İstiklâl Marşı’nın yazıldığı 1921 yılında ırk (fr. Race) denilince karakter türdeşliğine sahip olanlar anlaşılırdı. Hal ü hazırda ırk kelimesinin lugavî manâsı budur. Piyasaya henüz Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi çıkmadığı o günlerde haydi haydi öyleydi. Öylesi bir bağlamın yansıttığı anlamda dünyanın görmezlikten gelemeyeceği bir İslâm ırkı nasıl o zaman da var idiyse; şimdi de vardır. Bu ırkın kahramanlığıyla temayüz ettiği inkâr edilemeyen mensuplarına Türk denmiştir. Türklerin din gününde yüzüne bakılmayanlardan olmamaları onların yüzüne hilâlin gülmesi şartına bağlanmıştır.
Sakarya Meydan Muharebesi’nden sonra İstiklâl Marşı sanki bir vitrin malı gibi algılandı; ne dediğine hiç kimse kulak vermedi.
1921 yılında olduğu gibi Türklerin tarih sahnesinden silinme tehlikesi bugün de var.
Kendi kurtuluşunu Türkiye dışında arayan bir insanın Türkiye’nin istiklâliyle ilgilendiğini söylemek çocukça bir şeydir.
Bize lazım olan şey Türkiye’nin hiçbir dünya gücü karşısında el öpen yalvaran bir pozisyonda olmadığının izharıdır.
"Türklük Sünnilik ve Hanefiliktir. Sünni olan 'Türklükle alakam yok' diyemiyor.
"Dünyada dini ile milliyeti yekvücut, yekpare olan bir unsur vardır, onun adı da Türk'tür. Kendi bünyende din ve milliyet farkı gözetirsen
"1945 yılında Almanlar savaşı kaybettikleri zaman, Ernst Jünger’in tespit ettiği üzere