İSMET ÖZEL KİTAPLARI
İnsan soyunun idamesi gereğince döllenme vakıasından doğuma kadar geçen sürenin dokuz ay on gün olduğu söylenir. “Söylenir” dedim, zira gün hesabı kesin değildir. Yani hamile kadın belli bir zaman hep hamiledir. Bir kadının kaç aylık hamile olduğu söylenebilir ve nitekim öyle söylenir; ancak o kadının “biraz hamile” olduğu dile getirilemez. İnsanın din tercihi bu bio-kültürel özelliğinin açtığı alana kadar çekilebilir. Müslüman toplumda çocuklar ya meşru, yani Allah’ın şeriatı içinde veya gayri-meşrudur. Çocukların meşruluğu Allah katında cari evliliğin mahsulü olmalarından kaynaklanır. Gayri-Müslimler insanın vücuda gelişini izah etmek için biologi hadisesinin kâfi olduğu söylemine takılı kalmışlardır. Müslimler dikkatimizi kültüre yöneltir. Kültürümüzün zirvesi ise istiklalimizdir.
İstiklâl kelimesini Arapların türettiğini sanıp ona Türkçe bir yakıştırmada bulunmak hatadır. Kur’an Arapça nazil olduğu için dilimizde kullanımı sadece Türklere mahsus olan ve Arapça kaidelere riayet edilerek türetilmiş birçok kelime vardır. Kur’an gölgesinde yaşayan Türkler “yüklenip götürmek” anlamından kalkarak bir “istiklâl” kavramı ortaya çıkarmışlar. Tarihin akışına yerinde bir müdahaledir. Avrupa’da yükseldiği farz edilen medeniyetin ihtiyaç duyduğu “hürriyet”, “medeniyet” gibi birçok kavram Türkçede zuhur etti. İstiklâl bunlardan biri değil. İstiklâl kelimesi bizim, biz Türklerin dünya siyasetinde vazgeçemeyeceği bir anlayış tarzının gereği olarak şekil buldu. I. Cihan Harbi’ne “seferberlik” deyişimiz gibi Türk varlığının temelini işaret eden savaşın adını da “İstiklâl Harbi” olarak telâffuz ettik.
Müslümanlar yekvücut oldukları için İslâm kültürü tutarlı bir bütündür. Müslüman hayatına zaman farkıyla girmiş olmalarına rağmen toplum hayatına taalluk eden kültürel tezahürler birbirleriyle çelişmez. Niçin? Çünkü Müslümanların zihninde “tabiat karşısında muzaffer olmak” gibi bir kavram yoktur. Çünkü İslâm’a girmenin başlangıcı insanı tabiattan koparmak yerine Allah’ın rahmetine ne kadar muhtaç olduğunu tebarüz ettirmeğe dayanır. Gayri-Müslimlerin Perşembe gecesi dedikleri vakte biz Müslümanlar Cuma gecesi diyoruz. Zira gün batınca yaşadığımız gün sona eriyor. İnsanların vücutları zina yapabilecek hususiyetlere ulaşınca her insan için günah/sevap ayrımına akıl erdirecek dönem başlıyor. Vesaire… Takvimde tabiata uyum göstermek ne ise bu uyumun insanın münasebet kurduğu her sahada kendini gösterişi de odur. Bir kısım uzunluk ölçümünde kullandığımız arşın ve bir kısım ağırlık ölçümünde kullandığımız okka Müslüman dünyasında bu minval üzere benimsenmiştir. Attığımız tokat acıtan bir tokatsa, kilolu değil okkalı bir tokattır. Türk topraklarında Batılılaşma tutarlılıktan vazgeçme demekti. III. Selim beynelmilel anlaşmalarda İslâm karşıtı hükümlerin yer almasına karşı çıkan âlimleri işten uzaklaştırdı. Onların yerine sadece devletin gidişatına uyan zevatı yerleştirdi. Yerleşiş o yerleşiştir. Yani Türk topraklarında önce devlet sınıfları fesada uğradı. Bunun sona erdiği asla söylenemez.
