Biz şu anda ne isek dünyanın bundan sonra alacağı şekil de birebir bizim bugünkü halimizle irtibatlıdır. Defalarca, yıllarca söyledik. İstiklâl Marşı sadece 12 Eylül 1980 darbesinden sonra hazırlanan ve 1982 yılında halk oylamasıyla resmiyete kavuşan Anayasa’da zikrediliyor. İstiklâl Marşı’nın bu milletin millî marşı olduğu ilk defa 1982 Anayasası’nda zikrediliyor. Daha önce bu hadise bir anayasa konusu değil.
1961 Anayasası’nda yok, 1924 Anayasası’nda yok, 1921 Anayasası’nda yok. Gene yıllarca ben şunu belirttim ki 1982 Anayasası’nda İstiklâl Marşı’nın zikredilmesinin bir tek açıklaması olabilir: İstiklâl Marşı’nda dile getirilen şeylerin mevcudiyetinin ortadan kalkması tehlikesi barizdir. Eğer böyle bir tehlike gündeme gelmemiş olsaydı hiç kimse önceki anayasalarda olduğu gibi İstiklâl Marşı’nı anayasada zikretmeyecekti. Ama Türkiye gözle görülür, kimsenin inkâr edemeyeceği üç askerî müdahale yaşadı.
Buradaki askerî lâfını da çok düşündürücü buluyorum ben şahsen. Askerî miydi, değil miydi, o da konuşulabilinecek bir şeydir. Ama bunların her biri İstiklâl Marşı’nın doğmasına sebep olan ruhu öldürmek üzere yapılmış müdahalelerdi. 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980; İstiklâl Marşı’yla ifadesine kavuşan ruhun canlılığına son vermek için ne yapıldıysa yapıldı. Bugün de geldiğimiz yer, İstiklâl Marşı’nın Anayasa’dan çıkarılmasıyla beraber dünya ölçüsünde sermaye hâkimiyetinin teminatı senede bağlanmış olacaktır. Eğer Türkiye’de yapılacak yeni anayasada İstiklâl Marşı zikredilmeyecekse bundan anlayacağımız tek şey globalizm adını verdiğimiz siyasî, iktisadî ve sosyal düzenlemenin dünya ölçüsünde önünde hiçbir mânia kalmadığına dair bir belirlilik doğacak demektir. Eğer İstiklâl Marşı bundan sonra Türkiye’de hazırlanacağı söylenen anayasada zikredilmeyecekse bilin ki 4. Dünya Savaşı, 1’nci, 2’nci, 3’ncü Dünya Savaşlarının galiplerinin zaferi olacaktır.
İsmet Özel, Anayasa’dan İstiklâl Marşı Çıkmaz, İstiklâl Marşı’ndan Anayasa Çıkar, 24 Eylül 2011, Ankara
İstiklâl Marşı’nda ne söylendiği gayet sarih ve kimin söylediği de belli: Sözü söyleyen Türk Milleti. İstiklâl Marşı bir milletten bahsederken sadece bu toprakların üzerinde yaşayan insanları değil, toprağın altındaki şühedayı ve melekleri de hesaba katıyor.
“Namaz İnsanı Kılar” başlıklı bir yazı yazdım. Maksadım zekâmın parlaklığını ispat etmek değildi. Yazdıklarımı beni kendilerinden bilerek okuyanlar bu ifadenin hangi düşüncelere tekabül ettiğini öğrenmiş oldu.
İçinde bulunduğumuz vaziyeti size izah etmek istiyorum. Sizden gelecek soruların kalkış yerini işaret edebilmek için; bu aynı zamanda, sizden gelecek sorulara hangi açıdan cevaplar sunacağımın da bir işareti olacak. Çevreye başından beri dikkatle yaymak istediğim şey buranın bir İsmet Özel kulübü olmadığının anlaşılmasıdır. Ama ne yazık ki işin bir başka yönü var ki o yönü ihmal ettiğimizde bir tür verimsizliğe hapsolunuyoruz :
Biz İstiklâl Marşı Derneği üyeliğini Türkiye’de insanları hem hakarete maruz bırakıp hem de onların enerjilerini kötü niyetlerine alet eden insanların bizimle münasebettar olmama şartına bağlıyoruz.
İstiklâl Harbimiz bizim millî kurtuluş savaşımız değildir, bağımsızlık savaşımız da değildir. İstiklâl bağımsızlık demek değildir. İstiklâl Arapça bir kelime değildir. İstiklâl Türkçe bir kelimedir. Arap dilinin kurallarına göre Türkler tarafından türetilmiş bir kelimedir
Biz şu anda ne isek dünyanın bundan sonra alacağı şekil de birebir bizim bugünkü halimizle irtibatlıdır. Defalarca, yıllarca söyledik. İstiklâl Marşı sadece 12 Eylül 1980 darbesinden sonra hazırlanan ve 1982 yılında halk oylamasıyla resmiyete kavuşan Anayasa’da zikrediliyor.
Hepinizin bildiği gibi, Mehmet Akif Ersoy bütün şiirlerinin yer aldığı Safahat'a İstiklâl Marşı'nı dâhil etmemiştir. Bunun sebebini sorduklarında "O benim eserim değildir, milletimin eseridir." demiştir.


