İsmet Özel “Tersinden Edebiyat Tarihi” yazılarına devam ediyor. Biz “Partizanın Amentüsü” serlevhası altında yazdığımız yazılarda olanca gayrete rağmen edebiyatın dışına itilemeyen İsmet Özel’in aleyhindeki faaliyetleri, İsmet Özel düşmanlığını ayan etmeye çalışırken İsmet Özel'in ne yaptığından bahis açmaya pek fırsat bulamıyoruz. Lakin İsmet Özel'in son yazısından aldığımız ilhamla hem İsmet Özel'in “gayr-i kabil-i kıyas” hususiyetlerinden birini hem nüfuz arayışını hem de çevresinin onu ihata etmesine rıza göstermeyişinin bir numunesini dile getirmenin fırsatını kullanmak istiyoruz.
Ondan önce mecburen bir hususu zikretmemiz lazım. Ara Güler vefat etti geçenlerde. Osmanlı’nın son devrinde Abdullah Frères’in marifetiyle Ermenilerin elinde başlayan fotoğrafçılığın bir temsilcisiydi. Vefat ettiğinde de çokça dile getirildiği gibi meşhurların fotoğraflarını çekmiş olmasıyla meşhurdu. Bu meşhurların arasında edebiyatçılar büyük yer tutar. Zira birçok edebiyatçının kitabının kapağında yer alan kendi resmi Ara Güler fotoğrafıdır. Hatta Ara Güler’in fotoğrafını çektiği edebiyatçıların fotoğraflarının ve onlardan yapılan iktibasların bir araya toplandığı “100 Yüz” isimli kitap Ara Güler imzasıyla neşredildi. Tabii ki o kitapta İsmet Özel’in fotoğrafı yok. Geçen yazımızda bahsettiğimiz, İsmet Özel düşmanlığının İsmet Özel hidayete erdikten sonra başlamadığını izah eden bir misal de budur. Çünkü Ara Güler 60’lı yıllarda hikâye yazmayı deneyen, Papirüs dergisi çevresinde bulunan ve edebiyatçılarla hususi dostlukları olan birisiydi. 60’lı yıllarda Papirüs dergisi bazı edebiyatçıları ele aldığı sayılar çıkarmış ve bu edebiyatçıların fotoğraflarını derginin kapağına taşımıştı. Bu fotoğrafların birçoğu da yine Ara Güler imzalıydı. İsmet Özel'in 1969 yılında basılan “Evet, İsyan” kitabının sansasyon yarattığını önceki yazımızda dile getirmiştik. Yani o yıllarda İsmet Özel'in şöhreti zirvedeydi. Arka kapağında Ara Güler'e ait: “Eğer ben bu insanların fotoğrafını çekmese idim, Türk Edebiyatı yüzsüz (100süz) kalacaktı.” gibi edep dışı bir cümle bulunan “100 Yüz” kitabında Ataol Behramoğlu’ndan, Hilmi Yavuz’a; Selim İleri’den Orhan Pamuk’a birçok kişinin fotoğrafları mevcut. Hatta “tehlikeli bir yanı olduğu için çok sevmezdim” dediği Necip Fazıl’ın bile fotoğrafı var ama İsmet Özel’in yok. Çünkü İsmet Özel düşmanlığı İsmet Özel'in hidayete ermesinden sonra başlamadı. İsmet Özel'in şair, komünist, Müslüman oluşu, başından beri bir Türk milliyetçisi oluşu Ara Güler'e İsmet Özel fotoğrafı çektirmedi. Çok şükür ki çektirmedi.
İsmet Özel hem yayınlanan son yazısı “Mukaddeme 5”te hem de bir önceki “Partizanın Amentüsü” yazımızı kendisine okuduğumuzda, ilk kitabi “Geceleyin Bir Koşu”nun yayınlanma tarihinin 1966 fakat kitaptaki şiirlerin doğum tarihinin 1962-1964 olduğunu belirtmek ihtiyacı hissetti. İsmet Özel’in gayr-i kabil-i kıyas hususiyetlerinden birini aksettirmesine binaen “Geceleyin Bir Koşu” kitabında yer alan üç kelimeye dikkat çekmek istiyoruz: Uzayor, üreyor, kanayor.