Fesat nerelere kadar uzandı? Bunu kapitalizmin çizdiği zikzaklar sebebiyle kestirmek pek zor. Hikmetinden sual olunmayan Allah bize hâlâ İstiklâl Marşı Derneği sayesinde Türk milletinden bahis açma imkânı hediye etti. Sakarya Meydan Muharebesi’nde Türk varlığına husumet besleyenlerin bütün cephelerde mağlup edilmesi Türklerin hem kendilerine mahsus bir siyasi teşkilâta, hem de askeri bakımdan İslâm gücünü temsile müstahak olduklarını gösterdi. Türk istiklâline itiraz edenlerin çabalarına rağmen kör, sağır, dilsiz veya sakat duruma düşmedik. Modernleşme hızından hiç kaybetmedi. Yani Batılılaşma hareketini yüceltme hatırına Türklüğü Müslümanlıktan ayrı tutmanın mümkün ve hatta gerekli olduğuna dair bir kanaat toplumda yürürlüğe sokulmuştur.
Cihadı en üstün ibadet bilme fikri terkedilmedikçe ne Türklüğü Müslümanlıktan, ne de Müslümanlığı Türklükten bağımsız düşünmek mümkündür. Bunu imkân dâhilinde sananlar çektikleri acıların sebebinin ikisinden biri olduğuna inanmışlardır. Medeniyete tapınmanın ne sakil bir şey olduğunu alenen göstermedikçe onların kafalarını değiştiremeyiz. Yapacağımız her şey Türk üstünlüğünün beşeriyetin hayrına olduğunu gösterme yolundan geçiyor. Türk lirasının ambleminin istavroza benzemesinden gocunmayanlar bu tarzda bir işin üstesinden gelebilecek mi? Hiç sanmıyorum.
Türklüğümüzün temeli bu tarzda bir işin üstesinden gelinerek atılmıştır. Nedir bu tarzdaki iş? Kızılderili tabiatı gelecek kuşaklardan ödünç aldığını söylüyor. Hâlbuki Müslümanın tabiatla ilişkisi tanışmaktan ibaret. Yani dini bütün Müslümanlar olarak biz tabiata henüz tanıştığımız kişi karşısında gösterdiğimiz ihtimamla yaklaşırız. Tabiat olaylarına gösterdiğimiz sertlik vahşi ve zehirli canlılardan korunmak gayesiyle dışa vurduğumuz şiddetle sınırlıdır. Tarih bize Konstantiniye’yi fethetmekle övünme fırsatı verdi. Oysa bunun işin yarısı olduğunu hiç düşünmedik. Roma’nın fethini Sultan II. Mehmed’in ölümünden sonra gündemimize almaktan çok uzakta yaşadık. Bu da bizi uyuşturucuyla mücadelenin ancak kapitalizmle mücadelenin yedeğinde mümkün olacağını anlayamayacak kadar ahmaklaştırdı.
İsmet Özel, 21 Rebiülahir 1444 (16 Kasım 2022)
İkaz: Her hakkı mahfuzdur. Bu sebeple yazının bütün olarak bu sayfadan başka bir yerde neşredilmesi yasaktır. Ancak kaynak gösterilmesi (İstiklâl Marşı Derneği internet portalinde yer aldığının ifade edilmesi) ve bu sayfaya doğrudan aktif bağlantı verilmesi şartıyla yazının kısa bir bölümü iktibas edilebilir. Eser sahibinin tayin ettiği usule bağlı kalmak suretiyle bu yazının her türlü neşri, 5846 sayılı Kanun hükümlerine tabidir.
Fahri Genel Başkanımız Şair İsmet Özel'in okurken hem sağdan hem soldan başlanan kitaplarının sekizincisi olan “İSLÂMLA DAMGALANMIŞ VAROLUŞ” neşrolundu.
Şimdi diyoruz ki dünyada mali hegemonya olarak işleyen bir sistem var. Bu sistem bütün insanları kendi emrinde çalıştırıyor.
İçinde iki CD ile ciltli olarak sunulan Erbain'in bu hususi baskısı bütün