Evet… Acı, fakat hakikat... Akif, Mehmet Akif öldü. Onu bütün bir gençlik, bütün bir münevver kütle mezarına kadar eli üstünde taşıdı. Okşanmıya en ziyade muhtaç olduğu son günlerinde unutulan, hatta bazı yılışık ağızlarda inkâr edilen Akif için, gençliğin ve münevver kütlenin bu kadrişinaslığı muhakkak ki büyük ölü hesabına bir mazhariyettir. Çanakkalenin Akif'in yüksek ilhamından doğan muhteşem destanının ebedi akisleri hâlâ kulağımızda çınlıyor. İstiklâl marşı, mübarek vatan şehitlerinin aziz bir hatırası gibi bugün gönüllerimizdedir. Bu destan ve bu vatan şairini kaybetmekle, hem de unutarak kaybetmekle duyduğumuz acı hiç bir zaman dindirilemiyecektir.
İbrahim Alâettin Gövsa, Karikatür, 30 İkinci kânun 1936, s.13
San'atkâr elinde kalem, dokunduğu yerden nur çıkaran bir peygamber asasıdır. Fakat, dokunduğu yer, ya bir kuru taş olmalı, ya bir kara toprak.
İstiklâl savaşımızın en zorlu günlerinde, manevi cephede yapılmış olan büyük ve muzaffer savaşın eşsiz kahramanı...
- Nâzım Hikmet ve Sabahattin Ali konusunda ne düşünüyorsunuz? Millî marştan daha çok tanınıyorlar.
Nitekim üstâd (Boğaz harbi) ni, (İstiklâl marşı) nı yazdıktan, o mütehassir ve mustarib yıllarının pinti ve insafsız günlerinde yarattığı
Yeni Adam'ın 16’ıncı sayısında Şair Mehmet Akif hakkında ankete bir cevabım neşredildi. Bu cevaba mecmuamızın 173'üncü sayısında Sadettin Öcal "inkar edilemiyen sanat" diye bir cevap veriyor.
Kontrolsüz tek partili istibdad rejiminin terki zamanı gelmiş ve yeni teşekkül eden Demokrat Parti, Büyük Millet Meclisi'nde faaliyete başlamıştı. Demokrasi'ye ve Anayasa'ya aykırı hareketlere ve kanunlara son vermek talepleri belirmekte ve kuvvet kazanmakta idi.