Bundan 17 sene evvel İsmet Özel'i davet ettikleri 32. Gün programının sonunda program yapımcısı Rıdvan Akar İsmet Özel'e şöyle diyordu:
"Fakat o kadar şiddet ve celal içerisindesiniz ki, şu şiirinizi ben daha çok seviyorum.
ben öyle bilirim ki yaşamak
berrak bir gökte çocuklar aşkına savaşmaktır.
Sayın Özel, ben size o şiirinizden hareketle kafir çocuklar için de gayrimüslim çocuklar için de Müslüman çocuklar için de bu dünyada yaşayan bütün çocuklar için de savaşmanızı, yeniden tavsiye ederim."
Buna mukabil İsmet Özel de bu uzun ve anlamaya açık olmayan konuklarla tertip edilmiş program artık son bulsun diye "Ben zaten onu yapıyorum." demekle iktifa ediyor.
Mezkûr mısraların geçtiği “Sevgilim Hayat” şiirinden bahsedeceğim yazıya böyle başladım çünkü Rıdvan Akar Türk şiir okuruna yakışmayacak bir cehalet örneği gösteriyor. Zira Müslüman çocuk, kafir çocuk, gayrimüslim çocuk ayrımı diye bir şey Türk kafasında yoktur. Bütün çocuklar İslâm fıtratı üzere doğar. Mesul olmak için çocukluğu geride bırakmak yani buluğ çağına ermek şarttır. Ayrıca cevabı çocuk olan bir Türk bilmecesi de zikredilmeye değer: "Allah'tan korkmaz, kuldan utanmaz, cennetten çıkmaz."
“Sevgilim Hayat” şiiri İsmet Özel'in 1968 senesinde yayınlanan tek şiiridir. Papirüs dergisinin Haziran 1968 sayısında yayınlanmıştır. İsmet Özel askerdedir. Neredeyse her şiiri gibi bu şiiri de yayınlanınca sansasyona sebep olmuştur. Sansasyonun sebebi edebiyat ortamını tanzim ve idare eden çete değildir, okurların teveccühüdür. Bu hükmün mufassal bir izahını “Yarım Asır Sonra Evet İsyan” başlıklı yazımızda yapmıştık; “Sevgilim Hayat” şiiri dolayımından bir başka numunesini de Eylül 1968 tarihli, Türk Solu dergisinde yayınlanan Zühtü Bayar yazısında göreceğiz. Okurlar, Türk Solu dergisinde düzenli edebiyat yazıları yayınlayan yazar Zühtü Bayar'a neden İsmet Özel'den bahsetmiyorsun diyerek baskı kurmuş ve o da yazısına İsmet Özel isminden bahsederek başlamak durumunda kalmış:
"İsmet Özel'i ihmal ediyormuşum, dostlarım öyle söylüyorlar. Aslında ihmal ettiğim falan yok. Çalışmalarını, şiirlerini severek ve ilgiyle izliyorum. Bu günlüğü yazarken sık sık bir parantez açmak zorunda kalarak, ülkemizde dişe dokunur eleştirisel çalışmaların azlığına değinmiştim. Şimdi yine aynı konuya dönmek istemiyorum. Yalnız yazarlarımız, sanatçılarımız ve okurlarımız şu kadarını kolaylıkla kestirebilirler. Bugünkü koşullar altında bir eleştirmenin sevdiği bütün sanatçılara uzanmasının oluru yok. Eleştirmenler yazınsal etkinliklerini zaman bulabildikleri ölçüde, kimi zaman da basit bir sıra izlemek yoluyla ağır biçimde yürütüyorlar.
İsmet Özel, 27 Mayıs sonrası edebiyat kuşağı içinde sanatıyla kendine özgü bir kişilik kurmayı başarmış genç ozanlarımızdandır. Söyleyişindeki pürüzsüzlük ve rahatlık; ozanca duyuşuyla politik görüşünü yumuşak bir dengelemeye sokuşu, onu aranılır ve sevilir bir ozan durumuna getirmiştir.
Yüzüme bak
ve yüzümü hırpala
yüzümü değiştir, dağlı bir anlatım bırak
sen
her hafta oğlunu leğende yıkayan hayat
yaban, diri memelerinden ısırmak
dudaklarındaki tuzu dudaklarıma almak için
çok oldu tepelere vurdum kendimi
bulutlara karıştım ve karanlık kahvelerde
tıraşı uzamış adamlardan
huylarını öğrendim senin.
Bu kadar güzel bir şiiri bölerek günlüğüme almak zorunda kaldığım için çok üzgünüm. Çünkü "Sevgilim Hayat" bütünlüğü bozulmaksızın bir solukta okunması gereken şiirlerden. (Bu şiir Papirüs dergisinin 24. sayısında yayımlandı, mutlaka bulup, bütününü okuyun.)"
İsmet Özel ismi edebiyat ortamını idare eden çetenin değil okurların mahsulüdür. Bu okurlar da her cenahtan okurlardır. Bunu da gene “Sevgilim Hayat” şiirinin yayınlanmasından sonra kaleme sarılanların yazdıklarından anlamak mümkündür. Sağ cenahın meşhur yazarı ve yıllarca Türk Edebiyatı dergisini çıkaran Ahmet Kabaklı, 1969 yılında Tercüman gazetesinde yayınladığı bir yazıda bu şiirin bir kısmını iktibas ederek İsmet Özel’e hücum da etmiştir. Muhtemelen şiiri ezberinden yazdığı için yazısına dercederken yaptığı hataları aynen muhafaza ediyorum:
"Ve sözde "emperyalizm aleyhtarı" esasta "Rus emperyalizmi taraftarı" sosyalistlerimiz, Sovyet ve Çin esiri Türklere soydan serpme düşman olup, Vietnam'da, Küba'da, Ke San'da "emperyalizmle savaş'tan" söz ederler. İşte onlardan birinin aşağılık mazbatası:
"Sevgilim çünkü biz
Uzak Asya'da çekik gözlerimiz
Küba'da kıvırcık sakallarımızla
Savaşmasak
Güm güm vurur mu kömürün kalbi Kozlu'da"
Bu satırları kaleme alan aynı Ahmet Kabaklı Türk Edebiyatı adlı 3 ciltlik antolojisinde İsmet Özel ismine de yer vermiş ve antolojisine aldığı tek şiir Sevgilim Hayat olmuştur. Dahası Türk Edebiyatı isimli 3 ciltlik eserinin 3. cildi yayınlandığında henüz İsmet Özel ihtida etmemiştir. İSAM kütüphanesindeki 1969 tarihli ilk baskı “Evet İsyan” kitabı da gene sağ cenahta sayılan meşhur müellif Orhan Şaik Gökyay’ın kütüphaneye bağışıdır.
