadolu alevler içindeydi. Camilerde diri diri insanlar yakılıyordu.

Ama Âkif, sabahları bu mısraları silmek, kimseye göstermemek ister gibi görünürdü.

Âkif, öbür duvar dibindeki yatağında yarı doğrulmuş, gecelerden beri yaptığı gibi, taş duvara bir mısra daha kazıyordu.

Lozan Sulhünün Yıl Dönümünün Tes’idi

Dün Lozan sulhünün yıldönümü darülfünun konferans salonunda büyük merasimle tesit edilmiştir.

İSTİKLÂL MARŞI MÜNEKKİTLERİ: ORHAN SEYFİ ORHON'UN YIKICI GÖRÜŞLERİ

1939 yılı başlarında "Yücel" adıyla bir dergi çıkarıldı. Zamanının en ağırbaşlı bir yayın organı olarak bilinen bu dergide Orhan Seyfi Orhon’un imzasını taşıyan bir yazı yayınlanmıştı. Muharrir bu yazısında Milli Marşımızın en popüler bir mısrasını kastederek büyük bir bilgiçlikle (!) şunları karalıyordu: 

"Kimbilir belki yarın, belki yarından da yakın"