NOKTALAMA
İSMET ÖZEL
.

Harf inkılabı neticesinde okuryazarlığı Lâtin harfleriyle gerçekleştirme çabamız noktalama kelimesinin anlamını değiştirdi. Türkçeyi Lâtin harfleriyle yazdığımız zaman noktayı ı’nın i’den, o’nun ö’den, u’nun ü’den farklı olduğunu göstermek için kullanıyoruz. Elimizde bir de virgülü andırır bir işaret var. Onunla c’yi ç’den, s’yi ş’den ayırabiliyoruz. Lâtin alfabesiyle yazılan her cümle büyük harfle başlıyor ve cümlenin sona erdiğini bitiş yerinde bir nokta bulunuşundan anlıyoruz. Noktanın bu şekilde kullanılışı bilhassa karşımıza tek parti dönemi geride kaldıktan sonra sık sık siyaset söyleminde çıkıyor. Siyasetçi bir konuda verilen veya verdiği kararın kesin olduğunu “nokta” kelimesini telâffuz ederek vurguluyor.

Noktalamanın Türk yazısındaki işlevi Lâtin alfabesinde olduğundan çok daha büyük ve önemlidir. Giderek Türk yazısı noktalamasız haliyle yazı olma özelliğini tamamen kaybedebilir. Türk yazısında önce noktanın -Bu bilhassa kitap harflerinde geçerlidir- bir mi, iki mi, üç mü olduğuna bakarız. Sonra harfin altına mı, üstüne mi konduğuna dikkat ederiz. Türk yazısında her türden noktalama kelimenin anlamını verir. Ayrıca her harf adeta canlıdır. Hz. Ali’nin “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum” sözünün harfin canına bir gönderme olduğu gönül rahatlığıyla ifade edilebilir. Türk yazısına Lâtin noktalamasının sızması Batılılaşma politikasının mahsullerinden biridir. Gerçeğe değer veriyorsanız aklınız Lâtin harflerini kullanmaya icbar edilmemizin Türkçeyi kaybetmemizle neticelendiğine erecek demektir. Evet, bu netice alınmıştır. Türkçe elimizden alınınca geriye aslından geri kalan bir döküntü kalmıştır. Bu döküntünün bir edebiyat ürettiği iddia edilebilir; ama bu nihayet bir iddiadır ve yıllardır ispat edilmeği beklemektedir.

Noktalamanın öneminin ve imkânının anlaşılacağı günü bekliyoruz. Bu bekleyiş duygusu Hıristiyan takviminin 1928inci yılından beri hayatımızda tayin edici bir yer işgal etmiş değildir. Peki, hayatımızda tayin edici bir yer işgal etmiş olan şey neydi ve halen nedir? Bu şey Türkeli’nde bireyin dokunulmaz değil, dokunulur kılınmasından başka bir şey değildir. Cazibeyi modernleşme, asrileşme, muasırlaşma yarattı. Ankara hükümeti önce Türk milletini “İstiklâl Harbi bitti” uydurmacasına inandırdı. Sonra 27 Mayıs 1960 askeri düzeniyle uydurmacaya inanmayı reddedenleri halka ait siyaset sahnesinden silip süpürdü. Devlet asayişi sağlayarak halkı kaşığıyla besledi; ama vatandaşlık haklarının bir kısmını değil, tümünü elinden alarak sapıyla halkın gözünü çıkardı. Gözlerinden olan Türk halkı Osmanlı devletini nasıl sorgulamadıysa aynı şekilde Cumhuriyet idaresini de sorgulamağı aklına getirmedi. Din III. Selim saltanatında nasıl devlet emrine hasredildiyse aynı vakıa Cumhuriyet idaresince tekrar edildi.

Millet olarak nereden geliyoruz, neredeyiz ve nereye gideceğiz? Bir yerden gelmek, bir yerde bulunmak ve bir yere gitmek… Bu üç şey birbirinden koparılamaz. Yahut ne zaman ki, bu üç şeyi birbirinden kopardınız, işte o zaman elinize her hangi bir müspet şeyin geçme ihtimalini yok ettiniz demektir. Elinizde müspet hiçbir şey kalmadıysa elleriniz menfi şeylerle doldurulmuş sayılır. Nedir bu menfi şeyler? Cinayetlerdir, katliamlardır ve her türden ahlâki zafiyettir. Eğer toplum yapısı alt üst olmuşsa bu sıkıntıdan ancak her şeyin hak ettiği yeri tespit etmek ve her şeyi yerine koymakla kurtulabilirsiniz. Bu işi başarmanın en kestirme yoluna ancak sağlam bir tahsil hayatına kavuşanlar ulaşabilir.

Sağlam bir tahsil hayatına “ileri” ülkelerin tahsil hayatı taklit edilerek kavuşulmaz. Öyle olsaydı Türk milleti çoktan bu saadeti tatmış olurdu. Sağlam bir tahsil hayatını acaba deneme-yanılma usulüyle mi keşfedeceğiz? Bu usule rağbet etmek insan haysiyetiyle uzlaşmaz. Yani eğitim gerekçesiyle insan bir malzeme muamelesine tâbi tutulamaz. Bu bahiste dinin esas olduğu hakikati yol gösterici olacaktır. Toplumun dinin korunması ilkesi doğrultusunda örgütlenmesi meseleyi mesele olmaktan çıkaracaktır. Eğer aile içi ilişkilerin sıhhati toplum düzeninin ıslahına delil olabiliyorsa bir milletin topyekûn yükselmesinden söz edilebilir. Bakın noktalama kelimesi bizi nerden nereye getirdi? Kerametin noktalamanın günlük hayatımızda yer almasıyla görünebilir hale geleceğini tahayyül edebiliriz. Sakın bu yola sapmayın! O zaman başkaları “Aferin sana, höşmerim bana” diyecektir.

İsmet Özel, 1 Zilhicce 1446 (28 Mayıs 2025)


İkaz: Her hakkı mahfuzdur. Bu sebeple yazının bütün olarak bu sayfadan başka bir yerde neşredilmesi yasaktır. Ancak kaynak gösterilmesi (İstiklâl Marşı Derneği internet portalinde yer aldığının ifade edilmesi) ve bu sayfaya doğrudan aktif bağlantı verilmesi şartıyla yazının kısa bir bölümü iktibas edilebilir. Eser sahibinin tayin ettiği usule bağlı kalmak suretiyle bu yazının her türlü neşri, 5846 sayılı Kanun hükümlerine tabidir.