“Sevgilim Hayat” ifadesi İsmet Özel'in bize hediye ettiği bir ifadedir. Aynen “Yaşamak Umrumdadır” ifadesi gibi. “Yaşamak Umrumdadır” Nazım Hikmet’in “Yaşamaya Dair” şiirinin ismine, “Sevgilim Hayat” Boris Pasternak’ın “Kızkardeşim Hayat” şiirinin ismine İsmet Özel’in itirazları sonucunda doğru ifadeyi bulma çabasının mahsulüdür. Hatta Türkçede o güne kadar "umrumda değil", "umrumda olmaz" gibi yalnızca menfi manada kullanılan umur kelimesi ilk defa İsmet Özel tarafından “Yaşamak Umrumdadır” şeklinde müsbet manada kullanılmıştır. Ataol Behramoğlu İsmet Özel’e yazdığı bir mektupta buna temas etmişti: “Şiirlerindeki (dilin kullanılışıyla yansıyan incelikler) başka dillere çevrilmesi konusunda güçlük doğuruyor. Bazı sözsel incelikler, salt Türkçeye özgü belki. "Yaşamak Umrumdadır"ın güzelliğini anlattığımda; yani -umur- sözünün Türkçede ilk kez -olumlulukla- kullanıldığını ve bunun -yaşam- için yapıldığını söylediğimde; herkes etkileniyor. Ama nasıl çevrilir bu? Bilemiyorum.”
Bu iktibasta Ataol Behramoğlu’nun “Yaşamak Umrumdadır” ifadesindeki güzelliği fark etmesi ne kadar dikkate değerse "yaşam" kelimesini kullanması da o kadar dikkate değer. Bir şair olarak baştan beri İsmet Özel’le aynı titizliğe sahip olmadığının da bir delili bu bana kalırsa. Çünkü Türkçede "yaşamak" ve "hayat" kelimeleri var ama "yaşam" kelimesi yok. Olması için bir sebep de yok. Yediden yetmişe herkesin dilinde olan yaşamak ve hayat kelimeleri varken sırf hayat Kur'anî bir kelime olduğu için onun yerini alsın diye "yaşam" kelimesini uydurmak ve bunu Türkçeye sokuşturmaya çalışmak başlıbaşına bir kötülük. İsmet Özel 1967’de “Yaşamak Umrumdadır” şiirinden sonra 1968’de "Sevgilim Yaşam" şiirini yazmadı "Sevgilim Hayat" şiirini yazdı. "Sevgilim Yaşam" deseydi İsmet Özel olamazdı. Hatta “Sevgilim Hayat” şiirini yazarak hayat kelimesi aleyhine yaşam kelimesine yer açmak isteyenleri de dara düşürdü. Murat Belge dahi 2006 yılında şöyle yazmıştır:
"Dili ulusun ya da ırkın arınmasının aracı olarak görmekte -ve bütün bir halkın iletişim aracı olarak görmemekte- ısrar edilirse, sonuçta Esperanto gibi yapay bir dile sahip olunabilir, ama doğal bir dil böyle oluşamaz. Nitekim şimdiye kadar bu arınma uğruna epeyce şey feda ettik. Örneğin, “hayat” kelimesinin ne suçu vardı? Türkçe ses uyumuna uygun, bütün halkın yüzlerce yıldır milyonlarca kere söylediği bir kelime. Kullanıldıkça anlamı zenginleşmiş, bir yığın deyime girmiş. Bunların yerine koyduğumuz kelimelerin ne kadarı o çağrışım zenginliğini kazanabilir? Ve ne kadar zamanda? Örneğin İsmet Özel'in “Sevgilim Hayat” şiiri “Sevgilim Yaşam” olabilir mi? Gerçi biz “yaşam sevisi” filan gibi laflarla bir edebiyat ürettik ama, o edebiyat da o dil kadar yapay oldu."
“Sevgilim Hayat” şiiriyle ilgili edebiyat tarihinde bir başka husus daha var. Soyut Dergisi'nin Kasım 1968 sayısında Üstün Akmen “Sevgilim Hayat” şiirinden pek etkilendiği için bir yazı yayınlamış. Papirüs Dergisi'nin Aralık 1968 sayısında da M. Hasan Göksu imzasıyla yayınlanan yazıda Üstün Akmen'in İsmet Özel hakkında yazdığı yazıda daha önce Yeni Sinema dergisinde yayınlanan Jak Şalom'un Godard yazısıyla tıpatıp aynı yerler olduğunu göstermiş. Yani Üstün Akmen’in yazısının bir kısmının intihal olduğunu söylemiş. Üstün Akmen de yazıyı dergiye gönderdiği esnada asker olduğunu bu sebeple dosyayı gönderirken bazı karışıklıklar olduğunu söyleyerek kendini savunmuş. İntihal bahsi geçtiğinden olsa gerek bu hadise Sevgilim Hayat ifadesinin tesirinin farkında olan ve sesi olmadığı halde şarkıcı, kalemi olmadığı halde edebiyatçı sayılan Ömer Zülfü Livaneli’nin önce bir “şarkı”sına sonra da bir “kitab”ına "Sevdalım Hayat" adını verdiğini aklıma getirir.