Bak, ölüm güzü kıskanıyor
şimdi ıssızdır onun sevimli kedisi
ve herkes onun el değmedik yerleri olduğunu sanıyor,
uzayor defterine uğrayan kan lekesi / Bakır Tenli Yapraklar
ve artık çirkinim
uykularımda örümcekler üreyor şimdi
gelmiş geçmiş bütün gölgeleri denedim
ellerim hâlâ pençe gibi / Tüfenk
Nasıl bir soylu boşluğa çılgınca kanayorum. / Yıldızların Uzaklığına Övgü
Bu mısralarda yer alan mezkur kelimeler İsmet Özel’in ilk şiirlerini yayınladığı zamanın edebiyat ortamındaki “artistik” hareketlere veya zıpırlıklara benzemeyen bir şey. O zamanlar şiir diye tuhaf şeyler yazma modası vardı, zıpırlık dediğimiz onlar. İsmet Özel henüz 18 yaşında hangi dille ne yaptığını bilerek işe başlıyor.
“Uzayor” kelimesi mesela bugün insanlara tuhaf geliyor çünkü insanlar ne dediklerini hiç hesap etmeden uzuyor diye konuşup yazıyorlar. Halbuki Türkçede “uzumak” diye bir mastar yok. Uzamak, uzanmak, uzan veya hadi uza diyoruz. Uzunmak demiyoruz, uzanmak diyoruz. Uzan, yerine uzun dediğimizde başka bir kelimeyi telaffuz etmiş oluyoruz. Aynı şekilde örümcekler “ürüyor” demiyor İsmet Özel, “örümcekler üreyor” diyor. Ürümek ve üremek bambaşka kelimeler. Çünkü ürüyen ittir, örümcek değil. İt ürür kervan yürür diyoruz. Bu kelimeler bütün tahsilini Latin yazısıyla görmüş 1944 doğumlu İsmet Özel'in düşündüğü gibi bizim yazımızda uzuyor değil uzayor (اوزایور), üreyor (اورەیور), kanayor (قانایور) şeklinde yazılır. Türk yazısında ne dediğini bilmek yazmanın esasıdır. Ve kelimelerin kökleri, birbirleriyle akrabalıkları bizim yazımızda hususen tebarüz eder.
Bütün bunlar yazımızın elimizden alınması ve akabinde 27 Mayıs müdahalesi dolayısıyla yazımızı geri alacağımıza dair taşıdığımız ümidin kırılmasıyla alakalı. 27 Mayıstan önce matbuatta iş bulabilmek için Türk yazısı ile okur yazar olmak şartı vardı. Tahsilini Latin yazısı ile görmeyen bütün muharrirler yazısını Türk yazısı ile yazardı. Dolayısıyla herhangi bir imla birliği asla teşekkül etmemesine rağmen matbuat aleminde yazıyı bilen insanlar olduğu için bazı kitaplarda, mecmualarda, gazetelerde bugün “başlıyor” şeklinde yazılan kelimeyi “başlımak” diye bir mastar olmadığı için “başlayor” (باشلایور), “olmuyor” kelimesini de “olmayor” (اولمایور) şeklinde görebilirdiniz. İnsanlar arasında meriyette olan yazı Türk yazısı idi. Devletse Latin yazısını icbar ediyordu. Sınıf Bilinci Mecmuamızın ikinci merhalesinin birinci nüshasında bu mevzuu izah eden iki metin neşrettik. Birisi Nazım Hikmet’in Kemal Tahir’e mektubunda zikrettiği şu husustur: “Arzuyi umumi üzerine eski harflerle mektup yazmağa başladım” diyor Nazım Hikmet Kemal Tahir’e. Yıl 1941. Harf inkılabının üzerinden 13 sene geçmiş ve Türkiye’de entelektüellerin arzuyi umumisi budur. Yine Sınıf Bilinci’nde aynı yıllarda yakılmış bir türkünün sözlerini misal göstererek yalnızca entelektüellerin değil halkın da Latin yazısını kabul etmediğini belirttik. İkinci Dünya Savaşı esnasında yakılan bu türküde şu mısralar geçiyor: “Mektup yazarsan Latince yazma/ Latince yazıyı okuyan olmaz.” Entelektüeller Latin yazısını tecrübe etmiş ama sonra “mürteci” olmuşlar çünkü Nazım Hikmet aynı mektupta “Bu kısmi irticaımı cenabı hak af buyursun” diyor. Halk zaten hiç kabul etmemiş, Latin harfli yazıya Türkçe dememiş, Latince demiş. Sadece bu misal dolayısıyla bile Türkiye’nin İkinci Dünya Savaşı’na neden sokulmadığı ve Amerikalıların niçin 27 Mayıs müdahalesinde bulundukları rahatlıkla anlaşılabilir.
