RAMAZAN AYI MÜSLÜMANA ORUCUN FARZ OLDUĞUNU HATIRLAMAKSIZIN VE HATIRLATMAKSIZIN GEÇİYOR

“Namaz İnsanı Kılar” başlıklı bir yazı yazdım. Maksadım zekâmın parlaklığını ispat etmek değildi. Yazdıklarımı beni kendilerinden bilerek okuyanlar bu ifadenin hangi düşüncelere tekabül ettiğini öğrenmiş oldu. İnsan kılınmanın namazla mukayyet olduğu hatırlanmalı idi ki, bizleri İslâm’dan uzak tutma manevralarını kolaylaştırmak için hümanist bahaneler uydurma gayretkeşliğinin önü alınabilsin.

Besbelli ki bu meyanda yazdıklarım ilgi uyandırdı. Toplum bilinciyle yaşayanlar değil ve fakat sürüye mensubiyetin keyfiyle yaşayanlar, ilgi uyandırmayı en büyük kazanç sayıyor. Biz de yapalım, biz de ilgi uyandıralım demek onların hoşuna gidiyor. Benim sözümden kalkarak yeni uyarlamalara varmayı denediler: Bu aklıevvellere göre madem namazın insanı kıldığı söylenmişti; o halde orucun da insanı tuttuğu söylenebilirdi. Hâlbuki böyle bir yakıştırma hem dinî mükellefiyetlerin önemini kavramaktan nasipsizliği işaret ediyor, hem de onlardaki Türkçe bilgisi ve sevgisinin nedretini gösteriyor. Biz Türkler tâat kılar gibi namaz kılar, sözümüzü tutar gibi orucumuzu tutarız. Biz nasıl tâat kılıyorsak, tâatın da bizi kıldığı apaçık bellidir ve anlam bakımından bizim tâat kılmamızla tâatın bizi kılması aynı istikameti gösterir; ama aynı mütekabiliyet, ne “söz” ve “tutmak” ne de “oruç” ve “tutmak” ilişkisi bakımından geçerlidir. Bizim sözümüzü tutmamız bizi olumlu bir duruma sokar. Gel gelelim, sözümüz bizi tutuyor dediğimizde istemediğimiz bir durumun haberini vermiş oluruz. Sözlük elli dokuz anlamda tutmaktan bahsediyor. Bunların hangisiyle tutacak oruç insanı? Nerede insanları vapurun tutması gibi, insanları orucun tutması bahse konu oluyorsa, orada kulak verilecek söz etmekten imtina ediliyor demektir.

“Nerede o eski ramazanlar” mankafalığını devam ettiremiyorlar. Ramazan orucunun farz olduğunu hatırlatmayı da gözleri yemiyor. Çünkü buradan üzerimize farz olan başka hususlara geçileceği korkusunu içlerinden atamıyorlar. Neden?

İsmet Özel - 5 Ekim 2006

"İstiklâl Marşı, Türk milletinin tarih sahnesindeki mevcudiyeti hususunda ısrar edişinin belgesidir."

İstiklâl Marşı Safahat’ta Yer Almaz

İstiklâl Marşı bir şekilde ortaya çıktı. Burası İstiklâl Marşı Derneği ama burası Mehmed Akif derneği değil. Ben İstiklâl Marşı Derneği başkanıyım ama burası İsmet Özel derneği de değil.

BAŞINI ÖRTEN KIZLAR FELSEFE BİLMELİDİR

Hükümranlığı altında bulunduğumuz medeniyet çerçevesinde erkekler günlük hayatlarını sürdürmekte iken Müslüman kimliklerini dışa vurmak mecburiyeti altında kalmıyorlar.

"Şimdi, şu mayınların temizlenmesi meselesini düşünün: Güney sınırımızdan mayınlar temizlenecekmiş."

Ben 1944 doğumluyum ve 1950 yılında ilkokula başladım. Ben doğduğum sırada Amerikan askerleri Almanya’yı işgal etmek üzere Almanya sınırını geçmekteydiler.

Birinci Sene-i Devriye Toplantısı

Biraz önce izlediğiniz panelde de arkadaşların sözlerinden İstiklâl Marşı Derneğinin niçin kurulduğuna dair birçok şey işittiniz. Bunlara muvazi olarak ben, bir şeyi netleştirerek devam edeceğim sözlerime.

İstiklâl Marşı’na İlk İtiraz

İstiklâl Marşı’nın kendisi Türk Milletinin eseridir ve İstiklâl Marşı Derneği de bu vakıanın kasten gözden kaçırılmasına bir tepkidir.

Kıskıvrak Huzur

Türkiye’de bombalar patlamıyor son yıllarda, şehirlerimizde sokak çatışmaları olmuyor. Doğu Anadolu’dan gelen ölüm haberleri dışında Türkiye’de siyasi hava sistemin istediği gibi kabadayılıktan uzak özelliğini koruyor.

İstiklâl Marşı İle Asrın İdrâki

İstiklâl Marşı İle Asrın İdrakine Baktığımızda Gayet Net Bir Tablo Görürüz: 

1. Asrın idraki bize her şeyin imkânlar nispetinde mümkün olduğunu; önce imkânları ele geçirmek gerektiğini telkin ediyor.

Son Ocak, Sönmez Ocak, Bizim Ancak

Bugün hâlâ bir devlet devamı bahis konusuysa bu İstiklâl Marşı’nın gösterdiği hedefin yeniden anlaşılmasıyla veyahut gerçek boyutlarıyla anlaşılmasıyla mümkün olacaktır.