“Sevgilim Hayat” şiirinin yayınlandığı 1968 tarihi bilindiği üzere dünyada öğrenci olaylarının yaşandığı senedir. Almanya'da başlayan öğrenci hareketi bir manevrayla Fransa'ya kaydırılarak kontrol altına alınmıştır. Kontrol altına alınan düzen aleyhtarı temayülü olan öğrenci hareketidir. Türkiye'deki 68 öğrenci olaylarının ise dünyadaki düzene karşı aleyhtar bir tavrı olmadığı gibi Mehmet Ali Aybar liderliğindeki Türkiye İşçi Partisi'nin sosyalist dönüşüm tezine de en büyük zararı vermiştir. İsmet Özel 68 olayları yaşanırken askerdir. 68 olaylarının kırkıncı yılında 2008'de Tüyap Kitap Fuarı'nda İsmet Özel “Bir 68 Efsanesi mi Evet İsyan" başlıklı bir konferans verdi. O konferansta İsmet Özel 1968'de Türkiye'de yaşanan öğrenci hareketlerinin bir parçası olmadığını ve 1963 yılında Türkiye İşçi Partisi'ne kaydolmuş bir komünist olarak o öğrenci olaylarının hasmı olduğunu söyledi. Aynı konferansta 1968'in dünyada “efsanevi” bir zaman dilimi olduğunu da söylemiştir. İsmet Özel'in “Bir 68 Efsanesi mi Evet İsyan” başlıklı bir konferans vermesinden kısa bir müddet sonra Necmiye Alpay Radikal gazetesinde Nadire Mater'in "Sokak Güzeldir: 68'de Ne Oldu?" başlıklı kitabının yayınlanması üzerine yazdığı yazıda muhtemelen İsmet Özel’in konferans başlığıyla da alakalı olarak şu ifadeleri kullandı: “Efsanelerden kovuldum” diye yazmıştı bir ara İsmet Özel. Kovulmayı başaramamış işte; adı birkaç yerde geçiyor. Ajda Pekkan’dan iki paragraf önce." İsmet Özel isminin bir yerlerde geçmesi hep mesele olmuştur. Bu meyanda Ajda Pekkan’lı Nadire Mater kitabını Necmiye Alpay’a bırakıp Alev Er'in 60’lı yılların bazı sosyalist gençleriyle yaptığı mülakatlardan oluşan “Uzun Bir Yürüyüş'tü 68” kitabında yer alan Elif Gönül Tolon cevaplarına yer vermek istiyorum:
"- Sence 68 nedir?
Elif Gönül Tolon: Parıldayan gençlik. 68 dünyaya doğru bir yürüyüştür. O zaman İsmet Özel bunu şöyle ifade etmişti: "Ben dünyaya doğru yürümekle meşhurum." Biz böyleydik. Diyelim 67 yılı: Bütünüyle bir protesto yılı olarak hatırlıyorum. Canlanan öğrenci birlikleri, yeni kurulan gençlik örgütleri, fikir kulüpleri nerede bir baskı, yıldırma, haksızlık görüyorlarsa itiraz ediyorlar, kabul etmiyorlar, reddediyorlar. Ve sonra 68'e gelirken artık yürüyüş hızlanıyor. Diyarbakır Doğu mitingine katılma, Elmalı toprak işgaline destek, Singer grevine destek, 6. Filo gidene kadar açlık grevi. "Özel okullar devletleşsin" kampanyası ve İstanbul - Ankara yürüyüşleri. On binlerce bildiri, on binlerce afiş, hükümete ve halka açık mektuplar, sergiler, forumlar, açık oturumlar, yürüyüşler, boykot ve işgaller. On binlerce kişiyi kapıp götüren bu ateşli seyrüsefer içinde sonsuz bir merakla kendimize, Türkiye'ye ve dünyaya eğildiğimizi hatırlıyorum.
- O dönemin bir özelliği de umulmadık bir kitap- yayın bombardımanıydı herhalde. Kimsenin yakınmadığı bir bombardıman..
Elif Gönül Tolon: Evet hem de nasıl. Bak yine İsmet Özel şöyle diyordu: "Merak bir devrimcinin hazırlığıdır." Fakat bir çocuğun da. Biz her ikisiydik. Ne yapmalı, Toprak Meselesi, Demir Ökçe, Daşa, hepsi yan yanaydı. Fakat "emperyalizm ve devrimler çağı"nı eleştirel bir gözle öğrendiğimiz söylenemez. Teoriyi Avrupa 68'inden çok; Asya, Afrika ve Latin Amerika'da ve Türkiye'de olup bitenlerin sarsıcı etkisiyle ve büyük bir hüsnükabulle öğrenmeye çalıştık."
Alev Er bu kitabı 68 olaylarının 20. Yılı olan 1988'de yani İsmet Özel’in ihtidasından epey sonra yayınlamıştır. Bu hatırlatmayı yaptım çünkü Elif Gönül Tolon'un samimice fikirlerinden ve hislerinden bahsetmesi, kendi durumunu ancak İsmet Özel şiiriyle izah edebileceğini zikretmesi Edebiyat çetesini rahatsız etmiş, buna karşı hemen bir aksülamel ortaya çıkmıştır. Cumhuriyet gazetesinde 6 Ağustos 1988 tarihinde Mehmed Kemal şu satırları yazmış:
"Alev Er, bir uzun yürüyüş gibi görünen 68’lileri yazmış. Kitabın bir yerinde de 47’liler diyor. 47’liler, 68’liler, ikisi de bir kapıya çıkar. Biri (47’liler) doğum yılı, öteki (68’liler) eyleme geçiş yılı. Bir kuşağın başkaldırı tarihi de denebilir. Kitapta, bir eylemin irili ufaklı, ölü canlı bütün kişilerine değiniliyor.
Elif Öztürk, ya da eski adıyla Elif Gönül Tolon, geriye dönüp baktığında, parıldayan bir gençlik ve dünyaya doğru bir yürüyüş görüyor. Ne dermiş İsmet Özel, “Ben dünyaya doğru yürümekle meşhurum. Ardından eklemiş, “Merak bir devrimcinin hazırlığıdır.” Peki devrim nerde, şair İsmet Özel nerde şimdi?"