“Uzayor defterine uğrayan kan lekesi” mısraı “Bakır Tenli Yapraklar” şiirinde geçer. Bu şiir İsmet Özel'in yayınlanan henüz beşinci şiiridir ve ilk olarak Türk Dili dergisinde yayınlanmıştır. O zaman Türk Dili dergisinin şiir editörü Salah Birsel idi. Türk Dili yazı heyetinde yer alan Cemal Süreya “Geçen Ayın Şiirleri” bölümünde İsmet Özel'den, henüz beşinci şiiri yayınlanan İsmet Özel'den ve Bakır Tenli Yapraklar şiirinden şöyle bahsediyor: "Türk Dili’nin Ocak sayısında İsmet Özel’in ‘Bakır tenli yapraklar’ adlı şiirinde başarılı dizeler var. Görüntüleri kimi yerde sorumsuzca kullanıyor gibi olmasına karşın İsmet Özel iyi bir şair. Sözcükleri seçmesini, bir elektrik yaratmasını biliyor. Hattâ bu şiirde bir kişiliğin ilk izlerinden söz edebiliriz.” (Türk Dili, Şubat 1964)
Cemal Süreya’nın henüz beşinci şiiri yayınlanan İsmet Özel hakkındaki bu cümlelerini Edip Cansever'in sansürlenen, kitaplarına alınmayan şu cümlesi ile beraber düşünebilirsiniz: “Örneğin İsmet Özel, yirmi yaşını bile aşmadan şaşırtıcı bir şiir enerjisiyle yüklüydü yazdıkları.” Edip Cansever’in “şaşırtıcı şiir enerjisi” deyişiyle, Cemal Süreya’nın “görüntüleri sorumsuzca kullanıyor” deyişi akrabadır. Bu ifadeler yalnızca İsmet Özel'in gayr-i kabil-i kıyas hususiyetini aksettirmez aynı zamanda İsmet Özel’in şiire başladığı zamanlarda okurlarca Türk şiirine vereceklerini vermiş kabul edilen, tükenişin eşiğindeki “ikinci yeni” şairlerinin beyanıdır. Bunu Ülkü Tamer’in Cemal Süreya’nın 1965'te çıkan Göçebe kitabı hakkında Soyut Dergisinde yine aynı yıl yazmak zorunda kaldığı “klik yazısı”na bakarak anlayabilirsiniz. Ülkü Tamer yazıya şöyle başlamış: “Bu böylece biline: Göçebe Üvercinka'dan çok çok iyi bir kitaptır. Üvercinka'yı sevip de Göçebe'ye dudak bükenler Üvercinka'yı tesadüfen sevmişlerdir. Göçebe nerde, Üvercinka nerde...Ama birçok kişi tadına varamadı Göçebe'nin, 'nerde Üvercinka, nerde Göçebe' dedi. Eh, herkes şiirden anlamıya mecbur değil ki.” Yazının sonuna doğru da itiraf kabilinden şöyle diyor: “bu bir 'klik' yazısı mı? Hayır. Arkadaşlık yazısı mı? Bir bakıma.”
