İstiklâl Harbi’ni, “Ben bu toprakları gâvura yedirmem.” diyen bir avuç insanla kazandık. Onun için bizim vatan sahibi olmamızın temelinde demokrasi yok. Bizim vatan sahip olmamızın temelinde bir irade var, bir geri adım atmama var. O yüzden demokrasiden bir şey beklememize gerek yok. Çünkü bize bir şey vermedi demokrasi. Biz eğer Müslüman isek, biz eğer Türk isek demokrasi sebebiyle bir kazanç sahibi değiliz. Biz davamızı terk etmediğimiz için bir şey var elimizde. Başka bir mesnedi yok bunun, başka bir dayanağı yok. Bundan sonra da bir şeyler olacaksa bu daha çok sayıda insanın bizimle beraber olması yüzünden olmayacak. Bundan sonra da bir şey olacaksa meselesini sarahatle ifade eden, özü sözü bir olan insanların yaptıklarıyla olacak.
İnsanların basit birer alet olmadan yaşayabildikleri bir ekonomik yapı temin etmeleri mümkündür.
Türkiye Cumhuriyeti’nin ayakta durmasının tek sebebi hâlâ bizim Mekke ve Medine’yi Müslüman hâkimiyetine kavuşmasını sağlama ümidimizdir.
İstiklâl Marşı Türk milletinin geleceğinin karartılamayacağı konusunda hem bir vaat, hem bir teçhizat, hatta mühimmat olarak düşünülmüştür.
İstiklâl Marşı, ‘eğer Müslüman vasıflarına sadık kalırsa, Türk milleti tarihten silinmeyecek’ diyor.
"Ortaya Müslüman olmayan bir zıpçıktı, bir türedi-Türk çıkardıkları yetmiyormuş gibi;
İstiklâl Marşı Ankara’da yazıldı; ama ilk defa Kastamonu’da Nasrullah Camii’nde okundu.