
12 Mart 1921’de İstiklâl Marşı, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından millî marşımız olarak kabul edildi. Daha Sakarya Meydan Muharebesi olmamıştı, bizim istiklâlimizi kazandığımıza dair bir sarahat yoktu. Biz istiklâlimizi kazanalım diye İstiklâl Marşı yazıldı. Onun için İstiklâl Marşı Sevr mağarasında Allah Resu- lü’nün Hz. Ebubekir’e hitap ettiği gibi başlar: Korkma! Yani durum aynıdır. Nasıl Allah Resulü, Ebubekir Sıddık ile mağarada mahsur kaldıysa, biz de dünya güçleri karşısında İstiklâl Marşı yazıldığı sırada mahsur idik. Onun için İstiklâl Marşı bir hadis-i şerifle başlar: “Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak.” Eğer bu al sancak yoksa ne İstiklâl Marşı ne de İstiklâl Harbi vardır.
İsmet Özel, İstiklâl Marşı’nın Hayatımızdaki Yeri, 12 Mart 2011, Niğde
Ben 1944 doğumluyum ve 1950 yılında ilkokula başladım. Ben doğduğum sırada Amerikan askerleri Almanya’yı işgal etmek üzere Almanya sınırını geçmekteydiler.
İstiklâl Marşı’nın kendisi Türk Milletinin eseridir ve İstiklâl Marşı Derneği de bu vakıanın kasten gözden kaçırılmasına bir tepkidir.
Biz İstiklâl Marşı Derneği üyeliğini Türkiye’de insanları hem hakarete maruz bırakıp hem de onların enerjilerini kötü niyetlerine alet eden insanların bizimle münasebettar olmama şartına bağlıyoruz.
İstiklâl Marşı diyor ki: “Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.” Demek ki, bir ocağın tüttürülmesi gerekiyor. Yani bizim bu ülkenin hayatiyetine katkıda bulunan insanlar olmaktan başka bir seçeneğimiz yok; bu ülkenin hayatiyetine katkıda bulunmayı kendine dert etmemiş her birey bu ülke aleyhine çalışıyor demektir.
“İnsan hayra dua ediyormuşcasına şerre de dua eder. Çünkü insan pek acelecidir.”17/11
İstiklâl Marşı’nın beste yarışması açılmıştır. Yirmi dört beste gelir ve bir karara bağlanmaz, İstiklâl Marşı bir besteye oturtulmaz. 1930’a kadar İstiklâl Marşı yirmi dört farklı besteyle değişik değişik bölgelerde söylenerek gelir.
Kimiz biz Türkler? Irkçı olduğumuzu söylüyorlar. Bunu söyleyenler Türk ırkının özelliklerini zikretme kaabiliyeti de gösterebiliyorlar mı? Türklük dediğimizde kavmiyetçilik yaptığımızı söyleyenler de var.
23 Nisan 1920’de Ankara’da Büyük Millet Meclisi açıldığında Antep’e “Bize mebus gönderin!” telgrafı gelir. Antep’in ileri gelenleri toplanıp, “Eğer Ankara’ya biz gidersek ve Ankara İstiklâl Harbi’ni kaybederse İstanbul bizi sürgüne gönderir


