İSMET ÖZEL KİTAPLARI
Türk hayatının kalitesi günden güne düşüyor. Kaliteyi medeniyet mi, modernlik mi, kapitalizm mi yoksa emperyalizm mi düşürüyor? Acaba medeniyet, modernlik veya çağdaşlaşma, kapitalizm, emperyalizm kendi başlarına ele alınacak hususlar mıdır, yoksa elimizdeki imkân her birini ancak birbirleriyle kurdukları münasebet sayesinde kavrama gücümüzden mi doğmaktadır? Medeniyetten başlayalım: Çünkü saydıklarım arasında üzerinde ne anlama geldiği konusunda mutabakata en çok yaklaşabileceğimiz kelime medeniyettir. Hangi çağda, hangi sahada olursa olsun şehir kültürünün baskın ve başat hale geldiği yaşama tarzına medeniyet diyoruz. Yani şehirsiz de medeniyet olur diyen yok. Toplumu yönetenlerin zıddına İstiklâl Marşı medeniyetin tek dişi kalmış canavar olduğunu söylüyor. Medeniyetin temayüllerinin, medeniyete mahsus tutum ve davranışların dünya toplumları üzerinde sel etkisi bıraktığını ise köleleştirilmeğe çalışılan halklar değil müstemlekeci ülkeler iddia ediyor. Milletlerin kendi yollarını bulmasından sıhhat umanlar kapitalist kâr güdüsünün şekillendirdiği hayat tarzının muhafızlığını yapan (kapitalizmi çalışanlar adına bir kelepçe şekline çeviren) hegemonyaya karşı bir yol açıcı yeni hegemonya bulup çıkarmağa umut bağlamış haldedir.
Soyutlamaları bir yana koyup gözümüzü günlük hayatımızı iğneden ipliğe ilgilendiren vakıalara dikelim. Beşeriyet olarak kimiz, nereden geldik, nereye gidiyoruz? Türk varlığından bahsederken karmaşık bir toplumdan bahsettiğimizi biliyoruz. Hem bunların doğru cevabına muhtaç, hem de bunların birer sual haline getirilmesinin planlarını bozacağına inanan insanlarla yaşıyoruz. Yaşamak hep böyle olmadı mı? Hayır, olmadı. Yakın tarihimizdeki İstiklâl Harbi bir avuç Müslümanın küfre karşı bir girişimiydi. O günleri yaşayanlar çok büyük badireler atlattı. Üstelik hepsi kimin hangi düzenek gereği davrandığını biliyordu. Yani toplum hayatımıza yön veren ne Mecelle oldu, ne de İsviçre’den tercüme yoluyla hayatımıza müdahale eden Medenî Kanun. Türk milleti olarak canımızı dişimize takarak 27 yıllık bir tek parti dönemi yaşadık. Demokrat Parti’nin hükümet ettiği on yıl birlikte yaşamağa mahsus bir tabiîlik arayışıydı. Bu arayışın gideceği yer ülkenin İstiklâl Marşı'na itiraz eden külhanbeylerini ürküttü. Ondan sonra her şey kapanın elinde kaldı.
Edirne’nin Karaağaç İstasyonu ortalıkta “Milli Mücadele” yaftasını yakasına takarak dolaşanlara harp tazminatı olarak bırakıldı. Bu ne demektir? Demek ki savaşı kendi zaviyelerinden müşahede edenler kimin haklı, kimin haksız olduğunu da fark etmişlerdir. Biz Türkler harp tazminatı almış olmamızı elimizden çıkan bütün topraklarımız vesilesiyle ve bilhassa Misâk-ı Millî’yi kuvveden fiile çıkarmak amacıyla bir koz olarak kullanabilirdik. Gelin görün ki, dünya kamuoyunun Türklere koz hakkı tanımamak üzere şartlandırılmış olması günlük ekmeğinden olma korkusuyla yaşayan Türklere hiçbir şey ifade etmiyordu. Dünyaya bakışımız Avrupa idealine sarınmış insanların yanılgıları sebebiyle hatalıydı. Bugün hâlâ Türk kaçtığı deliktedir diyorsak hatada ısrarımız yüzündendir.