İsmet Özel isminden rahatsızlık onun ihtidası sonrası yalnızca edebiyat çetesinin değil solcuların da artık tamamının rahatsızlığı oldu. Artık tamamının dedim çünkü solcular arasında İsmet Özel isminden rahatsızlık ihtidasından önce de vardı. “Evet, İsyan” kitabının bizzat solcular tarafından sabote edildiğini biliyoruz. Hadisenin tafsilatını yine “Yarım Asır Sonra Evet İsyan” başlıklı yazımızda bulabilirsiniz. Bu sebeple 60’lı yıllarda Türk şiiri, gençlik hadiseleri ve siyasi olaylar bağlamında İsmet Özel isminden doğru dürüst bahseden pek az kişi vardır. Yukarıda Türkiye'deki 68 olaylarının dünyadaki öğrenci olaylarıyla alakalı olmadığını söyledim. Türkiye'deki 68 öğrenci olaylarının ne olmadığı bir yana ne olduğunun anlatısı da manipüle edilmiştir. Mesela bugün Türkiye'de Sinan Cemgil'in adını bilenlerin sayısı Deniz Gezmiş'in adını bilenlerin onda bir kadar ancak vardır. Sinan Cemgil'le evlenerek Cemgil soyadını alan Şirin Yazıcıoğlu 60'lı yıllardaki Türk şiiri, gençlik hadiseleri ve siyasi olaylar bağlamında İsmet Özel isminden dürüstçe bahseden benim tespit ettiğim kadarıyla nadir insanlardan biridir. Taylan Cemgil annesi Şirin Cemgil'in ölümünden sonra onun yazdıklarını derleyerek “Sinança” isimli bir kitap yayınladı. Daha önce bu kitapta Şirin Cemgil'in 60'lı yıllardaki sessiz gençlik eylemlerini sesli, sloganlı yürüyüşlere çeviren kişinin İsmet Özel olduğunu beyan ettiğini “Kozlu’dan Soma’ya” başlıklı yazımızda konu etmiştik. Bu sefer İsmet Özel şiiri ve 60 gençliği hakkında yazdıklarına bakalım. Şöyle diyor Şirin Cemgil:
"Hayattan yana olduğumu, ucunda ölüm bile olsa düşüncemle ve davranışımla göstermeliydim kendime, yaşadığımı duyumsayabilmek buna bağlıydı. İsmet'in şiirine yansıdığı gibi:
Yokum arkadaş düşünmekle varılan tada
hayata yalnızca kafanı banmak
gövdende namusluca güdebilmek sevinci
elbet burkulup kalmaktan iyi.
Kara gözlerimde uğuldayan bu değil ancak
elde tüfenk, elde alet, yürekte kor
cebelleşmek yalanla, kirle, tahvilatlarla
damarlarına papatyalar doldurarak
bir serinlik olup dünyaya sokulmak" (İnce Sızı. Evet İsyan'dan…)
Şiirdeki gibiydi duygularım. Neredeyse İsmet'le buna benzeyen sohbetler ettiğimizi de söyleyebilirim. -bu şiir yazılmadan epey önceleri- Evet İsyan kitabını belki İsmet Özel yazdı ama kendisinin de o zamanlar içinde olduğu hepimizin şiiridir o. Onun bunlara, bu duygulara tercüman olduğunu söylemek istemiyorum. Yalnızca dönemin şiirini onun şiirlerinde yakalamak mümkün demek istiyorum. Ve o tüm bunların sentezini olağanüstü yaratıcılığı ile çok güzel yapmıştı."
Yine yalnızca o kitapta rastlayabileceğimiz bir başka malumat daha var, kendisi de bunu hususen belirtmek istemiş: "İsmet'in "profesyonel olmaya" karar verenlerin hemen hemen ilki olduğunu da belirtmeden geçmeyeyim" diyor Şirin Cemgil. Tamamı şöyle:
“1966 yılının sonbaharında hayatımın merkezine devrimci mücadeleyi koymaya karar verişimin hikayesini anlatırken, İsmet'in "profesyonel olmaya" karar verenlerin hemen hemen ilki olduğunu da belirtmeden geçmeyeyim. Siyasal Bilgiler Fakültesi'ndeki öğrenimini bu nedenle kesip, TİP genel merkezinde devamlı çalışmaya başlamıştı. Askere gitmesi ve Hacettepe'ye girmesi çok sonralarıdır. 1965'te FKF'nin Sıhhiye'deki -Beyaz Saray Apt.- yerinde de devamlı duran, lokali açan oydu. Duvarlarında yabalar, kıl heybeler asılı salonda birileri bulunduğunda, her zaman orda oturmaz, mutfakta kitap okurdu. Ben uğradığımda da iki dakika yanımızda kalır, hemen "iş yerim" dediği mutfağa giderdi. Onunla sohbet edebilmek için mutfağa giderdim. Oradan buradan konuşur, bazen de ciddi konular üstüne sohbet ederdik. Onun şiirinin bir yerinde dediği gibi velhasıl ben de cebelleşmek istiyordum "kirle, tahvilatlarla", ölüm olsa bile ucunda.”
Şirin Cemgil’in yazdıklarından farkedilebileceği üzere 19 yaşında Türkiye İşçi Partisi'ne kaydolmuş İsmet Özel’in akabinde Siyasal Bilgiler Fakültesini terk edip Türkiye İşçi Partisi Genel Merkezi’nde profesyonel devrimcilerin ilki olarak çalışmaya başlaması onun 68 olayları karşısındaki tavrını izah eder mahiyettedir. Hatta gören gözler için apaçıktır.
“Sevgilim Hayat” şiirinin bazı mısralarına Ataol Behramoğlu’nun da dikkat çektiği üzere İsmet Özel’in de dahil olduğu bazı eylemlerin yansıdığı göz önüne alınabilir. Şöyle demiş Ataol Behramoğlu Militan Dergisinin Kasım 1975 sayısında:
“Bölümün ilk şiiri “Sevgilim Hayat”, hiç değilse adıyla Pasternak’ın “Kızkardeşim Hayat”ını çağrıştırıyor.
İsmet Özel’i bizim dönem şairleri içinde seçkin kılan yanlarından birinin dünya şiiri ve genellikle şiire ilişkin bütün konularda çalışkanlığı, bilgililiği olduğu yeri gelmişken belirtilmelidir. “Sevgilim Hayat”ta o dönemin gençlik eylemleri, (İsmet’in de katıldığı) DÖNÜŞÜM eylemi yansıyor.
Tomarla muştuyu omuzlayarak genç adamlar
Polisin sevmediği genç adamlar sokaklarda
Patronları kudurtan gazteler satarlardı”
Ataol Behramoğlu'nun bahsettiği Dönüşüm eyleminin ne olduğunu ve İsmet Özel’in bu hadisedeki tavrını öğrenmek için “Kavganın Göbeğinde ve Oyunun Dışında” yazımızı okuyabilirsiniz.