Memet Fuat da 1965 Türk Edebiyatı yıllığına İsmet Özel'den “Bakır Tenli Yapraklar” şiirini almıştır ve aynı kitapta “1964’te Edebiyatımız” başlıklı yazısında İsmet Özel ile ilgili şunları söyler: "1964’ün isteksiz görünmeyen şairleri arasında kimler anılabilir? Edip Cansever ile Fazıl Hüsnü Dağlarca’dan başka Ülkü Tamer, Ahmet Oktay, Ceyhun Atıf Kansu da güçlü göründüler. Turgut Uyar’ın “Ölü Yıkayıcılar”ı büyük bir şiirdi. Bir de İsmet Özel’in adı verilebilir en gençler arasından, ilgileri üstüne çeken, değişik yolları başarıyla deneyen bir şair olarak." (Türk Edebiyatı - 1965)
Gelgelelim İsmet Özel'in Bakır Tenli Yapraklar şiirindeki “uzayor defterine uğrayan kan lekesi” mısraının ilk kelimesi ilk kez yayınlandığı yer olan Türk Dili dergisinde “uzuyor” şeklinde “düzeltilmiş.” Bu yüzden hem Cemal Süreya’nın yazısında hem de Memet Fuat’ın yıllığında bu mısra “uzuyor defterine uğrayan kan lekesi” şeklinde çıkmış. İsmet Özel’in nüfuz etme arayışına daha başından set çekilmiş. Türk Dili dergisinde “uzayor” kelimesini aklınca uzuyor şeklinde düzelten kişi Türkçeyle arasına açtığı mesafe ölçüsünde şiirle de arasına mesafe koymuş oluyor. Bu mısra “uzuyor defterine uğrayan kan lekesi” şeklinde okununca oluyor mu? Olmuyor. Üstelik bu dergi “Türk Dili” dergisi! Öztürkçeciliğin şampiyonu. Öztürkçecilik ile Türkçenin münasebetinin menfilikle mukayyet olduğunu buradan da anlayabilirsiniz.
İsmet Özel daha ilk şiiriyle ne yaptığını bilen bir şair olarak işe başladı. Bu yüzden ilk şiirinin adı Yorgun. İlk şiirinden yayınladığı son şiirine kadar Latin yazısı ile en büyük şiirleri yazdı. Daha ilk yazdıklarında hangi dile hizmet ettiğini bilen bir şairin arayışı, kendi tabiriyle şuur delisi olması ona “Türkçe Latin yazısıyla yazılamaz” hükmünü söylemeyi nasip etti. Çevresinin kendisini ihata etmesine müsaade etseydi bu hükme varamazdı. İsmet Özel’i sair şairlerden, yazarlardan, ağyardan ayıran hususiyetlerinden biri budur. Ayrıca İsmet Özel bu hükmü, son yarım asırda tek başına bütün Türk şiiri demek olan şair vasfıyla söyledi. Diğer şairler yazarlar niye bunu söylemedi, söylemiyor asıl sual budur. İsmet Özel bilhassa son şiir kitabı Of Not Being A Jew’deki şiirlerle Latin yazısıyla gidilecek bütün yerleri yokladı, kurcaladı ve yazdığı bu şiirlerle neden buraya kadar gidilebileceğini gösterdi. Bunu yaparken de sanat eserine halel getirmeden yaptı. Halel getirmek ne demek? Bilakis, okuyucusuna bir dünya vererek bunu yaptı. Mesela İsmet Özel’in Of Not Being A Jew kitabında sadece ismi bile bu hususa dikkat çekmeye yeten, “ÂDEMİNKİ Aaa! DEMİNKİ” şiirinin son beyti şöyle:
Yapayanlış dendendeki monarşinin sevda bahsi kesin
İşin suç dışı bir amaç gütmekse bil felç geçirmektesin.