Türklerin bir çıkış yolu aradıkları vaki mi? Siyaset sahnesi bunun vuku bulmadığını açıkça gösteriyor. Nereden çıkmak istiyoruz? Bakımsızlıktan, intizamsızlıktan, güvensizlikten. Cumhuriyet idaresinin ömrünün Türk hayatına darbe üstüne darbe indiren inkılaplar sebebiyle uzun olmayacağı düşünülüyordu. Oysa toplumun kendine mahsus duyarlığı böyle düşünenleri hayrete düşürdü. Yani toplum yeni bir bakımla, yeni bir intizamla, yeni bir güvenle karşılaşmış olmaktan memnun idi. Bu memnuniyet yıllar geçtikçe laiklik mazeretiyle toplumu kambur hale getirdi. Bir insan tekinin kamburluktan kurtulmasının çaresi yok. Varsa bile ben bilmiyorum. Kamburluk fertte değil de toplumda tecelli ettiyse o toplumun meydana çıkmasına sebep olan esaslara dönmek kamburluğa son verecektir. Türkler tarih sahnesine diyar-ı Rûm’u Dar-ül İslâm haline getirerek çıktılar. Bugün de o sahnede kalmamız İslâm bayraktarlığına geri dönmemizle mümkün olacak.
Eğer kapitalizmi insan soyunun alçaltılmasına vesile olan bir işleyiş olarak görüyorsak İslâm bayraktarlığına geri dönmemiz tarihî bir zarurettir. Nasıl oldu da kapitalizm insan soyunun alçaltılmasına sebep oldu? Kentsoylular Avrupa’da kendilerinden önceki hâkim sınıfların yapamadığı bir şey yaptı: Önceki hayat tarzlarından artan her şeye taassupla karşı çıktı. Giderek geleneğe ait her şeyi işlevsiz bıraktı, yok edebildiğini yok etti. Müstemlekecilik sanayileşmenin dayanağı oldu. Bağımsızlığını geç elde etmesi sebebiyle müstemleke edinme yarışına katılamamış bir ABD icat ettiği serbest ticaret bahanesiyle başta Latin Amerika olmak üzere elinin erdiği her yeri, hemen hemen yeryüzünün tamamını talan etti. Türk hâkimiyeti altındaki topraklarda Ermeni nüfusunun yoğun olduğu Van’da, Merzifon’da, Tarsus’ta, Talas’ta ve sair her yerde paralı Amerikan Kolejleri vardı ve bu eğitim kurumlarından tahsil etmek isteyen her Ermeni bedava yararlanıyordu.
Niçin Türkün kaçtığı delikte pineklediğini iddia ediyoruz? Çünkü medeniyet başında olduğu gibi halen İbranî-Hıristiyan kültür karmaşasının himayesi altında keyfine bakmaktadır. Türk hâkimiyetine meydan okuyan her etnik unsur modernizmin, kapitalizmin sağladığı destekle faaliyetlerini hızlandırıyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin ülke olarak günden güne fakirleşmesine mukabil Türkiye şahsi servet birikimindeki artış bakımından dünya birincisi. Onu Kazakistan ve Rusya takip ediyor. Eğer kapitalizmin ve modernizmin burçlarını yüceltmek söz konusu değilse ülke menfaatini gözetmek çağdaşlığı dışlamak anlamına geliyor. Kükremiş sel gibi değiliz. Enginlere sığmış vaziyetteyiz.
İsmet Özel, 11 Muharrem 1446 (17 Temmuz 2024)
İkaz: Her hakkı mahfuzdur. Bu sebeple yazının bütün olarak bu sayfadan başka bir yerde neşredilmesi yasaktır. Ancak kaynak gösterilmesi (İstiklâl Marşı Derneği internet portalinde yer aldığının ifade edilmesi) ve bu sayfaya doğrudan aktif bağlantı verilmesi şartıyla yazının kısa bir bölümü iktibas edilebilir. Eser sahibinin tayin ettiği usule bağlı kalmak suretiyle bu yazının her türlü neşri, 5846 sayılı Kanun hükümlerine tabidir.
Fahri Genel Başkanımız Şair İsmet Özel'in okurken hem sağdan hem soldan başlanan kitaplarının sekizincisi olan “İSLÂMLA DAMGALANMIŞ VAROLUŞ” neşrolundu.
Şimdi diyoruz ki dünyada mali hegemonya olarak işleyen bir sistem var. Bu sistem bütün insanları kendi emrinde çalıştırıyor.
İçinde iki CD ile ciltli olarak sunulan Erbain'in bu hususi baskısı bütün