İsmet Özel’in Memet Fuat’ın çıkardığı Yeni Dergi ile angajman yapması da Sevgilim Hayat şiirinden sonradır. Paprüs’te yayınlanan “Sevgilim Hayat” şiirinden sonra Yeni Dergi’nin 1969 Ocak sayısında üç şiiri birden yayınlanır İsmet Özel’in. Yeni Dergi yalnızca angajman yaptığı şairlerin şiirlerini yayınlıyordu. Bu şairler arasında İsmet Özel yoktu. Yaşı diğer angajman yapılan şairlere (Edip Cansever, İlhan Berk, Cemal Süreya, Oktay Rıfat, Ece Ayhan, Behçet Necatigil vs.) göre çok gençti. Fakat Yeni Dergi İsmet Özel okurlarının gücü ve baskısı dolayısıyla İsmet Özel ile angajman yapmak durumunda kaldı. Durumunda kaldı diyorum çünkü 4 sene önce İsmet Özel'in “Partizan” ve “Çağdaş Bir Ürperti” şiirlerini "bunlar politik şiirler diyerek" yayınlamayan Memet Fuat Ocak 1969 tarihli Yeni Dergi'nin açış yazısında İsmet Özel’in artık Yeni Dergi’de şiir yayınlayacağını şöyle müjdeliyor:
“Şiirler bölümümüzde genç kuşağın çok sevilen bir şairinin, İsmet Özel'in şiirlerini bulacaksınız. İsmet Özel bundan böyle Yeni Dergi'de yazacak. Yalnız İsmet Özel değil, genç kuşağın iki ünlü şairi daha, Ataol Behramoğlu ile Egemen Berköz de bundan böyle şiirlerini Yeni Dergi'de yayımlayacaklar.” Bu hususta yine “Yarım Asır Sonra Evet İsyan” yazımıza başvurabilirsiniz. Burada o yazı yayınladıktan sonra fark ettiğim bir hususa dikkat çekmek istiyorum. Behçet Necatigil Yeni Dergi’de genç kuşak şairlerinden seçme yapma söz konusu olduğunda İsmet Özel’in şiirini seçmediği için Edip Cansever Yeni Dergi’de yayınlanmak üzere İsmet Özel’den iki şiir seçmek mecburiyetinde kalmıştı. Behçet Necatigil'in İsmet Özel şiiri yerine seçtiği şiirler Ataol Behramoğlu, Eray Canberk, Cahit Zarifoğlu, Egemen Berköz, Refik Durbaş, Doğan Şadıllıoğlu ve Güven Turan’ın şiirleriydi. Behçet Necatigil’in bu tavrının Yeni Dergi’ye genç şairlerden şiir seçmekle mahdut olmadığını onun meşhur “Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü” kitabının önceki baskılarına bakınca fark ettim. Yeni Dergi’de seçmenin yapıldığı sene 1966 idi. Behçet Necatigil’in “Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü” kitabının 1967 baskısında İsmet Özel ismi yok. Cahit Zarifoğlu, Refik Durbaş, Egemen Berköz, Ataol Behramoğlu hatta Sennur Sezer gibi isimler olduğu halde İsmet Özel ismi yoktur. Halbuki İsmet Özel’in “Geceleyin Bir Koşu” kitabı yayınlanmış kitap hakkında yazılar yazılmıştır falan. Henüz kitabı olmayan isimlere dahi yer verdiği fakat İsmet Özel ismine kasten yer vermediği barizdir. Halbuki 70’li yıllardan sonra verdiği bazı konferanslarda 60 kuşağı şairlerini ve o devri anlatırken İsmet Özel’in “Yıkılma Sakın” şiirinden bir mısraa başvurmak durumunda kalmıştır. “Sökmedi ama hoyrat kuralları faşizmin” mısraı Necatigil’in konferans metninde şöyle karşımıza çıkar: “1960 kuşağı şairlerinin çoğu, 12 Mart 1971 sonrası siyasal kargaşa döneminde, isimleri öğrenci ayaklanmalarına, toplu yürüyüşlere karışmış şairlerdi; içlerinde tutuklananlar, hapiste yatanlar vardı. Mapusane Şiirleri Antolojisi (1974), faşizmin hoyrat kurallarının sökmeyeceği inancında birleşen bu doğrultu şairlerinin verdikleri savaşın kanıtlarıyla doludur.” “Yıkılma Sakın" (1969) şiiri Behçet Necatigil’in İsmet Özel şiirine hâlâ direndiği zamanın şiiridir. İsmet Özel Esenlik Bildirisi şiirini yayınlandıktan sonra Behçet Necatigil Memet Fuat’a “bu çocuk bu şiiriyle direncimi kırdı demiştir.” “Esenlik Bildirisi” şiirinin tarihi 1973’tür. Necatigil’in hakkını teslim etmek bakımından da şunu söylemek istiyorum. Behçet Necatigil İsmet Özel ismine direnmiştir lakin onun İsmet Özel şiirine karşı direncinin kırılması herkesin İsmet Özel için “Müslüman oldu biz ona artık şair demeyiz" dediği bir zamana tesadüf eder. “Esenlik Bildirisi” şiirindeki urgan satılan çarşılar, kandil geceleri, buhur kokuları ihtimal ki Necatigil’e tesir etmiştir. Hem kendi babası hem de kayınpederi müderris olan Behçet Necatigil’in “Müslüman oldu biz ona artık şair demeyiz” furyasına katılmadığını da buraya not edelim.
