23 Nisan 1920’de Ankara’da Büyük Millet Meclisi açıldığında Antep’e “Bize mebus gönderin!” telgrafı gelir. Antep’in ileri gelenleri toplanıp, “Eğer Ankara’ya biz gidersek ve Ankara İstiklâl Harbi’ni kaybederse İstanbul bizi sürgüne gönderir. Gitmezsek ve Ankara İstiklâl Harbi’ni kazanırsa bu sefer Ankara bizi mahveder.” diyerek kendilerinden olmayan kimi köylü, kimi eşraftan birkaç kişiyi mebus sıfatıyla Narlı’dan Ankara trenine bindirirler. Ankara’ya “Size mebus gönderdik!”, İstanbul’a da “Bizim dışımızda, bizden habersiz birileri çekip gitmiş!” diye haber ederler. Tuhaftır ki Birinci Meclis’e katılmaktan imtina eden bu zevat, İkinci Meclis’e bizzat kendilerinden birilerini gönderir. Sonraki dönemlerde de kendilerinden olmayan kimsenin TBMM’ye gitmesine izin vermezler. Birinci Meclis, İstiklâl Harbi’ni komuta eden, İstiklâl Marşı’nı kabul eden meclistir. İkinci Meclis ise Lozan’ı kabul eden, Batum, Batı Trakya, Musul, Kerkük ve Halep’i Misak-ı Millî sınırları içerisinde olmasına rağmen Türkiye sınırları dışında bırakan meclistir.
Mehmet Kendirci, Halep Nerede İse Arşın Orada, Çelimli Çalım, sayı 10, s. 11.
Hükümranlığı altında bulunduğumuz medeniyet çerçevesinde erkekler günlük hayatlarını sürdürmekte iken Müslüman kimliklerini dışa vurmak mecburiyeti altında kalmıyorlar.
23 Nisan 1920’de Ankara’da Büyük Millet Meclisi açıldığında Antep’e “Bize mebus gönderin!” telgrafı gelir. Antep’in ileri gelenleri toplanıp, “Eğer Ankara’ya biz gidersek ve Ankara İstiklâl Harbi’ni kaybederse İstanbul bizi sürgüne gönderir
Bizi cehennem ateşinden kurtaracağına inandığımız söz “la” ile bir olumsuzlamayla başlar. Bu demektir ki insanoğlunun dünyada geçen hayatı varlıkla yokluk arasındaki sınırın nereden geçtiğini bilmekle şartlandırılmıştır.
Bugün Türkiye’de demokrasi lehinde ya da aleyhinde veya darbe lehinde ya da aleyhinde konuşanların Türk milletinin başına gelenler ve akıbeti hususunda zerre hassasiyet taşımadıkları gün gibi âşikâr.
Türk demokrasisinde Müslümanlar, merkezî yeri işgal ediyor. Yahut eğer Türkiye’de demokratik bir rejim sözkonusu ise, bu rejimin, üzerine nakış işlenen kumaşı Müslümanlıktır.
Hevvez, hutti, kelemen
Ben bu işe gelemen
Bacaklarım gısacuk
Falakaya giremen
(Türk çocuklarının bir tekerlemesi)
Biz şu anda ne isek dünyanın bundan sonra alacağı şekil de birebir bizim bugünkü halimizle irtibatlıdır. Defalarca, yıllarca söyledik. İstiklâl Marşı sadece 12 Eylül 1980 darbesinden sonra hazırlanan ve 1982 yılında halk oylamasıyla resmiyete kavuşan Anayasa’da zikrediliyor.
Nereye mi? Nereden geldiysek oraya.. İnsanın nereden geldiği konusunda sarih bir fikri olmasa da mutlaka bir yerden geldiğini idrak edecek seviyeyi tutturması iyidir.