23 TEMMUZ

23 TEMMUZ

Sıcak bir yaz sabahı, bahçemdeki gül göbekleri baygın renklerle yanıyor. Gazetemi açtım: 23 temmuz, bizim eski 10 temmuz..

Sanki sokaktan bizim mektebin alayı geçiyor:

Enverle Niyazi, unutulmaz bu isimler
Savni samedaniye emanet bu cisimler..

Zihnimde tekrar ediyorum: En.. ver.. le, Ni.. yââ.. zîî, unutûûûl.. maz, bu isiim ler.. ve arkadan başka bir ses:

Yaşasın Niyaziler, Enverler

Bestesi: Yaşasın Nîî yââzîî ler, Enverler...

Ve tütüncü dükânının camındaki ilk Tanin gazetesi hatırıma geliyor. Servetifünun dirilmiş gibi bir şey: Sis şiri, Cahid'in yazısı, Fikret'in bir fıkrası!

Bu kantoya benzer hürriyet şarkıları arasına, birdenbire, ağır bir ses karışıyor:

Allahüekber, Allahüekber, Lailâheillallah
Hüvallahüekber, Allahüekber velillahilhamd

Ve havaya sıkılan kurşunlar arasında sakallı bir sultan Hamit paşasının Harbiye nezaretine gönderildiğini görüyorum.

Diğer bir marş bu korkunç havayı kesiyor:

Kimdir onlar, kimdir onlar
Hareket ordusu, hareket ordusu..

Ellerimizde bayraklar Ayasofya-Sultan Ahmet kapıları arasında bağırıyoruz:

Girit bizim canımız,
Feda olsun kanımız:

Sonra bir gün, tempo düşüyor; ağırlaşıyor; sönüyor:

1328 de türk namusu lekelendi, ooof.. Ooof.. Ooof.. Ah... İntikam....

Bu mısra adeta yarım saat sürer denecek kadar ağırdır: bin üç yüz yir mîîî.. sekizde. Türk namûûûsû le e e kelendi o o o of.... o o o o o f... a a a a h... intika a a m..

Sonra tekrar canlı bir hamle, İsveç bestelerinden alınmış şen türküler:

Güneş ufuktan şimdi doğar,
Yürüyelim arkadaşlar....

Büyük harbin ilk günlerindeyiz. Başta zabit bunu söylerken, için için başka türküler:

Trabzonun etrafı iskele
Enver Paşa bize vermez tezkere
Ne yiyecek var ne giyecek askere..

Yahut:

Çanakkale önünde vurdular beni
Ölmeden mezara koydular beni
Ah.. Gençliğim eyvah...

Artık Enver Türkistan mezarında yatıyor; Niyazi Geyiğinden evel öldü. İstanbul sokaklarında sürünüyoruz. Adadaki evin önünden rum çocukları geçiyor:

Zito zito Venizelos, Konduriyotis, ke Danglis

Kasap mezbahaya koyun götürürken kızıma söyliyor:

— Mustafa Kemali götürüyoruz.

Dört yaşında çocuğumuz korkusundan kucağımıza atılıyor.

Anadoludan haber bekliyoruz. Gebze'de çeteler görünmüş, İnönünde galebe olmuş, Ali Kemal yazıyor:

Beykoza Gekbüzeden gelse acep mi katral?

Ve bir az sonra medrese marşı:

Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar.

Hâlâ zihnimde hep biribirine karışıp devam ediyor:

Sancağımız şanımız
Feda olsun kanımız..

Yaşasın Niyaziler Enverler..

Bir de Kudus havası:

Felyahya Ruşen Bek, nahmal tâbur hammali..

Zito.. Zito..

,,
,,   ,,

Bu satırları yazarken yanımda bir dostum soruyor:

— İnkılabın senfonisini mi yapıyorsun?

— Hayır potpurisini!

Falih Rıfkı, Hakimiyeti Milliye, 25 Temmuz 1931, s.1

 

 

Mahmut Goloğlu - Tek Partili Cumhuriyet

Milli Türk Talebe Birliği, ayrıca, aradan on yıl geçmiş olmasına rağmen, İstiklal Marşı’nın doğru dürüst söylenemediğini göz önünde tutarak, gençlerin toplu halde

Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklâl” mısraında Hak kelimesinin ilk harfi büyük mü, küçük mü ...

Talim ve Terbiye Kurulu azalarından, adının Akif olduğunu, talebem olmadığını, eserlerimi okuduğu için hocası saydığından...

"Bu ezanlar ki şahâdetleri dinin temeli"

Bir Okuyucudan: 
 
Bu ezanlar ki şahâdetleri dinin temeli
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli

Mersinde Bir Muhakeme

Cümhuriyet marşı söylenirken kalkmadığından
Çomu zade ile Fırka reisi arasında çıkan münakaşanın sonu

Zonguldaklı bir gencin asil heyecanı

Zonguldaklı, tanımadığım bir gençten bir mektub aldım. Bana hitab eden yazısını “Çelikel lisesinden Zeki Kandemir” diye imzalayan bu genç diyor ki:

“Zonguldakdayım. Hergün güneş gurub ederken bir manga asker, başlarında komutanları olduğu halde hükûmet konağı önünde bayrak merasimi yapıyorlar...