İsmet Özel “Sevgilim Hayat” şiirini “Erbain” kitabına alırken “Ke- San’da ümüğüne basılır mı vahşetin” mısraına bir kelime ilave etmiştir. 1979’da Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgali üzerine o mısra 1984’te ilk defa neşredilen Erbain’de
Ke-san’da, Kandehar’da ümüğüne basılır mı vahşetin
şeklini almıştır. Ben bu mısrada ümüğüne basmak ibaresindeki ümük kelimesine ve şiirdeki diğer bazı kelimelere dikkat çekmek istiyorum. Erbain’i Türk yazısıyla neşre hazırlarken fark etmiştim. Hepimizin öztürkçe zannettiği “ümük” kelimesinin aslı (عنق)unk-unuk. Doğrudan Kuran-ı Kerim’den Türkçeye geçmiş bir kelime. Ayetlerde boyun anlamına geliyor. Hala daha bazı yörelerde zaten umuğunu sıkarım, unuğuna basarım şeklinde telaffuzu da vardır. Çünkü” ayn” harfiyle yazılır. Tabiî 1968 yılında İsmet Özel de şiirinde bu kelimeyi kullanırken bunun böyle olduğunu bilmiyordu. Fakat başından itibaren Türk lisanına sadık, Türk milletine aitti. Türkçenin ve Türk milletinin bir aslı esası var. O da İslam’dır. Bu asıl ve esas sebebiyle İsmet Özel şiirinin diğer şiirlerden farkını anlamak imkân dahilindedir. Bu fark aynı zamanda İsmet Özel şiirinin her cenahtan insana nasıl tesir ettiğinin izini sürmemizi sağlayan bir farktır. Şiir kelimelerle yazılır. “Sevgilim Hayat” şiirinin tesirini ne marksist estetik ne siyasi hadiseler ne gençlik olayları ne de bunlara mümasil bir şey izah edebilir. Bu tesiri ancak Türk milletinin kalp atışları ve Türk lisanı izah edebilir. İsmet Özel şiir yazmaya başladığında İsmet Özel şiirinde karşılaştığımız birçok kelimeyi şairler terk etmişti. Türkçenin İslâm dili olduğunu fark ettiğinizde bütün meselelerin esasının burada saklı olduğunu da fark edersiniz. İsmet Özel ihtidasından önce de bu terk edenlerden biri olmadığı için İsmet Özel olmuştur. Oktay Akbal 1966 yılına ait Günlüklerinde “Oysa Yıl 1966” başlığıyla şunları söylüyor:
“İslam Ansiklopedisi'nin 109’uncu "cüz"ünü karıştırıyorum. Cüz sözcüğü battı mı cızz diye! Kendimi Meşrutiyet çağında sandım birden! 1966'da çıkan bu "cüz"deki sözcükler sanki elli altmış yıl öncede yaşıyorum sanısını verdi bana…"
İsmet Özel şiir yazmaya başladığında şairlerin, edebiyatçıların umumi tavrı Oktay Akbal’ın bu tavrı idi. Cüz kelimesinin kendisine battığı bir Türk edebiyatçısı... Böyle bir şey mümkün mü? Üstelik Oktay Akbal gibi bütün Batıcı okumuşların Türk lisanı aleyhindeki tavırları esaslı bir şey de değildi. Mesela “cüz” kelimesinin kendisine battığını söyleyen Oktay Akbal muhtemelen kendisinin de cebinde taşıdığı bugün de hepimizin cebinde olan “cüzdan”ın cüz kelimesinin farsça “-dan” eki almak suretiyle cüzlük manasına geldiğini biliyor muydu veyahut bunu hiç düşünmüş müydü?
Ataol Behramoğlu'nun “Sevgilim Hayat” şiiri hakkında İsmet Özel'e gönderdiği mektupta şu ifadeler de çok dikkate değer:
"(Traşı uzamış adamlardan huylarını öğrendim senin- diyorsun. Sözgelişi buradaki "huy" sözcüğü halkın bağrında yaşayan bir sözcüktür. Sen ona şiirsel bir anlam da katarak yüceltiyorsun onu. Çok önemli bu.)
Bu nokta çok önemli. Bunu ısrarla belirtmeliyiz. Yani, köksüz sözcükler uydurmak değil, halkın bağrında, yüreğinde yaşayan sözcüklere, imajlara yeni dirilikler katabilmeliyiz.
"Mahmur bir tohumdun delikanlı bağrıma"
Bu fevkalade güzel dizeyi oku herhangi bir köylüye, zevk alır. Anlar, sezer onu. (Seni yürekten kutluyorum.)"
Ataol Behramoğlu'nun zikrettiği mısralara ve kelimelere dikkat edelim. Huy kelimesi Farsçadır. Mahmur kelimesi Arapçadır. Bu kelimeler Ataol Behramoğlu'nun dediği gibi halkın bağrında, yüreğinde yaşayan fakat edebiyatçıların, şairlerin terk ettiği kelimelerdir. Mahmur kelimesinin herhangi bir köylü tarafından bilindiği, "mahmur bir tohumdun delikanlı bağrıma" mısraının herhangi bir köylüyü müteessir kıldığını fakat şairlerin, edebiyatçıların bu kelimeyi terk ettiğini düşünün. Üstelik İsmet Özel’in bu kelimelerle bu mısraları kurduğu zaman edebiyat çetesi mensuplarınca "İsmet Özel'in eski sözcükler kullanma merakı" denmek suretiyle tenkid edildiğini de düşünün. Bunları düşününce "o zaman hangi şiire Türk şiiri, hangi edebiyata Türk edebiyatı" diyeceğiz suali önümüze çıkacaktır. Mesela 1968’de yukarıdaki satırları yazan Ataol Behramoğlu’nun hali nicedir? Kendi yazdığı bu satırları yüklenebilmiş, bu satırlara sadık bir şiir hayatı olmuş mudur? Maalesef yakınından bile geçmemiştir. Üstelik bugünkü konumu kendisi hakkında ciddi bir şey yazmaya da manidir. “Yılın Atatürkçüsü” unvanına sahip Ataol Behramoğlu hakkında: “Mustafa Suphi Destanı’nı yazan Ataol Behramoğlu bugün “Yılın Atatürkçüsü” unvanına sahiptir” cümlesini kursam bu bile sakil duracak, fazladan bir ciddiyet gösterisi olacaktır.
