VATANPERVERLİK İKTİZASI
İSMET ÖZEL
.

Türkeli’nde hem orman yangınlarına son vermek için olanca gücünü harcayan ve giderek bu sebeple canından olan insanların, hem de ormanları tutuşturma suçu üzerinde yakalanan kimselerin aynı zamanda tezahür ettiği günlerde yaşıyoruz. Bu huzursuzluk manzarasından siz ne anlam çıkarıyorsunuz? İşin içinden “zevkler ve renkler tartışılamaz” deyip çıkabilir misiniz? Bu mülevves birlikteliğin ortaya çıkardığı işin içinden sizi çıkaracak hiçbir gerekçe yoktur. Ağaçları ve ormanda yaşayan bütün canlıları kendi aile efradından sayanlarla bizzat ve bizatihi orman yakarak cinayet üretenleri aynı milletten saymak size ne bakımdan makul görünüyor? Duygularımızı hesap dışı tutarak akıllı davranabileceğimiz düşüncesi modernizmin kurduğu başlı başına bir tuzaktır. Milâdın XV. asrı çatar çatmaz yani kapitalizm iç işleyiş tarzını Dünya Sistemi esaslarına dayar dayamaz beşeriyetin kalbin yönetiminde olanlar ve bunun karşısında beynin yönetiminde olanlar olarak tasnif edilebileceği fikrine insanları sürükledi. Nicedir “aydınlanmış despotlar” tabiri ciddi kitaplarda anılır oldu.

Aydınlanmış Despotlar tabiri tuhaftır ve adeta zıtların birliği izlenimi verir. Tuhaflık Batı’nın tarihi özgürleşmenin tarihi gibi okuma hevesinden gelir. Bir yanda insanların yetkenin baskısından kurtulma çabası yer alır, diğer yanda gerçekleri öğrenmenin yetkeye sınırlar getireceği inancı kendine yer açar. Gücümüzü yetke karşısında durmak noktasında mı, yoksa insanların bilgilenmesi alanında mı yoğunlaştıracağız? Her ikisini de yapmamız mümkündür ve gereklidir diyecek olursanız size ikisinden birine öncelik vermenin kaçınılmaz olduğunu söyleyeceğim. Çünkü bilmeden savaşamazsınız. Buna mukabil savaşmak bilginin yolunu açamaz. Çok iyi bir cengâver olmanız doğru tarafta savaştığınız anlamına gelmez.

Allah eşyanın ismini Hz. Âdem Aleyhisselâm’a öğrettikten sonra meleklere Âdem’e secde etme emri verdi. Melekler arasından bir tanesi emre itaatsizlik gösterdi. Bu itaatsizliği sebebiyle biz ona İblis diyoruz. Neydi itaatsizliğin gerekçesi? İblis veya Şeytan kendi aslının ateş olduğu gerekçesiyle Allah’a başkaldırdı. Şeytan’a göre Âdem’in aslı balçıktı ve balçık ateşten daha üst bir mevkide yer alamazdı. Yani İblis’e göre normal olan nesnelerin özleri itibariyle bir hiyerarşiyi takip etmeleriydi. Yaratılanlara Yaratıcı tarafından neyin öğretildiği üstünlüğün kaynağı olarak gösterilemezdi. Bugünün insanları olarak neyi anlamak istiyorsak dikkatimizi o şeyin varoluş şartlarına çevirmemiz gerekiyor.         

Hâsılı, aklımızı başımıza almak Müslümanlığımızın bir gereğidir. Müslümanlar agâh olma emri almış kişilerdir. Agâh olma emri almış olmamız bizi agâh kılacak mıdır? Evet, kılacaktır. Yer yuvarlağına bir göz atın: İki değil de dört ayak üstünde yürüyen ve birbirlerini anlamak için dil dediğimiz bir soyutlama vasıtasına başvurmayan bir topluluk var mı? Yürümek ve konuşmak beşer haline gelmenin varoluş şartları arasındadır. Hem yürümek, hem de konuşmak beşer vasfı kazanmanın ön şartıdır. İçine doğduğu topluluğa ait olabilmek için Eskimo da, bir Afrika kabilesinin herhangi bir ferdi de iki ayağı üzerinde yürür ve kelime hazinesi değerince konuşur. Buradan anlıyoruz ki beşer olarak adlandırdıklarımızın hepsi beşeriyete dâhil olmanın emrini almış ve emrin gereğini yerine getirmiş kimselerdir.

Kimseleri kişi haline tarih getirir. Türkler bugün unutmuş gibi görünseler de kendi tarihlerini vatan sahibi olarak yazmağa başlamışlardır. Türk tarihi Karahanlılarla, Selçuklularla, Osmanlılarla ortaya çıkmadı. Türk tarihini ortaya Gaza Beylikleri çıkardı. Niçin böyle oldu? Gaza Beylikleri Doğu Roma İmparatorluğu topraklarını Dar-ül İslâm haline getirerek yeryüzündeki bütün Müslümanların nezdinde en itibarlı yeri işgal ettiler. Bu son cümlenin ispatı türkülerimizdir. Yeryüzünde Türklerden başka gittiği her yere müziğini götüren başka bir millet yoktur. Üstelik Türkler temas ettikleri her millî unsurun ritmini de, ezgisini de kendi müziklerine hiçbir karmaşa duymadan dâhil etmişlerdir. 

Kur’an-ı Kerîm beşeriyete onun modernlikle baş edebilmesi kastıyla hediye edilmiştir. İslâm bütün belâlara karşı bir dik duruştur. Eğer kâfirle harp etmek İslâm’ın olmazsa olmazı değilse niçin camide imamın duracağı girintili bölmeye “mihrab” (savaş yeri) adını vermişiz? Niçin yılın ramazan ayı boyunca bizi hayatta tutan şeyin beslenmemiz değil Allah’ın rızası olduğunu kâinata haykırmak üzere imsakdan iftara kadar hiçbir şey yiyip içmiyoruz? Aynı zamanda oruçlu olduğumuz süre içinde cinsi temas da kurmuyoruz. Hayvanlar gibi çiftleşerek üremediğimizi bir şekilde belli etmemiz gerek. Ebeveyn genç kuşaklara doğru yolu işaret etme yükümlülüğü altındadır. Yeni yetişenler de kendilerinin dünyaya gelme vesilelerine karşı borç ödeme durumundadır.

Kimin kime neyi borçlu olduğunun hiç söz konusu edilmediği bir dönemden geçiyoruz. Hiçbir zamanın bir diğerinden farklı olmadığı da söylenebilir. Zihnimizi bütün dönemlerin birbirinden farklı olup olmadığı suali de meşgul edebilir. Kendi karakterimizi kendimizin inşa ettiği fikrine ulaşırsak zihnimiz berraklaşacaktır. Ancak bu berraklık sayesinde millî bilinçten haberdar olabiliriz. Ondan sonrası çorap söküğü gibi gelecek mi? O kadar hayalperest olmayın.

İsmet Özel, 19 Safer 1447 (13 Ağustos 2025)


İkaz: Her hakkı mahfuzdur. Bu sebeple yazının bütün olarak bu sayfadan başka bir yerde neşredilmesi yasaktır. Ancak kaynak gösterilmesi (İstiklâl Marşı Derneği internet portalinde yer aldığının ifade edilmesi) ve bu sayfaya doğrudan aktif bağlantı verilmesi şartıyla yazının kısa bir bölümü iktibas edilebilir. Eser sahibinin tayin ettiği usule bağlı kalmak suretiyle bu yazının her türlü neşri, 5846 sayılı Kanun hükümlerine tabidir.