İlk mısraın son kelimesi olan “kesin” kelimesi iki farklı şekilde okunabilir ve Türk yazısıyla iki farklı şekilde yazılabilir. Eğer “kesin” kelimesini “sevda bahsi kesin” yani kat’i manasında “kesin” olarak okuyacaksanız kelime كسین şeklinde, “bahsi kesin” yani kesmek, bitirmek manasında “kesin” olarak okuyacaksanız كسڭ şeklinde yazılır. Yani Türk yazısıyla yazıldığında iki farklı okuyuşta iki farklı ses çıkar ortaya. Bu Of Not Being A Jew kitabından rastgele seçtiğimiz bir misal sadece.
İnsanlar şiirden şuurdan mahrum dangalakça halleriyle İsmet Özel’in ilk şiirleri iyi de son şiirleri kötü gibi laflar ediyor. Halbuki hem dün hem bugün hem nazım hem nesir fark etmez, İsmet Özel’in yazdıklarıyla arandaki mesafe Türkçe ile arandaki mesafe kadardır. 27 Mayıs’tan sonra Allah’ın Türk milletine bir İsmet Özel vermesi paha biçilmez bir hediyedir.
Gökhan Göbel - Seyfullah Köksal
14 Kasım 2018
Kozlu'dan Soma'ya yazımızda Siyasal Bilgiler Fakültesi Fikir Kulübü'nün Kozlu Yürüyüşü’nden bahis açmıştık. İsmet Özel’in Türkiye’deki “sessiz yürüyüşleri” sesli yürüyüşe dönüştürdüğü Kozlu eyleminden kısa bir müddet sonra sol hareket içinde mühim bir yer tutan başka bir hadise de olur: 15 günlük bir siyasî gazete olan Dönüşüm yayınlanır.
“Türkiye’de Kafirlerin Zapt Edemedikleri Tek Kale” başlıklı yazımızda Ebubekir Eroğlu’nun şu sözlerini nakletmiştik: “Bana öyle geliyor ki 1970’lerde İsmet Özel çıksa “İkinci Yeni şiirini bir duvarın dibinde sızıp kalmaktan ben kurtardım” dese bir iki homurtu yanında bu sözüne yandaş bulabilirdi.
İsmet Özel “Tersinden Edebiyat Tarihi” yazılarına devam ediyor. Biz “Partizanın Amentüsü” serlevhası altında yazdığımız yazılarda olanca gayrete rağmen edebiyatın dışına itilemeyen İsmet Özel’in aleyhindeki faaliyetleri, İsmet Özel düşmanlığını ayan etmeye çalışırken İsmet Özel'in ne yaptığından bahis açmaya pek fırsat bulamıyoruz.
"İsmet Özel hastaneye düştü" haberi duyulunca İsmet Özel hakkında yazılıp söylenenlerin çetelesini tuttuk. Bu yüzden televizyon ekranında İsmet Özel’in karşısında dilini kıpırdatamayıp, İsmet Özel’in hastalığı haberinden sonra dili açılanlar,
Hıristiyan takvimine göre 2000-2001 yıllarında Yapı Kredi Yayınları “Yüzyılın Türk Şiiri” adlı üç ciltlik bir antoloji yayınladı. Antolojiyi Mehmet H. Doğan hazırlamış. O sırada YKY’nin editörü ise Enis Batur idi. Kitap yayınevi tarafından “Türk Şiirinin yaşayan en önemli eleştirmeninden vazgeçilmez bir başvuru kaynağı” sloganıyla sunulmuş.
Türkçenin bir İslam dili olduğunu zamanında alimlerimiz kefere lisanı tabirini kullanarak belirtmiş.
İsmet Özel çeyrek asır evvel “Köprülerde Ağaç Bitmez” demişti. Nitekim bitmiyor.