Batıcı okumuşlar İsmet Özel’in şiir yazmaya başladığı devirde yalnızca Türk lisanı aleyhine tavır takınmakla yetinmiyordu. Bazı okumuşlar kıyıdan köşeden İslâm aleyhine laf üretme çabasına da girişmişlerdi. Mesela Melih Cevdet Anday 1963 yılında Yeni Ufuklar dergisindeki bir yazısında bunun bir misalini göstermiş. Şakk-ül Kamer hadisesine "şakk-ı kamer efsanesi" deme cüretinde bulunmuş:
"Sözgelişi: "şakk-ı kamer" efsanesi, bugünün kafası için iyi uydurulmuş bir efsane bile değildir. Ama ben böyle dediğim birinin bana: -hayır efendim, bu bir ilimdir, kitaplara geçmiştir, buyurun okuyun... Dediğini bilirim. Uzattığı kitaba inanmadığımı söylesem, o adamın gözünde yeni tekniğe, bilim çağına, kendi çağıma inanmamış duruma geçecektim. Diyeceğim, "şakk-ı kamer" efsanesi, basılı kitaba geçince eskisinden daha inandırıcı olmuştur. O efsaneye inanmak isteyen, ama bir yandan da usu işe uyuşamıyan herhangi biri din inanışlı kişi, onu basılı kitapta görünce büyük bir yükten kurtulmuş oluyor, "Yalan, uydurma, saçma olsaydı hiç basarlar mıydı?" diye düşünüyor."
Bu bahiste daha dikkat çekici bir vakıa 1966 tarihinde yaşanmış. Kemal Özer’in çıkardığı Şiir Sanatı dergisi bir sayısında bir açıklama yayınlıyor. Açıklamanın baş kısmı şöyle:
"Bir Açıklama
DÖRT sayıdır gününde çıkmasına titizlikle çalıştığımız Şiir Sanatı karşılaştığı bir engel yüzünden gecikti. Gecikmenin sebebini, ülkemiz gerçeklerinden birini da yansıttığı için ayrıca ilginç bularak, kısaca açıklamak istiyoruz. Olay şu:
BASIMEVİ sahibi, yazıları bıraktığımızın ertesi günü telefonla bizi aradı, yazılardan birini beğenmediğini, bu yazıdan dolayı dergiyi basmayacağını, başka basımevi aramamız gerektiğini bildirdi. Yazıda yapılan dinsel yorum yanlışmış, bu yüzden yayınlanmasına "alet" olmak istememiş!"
Dikkat ettiyseniz Kemal Özer açıklamasında matbaanın hangi yazıdan dolayı dergiyi basmayız dediğini söylememiş. Bahsedilen yazı Cemal Süreya’nın “Şuara Suresi” başlıklı dar kafalı yazısıdır. Bu yazı bir Türk şairinin asla yazmayacağı bir yazıdır. Cemal Süreya çok rahatsız edici bir üslupla kaleme aldığı o yazısında mealen; İslâm'ın, İslâm aleyhtarı şairleri lanetlenmesini anlıyorum, İslâm lehine olan şairlerin istisna tutulmasını da anlıyorum fakat bunların dışında kalanları… dedikten sonra: “Sözgelimi aşk şiirleri, günübirlik yaşamayı anlatan şiirler; devenin hörgücünden, kılıcın kabzasından, çölden, güneşten, söz eden şiirler? Lanetli mi oluyor onlar da?” diyerek İslâm’dan ve aşktan, yaşamaktan, devenin hörgücünden, kılıcın kabzasından, çölden, güneşten de hiçbir şey anlamadığını itiraf ediyor. Ne Yunus Emre'nin ne de "Güzel sever diye isnad ederler/ Benim Hakk'tan özge sevdiğim mi var" diyen Karacaoğlan'ın torunu böyle bir yazı yazar.
Melih Cevdet'in kenar gezerek yaptığını Cemal Süreya yazısının başlığını Şuara Suresi koymak suretiyle açıktan yapınca bu vakıanın en dikkat çekici tarafı ortaya çıkıyor. 1966 yılı Türkiye'sinde matbaa çalışanları tarafından bu yazının basılması reddediliyor. Matbaadaki işçilerin bu yazının olduğu dergiyi basmama iradesi üzerine matbaa sahibi, Şiir Sanatı dergisini çıkaran Kemal Özer’i arayarak biz bu yazının olduğu dergiyi basmayız kendinize başka matbaa bulun demek durumunda kalıyor. 1966 yılı Türkiye'si böyle bir Türkiye’dir.
Yukarıda da zikrettiğimiz gibi İsmet Özel hidayetinden önce de Türk lisanına sadık, Türk milletine ait olarak ve şiirin de ancak bu sadakat ve aidiyetle yazılabileceğinin bilinciyle hareket etmiştir. Türk milleti yağmura rahmet diyor. İsmet Özel
Yürüsem rahmet boşanacak
mısraını kurduğu zaman yıl 1967 idi. İhtidasından 7 sene önce. Keza
derin bir secde gibi rüzgara aşılanmak
mısraını 1968 yılında kurmuştu.
Oysa babam bilirdi yaşadığını aptes alırdı çünkü
anlatacak şeyleri vardı, eğilip kalkmaları
dualar okuması, doğum sancılarıyla bırakıp gitmesi anamı.
Mısraları da 1964 yılına aittir.
İsmet Özel’in Of Not Being A Jew kitabında yer alan “Yokarış” isimli şiirinde:
Bizler Nuh Nebiden kalma
Kur'an ruhsatlı şairleriz
Ne dizi ne de topuğu izleriz
mısraları vardır. İsmet Özel Türk şiirini tekrar Kur’an ruhsatına bağlamıştır. Türk şiiri başladığı yere dönmüştür. Yunus Emre ile başlayan Türk şiiri İsmet Özel ile tekrardan Kur’an ruhsatlı olma imtiyazına kavuşmuştur. Türk şiiri İsmet Özel’den sonra varlığını ancak bu ruhsata sadık kalmak suretiyle sürdürebilecektir. Türk yazısıyla yazmak bunun ilk adımı olacaktır. “Sevgilim Hayat” ile başladık öyle bitirelim. İsmet Özel son yazılarından birine “Hayat Ne Kadar Güzelse Dünya O Kadar Çirkin” başlığını koydu. Sevgilim Hayat şiirini bir de bu cümleye zihninizde yer açmış biri olarak tekrar okuyun. Hayat kelimesinin kökü olan “Hayy” Allah’ın isimlerinden biridir. İsmet Özel bugün 80 yaşında ve hâlâ Sevgilim Hayat demeye, çocuklar aşkına savaşmaya devam ediyor: “Dünyada sadece acı var. Acıyla savaşma iradesidir sıkılmış yumruğumuzu gevşetmeyen. Sevmekten gına getirmedik. Sevgilim hayat dedik bir kere.”
