"Şimdi, sapık düşünceyi bize geçerli düşünce olarak kazıklamak isteyen insanlar dünya şartlarının neleri bize yaptırdığını gözümüze sokmaya çalışırlar.
Türkiye Cumhuriyeti, İstiklâl Marşı yazıldığı ve meclis tarafından kabul edildiği zaman yoktu. Onun için İstiklâl Marşı’nın Türkiye Cumhuriyeti’ne hiçbir borcu yok. Türkiye Cumhuriyeti'nin İstiklâl Marşı’na borcu çok. Türkiye Cumhuriyeti bu işe doğrudan vaziyet eden insanların iradesini tecessüm ettirdi. Fakat ne yapacaklardı, ortada Sakarya Meydan Muharebesini kazanmış bir millet vardı. Bu millete yeni bir teşkilatlanmayı nasıl kabul ettireceklerdi. “Türkiye Cumhuriyetinin dini din-i İslam’dır” diye Teşkilatı Esasinin ikinci maddesini değiştirmedikleri zaman Sakarya Meydan Muharebesini kazanmış millete yeni teşkilatı “bu sizin teşkilatınız” diye kabul ettirmek mümkün değildi. Ama aslında Siyonizm’in XIX. yüzyılda planlarından bir tanesi, kurulacak muhtemel İsrail’e karşı şemsiye bir Türk Devletiydi. Yani Türkiye Cumhuriyeti ortaya çıkarken ortada henüz resmi varlığı olmayan İsrail’in müdafaası esastı. Onun için cumhuriyetin ilk kadroları Müslüman adı olan veya olmayan Yahudiler tarafından lebalep doldurulmuş olması hiç kimseyi şaşırtmasın! Onlar kurulacak İsrail’e bir şemsiye devlet arıyorlardı ve buldular da. Bu, bugün devreden çıkmış ya da işini bitirmiş değildir. Bugün görüyorsunuz Suriye’de şurada burada dünya kadar hareket var. Bunların ne kadarı İsrail aleyhtarı? Hiçbiri! Yani Ortadoğu’daki bütün karışıklıklar İsrail’in sıhhatine hizmet ediyor. Herkes birbirini yiyor, silah fabrikaları ultra karlar temin ediyor. Buradaki insanlar ahlaken, maddi olarak, bütün sosyal ilişkiler itibariyle sefalete terk edilmiş durumda. Hiçbir yapıcı oluşumla karşı karşıya değiliz. Hepsi tefessüh etmiş, kokuşmuş, günden güne tiksinti veren ilişkiler bütünü haline geliyor, kendi mevcudiyeti itibariyle bundan İsrail hiç olumsuz etkilenmiyor. Yani İstiklâl Marşı’nı bir can simidi saymadığınız zaman bütün Siyonist planların ocağına odun taşımış olursunuz. İstiklâl Marşı bu bakımdan bize muafiyet temin edecek bir şeydir, hatta aşı yerine de geçer. İstiklâl Marşı’nın anlaşılıyor ve toplum tarafından benimseniyor olması dünyada yürürlükte olan baskı mekanizmasının lanet odaklarının faaliyetlerine sınır çekecek bir şeydir."
11 Temmuz 2015, İstanbul
İstiklâl Marşı Derneği Genel Başkanı Şair İsmet Özel’in "İstiklâl Marşı'nı Kim Yazdı?" adlı basın toplantısındaki konuşmasından.
Biz İstiklâl Marşı Derneği olarak kurulduğumuz günden itibaren şunu söylüyoruz: İslâm’ın içinde hiçbir kötülük yoktur ama İslâm’ın dışında hiçbir iyilik yoktur! “Bunu gâvurlar daha iyi yapıyor” dediğiniz zaman İslâm’ın dışında bir iyilik arıyorsunuz demektir.
Kimiz biz Türkler? Irkçı olduğumuzu söylüyorlar. Bunu söyleyenler Türk ırkının özelliklerini zikretme kaabiliyeti de gösterebiliyorlar mı? Türklük dediğimizde kavmiyetçilik yaptığımızı söyleyenler de var.
1 Nisan 2017 (Hıristiyan takvimine göre) Ankara’da İstiklâl Marşı Derneği tarafından “Tek dil olmadan tek millet, tek devlet, tek vatan, tek bayrak olmaz” serlevhalı bir seminer tertip edildi.
Önce kadınlığın, ameleliğin, Aleviliğin, Kürtlüğün ortaya nasıl iseler öyle çıkmadığını, çıkarılmadığını ve dikkatlerin kadınlar, ameleler, Aleviler, Kürtler bakımından iyi olanın hangisi olduğuna çevrilmediğini vurgulamamız gerek.
İstiklâl Marşı, İstiklâl Harbi’nden önce ve onun kazanılması için yazıldı; buna bir katkı ya da destek olmak üzere yazıldı. Yoksa işler bittikten sonra hikâye olsun diye değil. İstiklâl Marşı, eğer dünyada Türk hayatı diye bir şey varsa, bu Türk hayatının en kritik döneminde yazılmış bir metin. Türk hayatı şimdiye kadar bir şekilde vardı, bundan sonra da olacak mı sorusuna cevap vermek üzere yazılmış bir metin İstiklâl Marşı. O yüzden İstiklâl Marşı’nı Türk hayatı dediğimiz şeyin varlığı ve idamesi için elzem bir unsur olarak görmek bizi bir araya getiriyor.
İsmet Özel, Bir Akşam Gezintisi Değil Bir İstiklâl Yürüyüşü, s.163
İstiklâl Marşı herhangi bir metin değildir. İstiklâl Marşı 12 Mart 1921 günü TBMM tarafından millî marş olarak kabul edilmiştir. Yani İstiklâl Marşı’nın kanunî bir dayanağı vardır.
Zaten Siyasal İslâm’ın mayası sağlam değildi. Yani Siyasal İslâm ortaya çıktıktan sonra bir takım şuurlu Müslümanların bu hareketi sıhhate kavuşturmak üzere harekete geçmeleri gerekirdi.
Yani her aşamada önümüzde Türkiye için hayrı talep eden, hayır için dua eden enayiler ve Türkiye’nin asla paçasını kurtaramayacağını düşünen uyanıklar vardı. Bugün hâlâ aynı şey söz konusu.