Türk milletinin başından neler geçti, başına neler geçti? Geçen yedi yüzyılın her elli yılı hususi bir dikkati hak ediyor. Asırlarca kasıtla bulandırılmış suyu durultan, durultmakla kalmayıp içilebilir hale getiren İstiklâl Marşı’dır. “O benimdir, o benim milletimindir ancak” “Werde der, der du bist”. 27 Mayıs 1960 sonrasında “İkinci Cumhuriyet” ibaresini ağızlarına alanlar işledikleri meş’um cinayetin üzerini örtme gayreti göstermişlerdi. 27 Mayıs gününden 1980’e kadar Türkiye bayram etti.
Bugün “Yeni Türkiye” havası atma durumunda olanlar ise kanlı ellerinin suçüstü delili olmadığına birilerini inandırmanın rahatlığını yaşıyor. Türkler neyi yaşıyor? Tamı tamına 175 senedir neyi yaşıyor Türkler? İstiklâl Marşımız kahraman ordumuza ithaf edilmiştir. Biz Türkler ordu-milletiz. Tarihte bir yerimiz varsa, bu yer küfür âleminin kendine olan güvenini tamamen kaybettiği yerdir. XII. Hıristiyan asrında İslâm’ın kılıcı olarak tarih sahnesinde yerimizi aldık. Mevkiimizi hiçbir zaman terk etmedik. XIII. Hıristiyan asrında da Diyar-ı Rum’u vatanlaştırdık. Bizim hep üniformalı veya üniformasız kahraman ordumuz oldu. Şimdi de var; ama henüz kendine gelmiş değil. Niçin İstiklâl Marşımız kahraman ordumuza ithaf edilmiştir? Çünkü I. Cihan Harbi’nin sonu sayılan 1918’de küfr âlemi İslâm’ı bir siyasî teşkilât ve bir askerî güç olarak dünyadan sildiği, silebildiği inancıyla hareket ediyordu. Ordudan başka bu inanca yalnız Türk topraklarında değil, bütün dünyada karşı çıkarak direnen müessese kalmamıştı. Ordu küfre karşı paşalarıyla değil, mülâzımları (bunların en önemli kısmı da ihtiyattı) ve zabitlerin çarıklı erkân-ı harp diye alay ettikleri eratla, yani Mehmetçiklerle cihad etti. Biz Türkler bir Sivas Kongresi toplamamış olsaydık, bir İstiklâl Harbi vermemiş olsaydık şimdi İslâm’ın arz üzerinde ancak müzelik bir kıymetinden bahis açılabilecekti.
İsmet Özel, “Yeni Türkiye: Bir Cürm-i Meşhut”, Çelimli Çalım, sayı 7, s. 21
Rivayet edilir ki bir zamanlar ülkemizde “din elden gidiyor” diye haykıran insanlar varmış. Bu insanlar gerçekten var mıymış, var idiyseler böyle haykırmakla neyi murad etmektelermiş, bunlar konumuz değil.
Madem Türklerin (cumhurun) demir dağı eritmek gibi bir gayesi yoktu, o halde hangi sebeple bir başkanı vardı? Akla gelebilecek ilk sebep asayişin teminidir.
İstiklâl Marşı’nı O Musiki İle Söylerseniz Bütün Vurguların, Bütün İşaret Edilen Fikrî Esasların Temayüz Ettiğini Görürsünüz
Biz şu anda ne isek dünyanın bundan sonra alacağı şekil de birebir bizim bugünkü halimizle irtibatlıdır. Defalarca, yıllarca söyledik. İstiklâl Marşı sadece 12 Eylül 1980 darbesinden sonra hazırlanan ve 1982 yılında halk oylamasıyla resmiyete kavuşan Anayasa’da zikrediliyor.
Yazdıklarım okunmuyor değil. Kimler okuyor yazdıklarımı? Bir yolda benimle yürümek, bir mesafeyi benimle kat etmek isteyenler mi? Bu sualin cevabına matuf bahsi hiç açmayalım.
Kimiz biz Türkler? Irkçı olduğumuzu söylüyorlar. Bunu söyleyenler Türk ırkının özelliklerini zikretme kaabiliyeti de gösterebiliyorlar mı? Türklük dediğimizde kavmiyetçilik yaptığımızı söyleyenler de var.
Bayrağımızda bir ay-yıldız var. Ay-yıldız mı var yoksa hilal ve yıldız mı var? Önce ay-yıldız var diyelim, bu ay-yıldız nereden neşet olmuş?
Yani her aşamada önümüzde Türkiye için hayrı talep eden, hayır için dua eden enayiler ve Türkiye’nin asla paçasını kurtaramayacağını düşünen uyanıklar vardı. Bugün hâlâ aynı şey söz konusu.