Gökhan Göbel, 17 Şevval 1446 (15 Nisan 2025)
SEVGİLİM HAYAT
Yüzüme bak
ve yüzümü hırpala
yüzümü değiştir, dağlı bir anlatım bırak
sen
her hafta oğlunu leğende yıkayan hayat
yaban, diri memelerinden ısırmak
dudaklarındaki tuzu dudaklarıma almak için
çok oldu tepelere vurdum kendimi
bulutlara karıştım ve karanlık kahvelerde
tıraşı uzamış adamlardan
huylarını öğrendim senin.
Mahmur bir tohumdun delikanlı bağrıma.
Ve hatırlıyorum lokavt vardı
bezgin fabrika düdüklerinin
dizlerine yatırılmış olan sabah
senin kalbini kakışlardı.
Tomarla muştuyu omuzlayarak genç adamlar
polisin sevmediği genç adamlar sokaklarda
patronları kudurtan gazteler satarlardı.
Ey şehre başaklar:
militan ruhlar ekleyen hayat!
Gün turuncu bir hayalet gibi yükseliyorken
izmarit toplayan çocukların üstüne
çekleri imzalanıyorken devlet katlarında faşizmin
bacımı koyvermiyorken şizofreni,
yüzüme bak
ve rahmini bana doğru tekrarla
ben öyle bilirim ki yaşamak
berrak bir gökte çocuklar aşkına savaşmaktır
çünkü biz savaşmasak
anamın giydiği pazen
sofrada böldüğümüz somun
yani ıscacık benekleri çocukluğumun
cılk yaralar halinde
yayılırlar toprağa
etlerimiz kokar
gökyüzünü kokutur
çünkü biz savaşmasak
Uzak Asya’dan çekik gözlerimiz
Küba’dan kıvırcık sakallarımızla
savaşmasak
güm güm vurur mu kömürün kalbi Kozlu’da
Ke San’da, Kandehar’da ümüğüne basılır mı vahşetin
ve sen boynunu öperken beni sarhoş
bir okyanusla titreten hayat
sevgilim olur musun.
Ben savaşarak senin
bulanık saçlarından tutup
kibirli güzelliğini çıkartıyorum ortaya
dünya
kirletilmez bir inatla dönüyor
altımıza yıldızlar seriliyor
yüzüm suya davranıyor koşaraktan
ve inzâl.
.
TİYO'nun ilk kitabı olan “Desem Öldürürler Demesem Öldüm”ün yeni baskısında Genel Başkanımız Şair İsmet Özel’in yazılarını hem Kur’an hem de Latin harfleri ile bulacaksınız.
Çelimli Çalım Mecmuamızın on yedinci sayısı "İSTİKLÂL MARŞI’NI ANAYASA’YA KOYMAYANLAR, İSTİKLÂL MARŞI’NDAN ANAYASA ÇIKARAMAYANLAR” manşeti ile çıktı.
İstiklal Marşı Derneği'nin hazırladığı ve TİYO’nun "Mecburi Kıraat" adlı yeni serisinin ilk kitabı olan "Ömer Seyfettin - Hikayeler" neşrolundu.
Ankara ilimizde Fahri Genel Başkanımız Şair İsmet Özel'in Himayesinde "Ne Dediğini Bilmek, Bildiğini Okumak" serlevhalı bir seminer tertip edilmiştir.
Beşinci Olağan Genel Kurulumuzda Genel Başkanlığa yeniden seçilen Durmuş Küçükşakalak bir konuşma yaptı.
İstiklâl Marşı Derneği'nin hazırladığı “Türkçeden İslâm’a Giriş” serimizin ilk kitabı “TÜRKÜN DİLİ KUR’AN SÖZÜ” neşredildi.
TİYO'nun ilk kitabı olan “Desem Öldürürler Demesem Öldüm”ün yeni baskısında Genel Başkanımız Şair İsmet Özel’in yazılarını hem Kur’an hem de Latin harfleri ile bulacaksınız.
Çelimli Çalım Mecmuamızın on yedinci sayısı "İSTİKLÂL MARŞI’NI ANAYASA’YA KOYMAYANLAR, İSTİKLÂL MARŞI’NDAN ANAYASA ÇIKARAMAYANLAR” manşeti ile çıktı.
İstiklal Marşı Derneği'nin hazırladığı ve TİYO’nun "Mecburi Kıraat" adlı yeni serisinin ilk kitabı olan "Ömer Seyfettin - Hikayeler" neşrolundu.
Ankara ilimizde Fahri Genel Başkanımız Şair İsmet Özel'in Himayesinde "Ne Dediğini Bilmek, Bildiğini Okumak" serlevhalı bir seminer tertip edilmiştir.
Beşinci Olağan Genel Kurulumuzda Genel Başkanlığa yeniden seçilen Durmuş Küçükşakalak bir konuşma yaptı.
İstiklâl Marşı Derneği'nin hazırladığı “Türkçeden İslâm’a Giriş” serimizin ilk kitabı “TÜRKÜN DİLİ KUR’AN SÖZÜ” neşredildi.
TİYO'nun ilk kitabı olan “Desem Öldürürler Demesem Öldüm”ün yeni baskısında Genel Başkanımız Şair İsmet Özel’in yazılarını hem Kur’an hem de Latin harfleri ile bulacaksınız.
Çelimli Çalım Mecmuamızın on yedinci sayısı "İSTİKLÂL MARŞI’NI ANAYASA’YA KOYMAYANLAR, İSTİKLÂL MARŞI’NDAN ANAYASA ÇIKARAMAYANLAR” manşeti ile çıktı.
İstiklal Marşı Derneği'nin hazırladığı ve TİYO’nun "Mecburi Kıraat" adlı yeni serisinin ilk kitabı olan "Ömer Seyfettin - Hikayeler" neşrolundu.
Ankara ilimizde Fahri Genel Başkanımız Şair İsmet Özel'in Himayesinde "Ne Dediğini Bilmek, Bildiğini Okumak" serlevhalı bir seminer tertip edilmiştir.